- 481 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ASLAN KAYASI
Aradan yıllar geçmişti,sene 2022 olmuştu.Bir gün arkadaşıma dedim “Nizamettin; gel seninle yeni yapılan demiryolu ile Azerbaycan’a ve başkenti Bakü’ye gidip gezelim dedim.Tüm hazırlıklarımızı yaptık,saat 10 treni ile Iğdır’dan Nahcıvan’a doğru hareket ettik.Tren yolcularının yarıya yakını Nahcıvan merkezde inmişti,tren çok lüks olmasa da rahat bir yolculuğa uygundu.Hızı da saatte 100-150 km.kadardı.Nahcıvanda tren yolclarının yarıya yakını inmişti,ama Bakü’ye gitmek için trene binenlerle tren tekrar dolmuştu, yaklaşık üç dört saatlik bir yolculuğun ardından Bakü’ye varmıştık Tren istasyonunda indiğimiz zaman buranın bir doğu şehri değilde, bir avrupa şehrine benzer görüntüsü olduğunu gördük. hemen kendimize uygun bir otel bulup eşyalarımızı yerleştirdik.Karnımızı doyurmak için bir lokanta aradık ve mütevazi bir lokantada yemek yemek için içeriye girdik.Bakü nün kendine has yemekleriyle bi güzel karnımızı doyurduktan sonra oradan ayrılarak Bakü de hazar denizi kıyısına gittik o, yıllarca özlemini duyduğumuz,uğruna şiirler yazdığımız,Hazar Denizi kıyısındaydık
Şimdi Hazar’ın engin ufuklarını seyrediyor ve yürüyorduk.O kadar çok yürümüştük
ki dönüp geriye baktığımız zaman şehrin kenarına kadar çıktığımızı gördük.Az ileride bir balıkçı kulubesi vardı,oraya doğru ilerledik, yine ileride tepelerin olduğu tarafa baktığımızda mağrur, insana benzeyen iri bir kaya vardı, heybetli bir görünüşü vardı.Durduğumuz yerdeki balıkçı kulübesinin önünde ağını temizleyen bir balıkçıya rastladık, seslendik “ merhaba dayı kolay gelsin” dedik.
o ise“Merhaba Hoş geldiniz “ galiba buralı değilsiniz” dedi ben”Evet doğru biz Türkiyeden geldik” dedim.Yaşlı amcanın gözleri parladı “hoş gelmişsiniz Türk gardaşlar gelin bir çayımı için” dedi biz iki arkadaş balıkçı kulubesinin önündeki iskemleye oturduk yaşlı balıkçı bize çay getirmeye içeriye gitti.Az sonra elinde
tahta tepsiyle çayları getirmişti,onları oradaki başka bir iskemlenin üzerine koydu buradan alırsınız dedi.”açlığınız varsa size birşeyler hazırlayayım dedi,biz ise teşekkür ettik ve gerek olmadığını söyledik.Yaşlı amca ile birlikte oturduk ve çaylarımızı yudumlarken bir taraftan da onun Türkiye ile ilgili sorularını yanıtlıyorduk.Nihayet birbirimize söyleyecek şeylerimizi anlatıp bitirmiştik ki arkadaşımın dikkatini ilerideki o kayalık yerdeki insana benzeyen kaya çekmişti, sordu. “Amca ileride insana benzeyen bir kaya görüyoruz bu kayanın bir özelliği varmı, insanı uzaklara götüren bir görüntüsü var, nedir onun böyle görünme sebebi”diye sordu.İhtiyar başını o yana çevirip kısık gözlerini uzaklara doğru baktı.”Evet oğul haklısın, belki de adını duymuşsun o kayanın” o kaya nice destanlar, nice şiirlere konu olmuştur.
Azerbaycan milli şair ve yazarı Samet VURGUN’un eserinde anlattığı “ASLAN KAYASI’dır, dedi.Biz daha bir dikkatle uzaktaki kayaya bakarak merakla ihtiyardan o kayanın hikayesini anlatmasını istedik.Yaşlı adam başını öne eğerek vakur bir sesle konuşmaya başladı.Bu Vatanın binlerce yıllık tarihinde nice güzel insanlar,nice mağrur hükümdarlar, nice yiğit oğlanlar ve kızlarımız vardır ki toprağı vatan yapmışlardır dedi.Bu sahilde gördüğünüz ASLAN KAYASI denilen kayanın da derin bir manası ve ona adını veren Aslan’ın da öz gayretini aksettiren bir hikayesi vardır.Binlerce yıl dilden dile anlatılan bu kayanın hikayesini bir de benden dinleyin"dedi ve başladı anlatmaya;
Bizim Hazer Denizinin sahilinde görünen bu kayanın sinesinde her gün parçalanır ağ köpükler,nice nice dalgalar,herkes ona diyor:”Aslan Kayası”onun özelliği sevgiden oluşmuş olmasıdır.
Onun aslan gibi başı dik,duruşu heybetlidir.Sabah güneşi nazlı, nazlı ışıklarını Hazarın sahilinde saçtığında,martılar sahil boyunda su ile raksederken insan ruhuna güler bu kayanın manzarası uzaktan,O kaya nice aşklara nice sevdalara şahitlik etmiştir, onun dili olsa da anlatsa yaşanan bu aşkları sevdaları.Benim gibi nice balıkçılar yaz gününde o kayanın gölgesinde sofra açarlar.Kimbilir yaşamışdır,binlerce insanın ömrünü,yaşamıştır bizim kaya nice bahar,Nice kış
ağızlardan ağızlara destan olup dolaşan, şirin bir efsanedir, atalardan kalan “Aslan Kayası” Bu efsanede aziz bir ülkenin vicdanı var,kalbi var.
Beşer bütün hayalinde öz ruhunu okşamış,rüzgarlarda baş eğdikce su yolunda her kamış,bir insanın hayaliyle destan olmuş dillerde bizim kaya. 1718 li yıllarda Hüseyin Bey Muhammet tarafından Bakü’de Bakü Hanlığı kurulmuştur.Bu hanlık 1806 yılına dek varlığını sürdürmüştür.Bu Hanlığın en son han’ı Hüseyin Kulu Han’dır.Onun Oğlu yoktu,Hüseyin Kulu Han’ın bir kızı varmış adı da Şah Nigar’mış, Nigar Hatun gençlik çağına adım attığında,günden güne gelişip güzelleşiyor ve güzelliği dilden dile bütün ellere yayılıyordu.Nigar Hatun ata biner, ok atar yapılan yarışlarda nice yiğit pehlivan oğlanları alt eder onları mağlup ederdi. O ak benizli,sırma saçlı güzel bir kızdı,güzelliği görenin aklını başından alırdı.Ona” Elin en güzel kızı,obanın yaraşığı” görenler diyormuş. Nigar her gün giydiği değişik elbiseler ile her görenin aşık olduğu bir han kızıydı.
Hanın oğlu olmadığından Nigar Han babasının hem oğlu hem kızıydı, o,hanlığın her yerini ovasını dağını ata binip gezermiş.Han sarayında onun hizmetçileride varmış.Nigar kız, genç kızlık dönemine girmesine rağmen henüz aşk’ın ateşini tatmamıştı.Bazen yalnız başına atına biner, rüzgar gibi giderek bir dağın tenhasında tüten ocaklara bakarak düşünürmüş.Onun güzelliğinin diyarlara yayılması üzerine nice hanlar, beyzadeler elçi gönderip Han’a onu istermiş. Han Nigar’ın kalbi ise kimseye meyletmezmiş.Bu konuda kimseye insafı da yokmuş.Uğrunda ölmek isteyen nice beyler varmış.
Han Nigar, her gün çıkıp eyvana bakarmış dört bir yana.Onun süt gibidir ağ benizi,onu Hazer denizi büyütmüştür koynunda,
Göz boncuğu boynunda,Sinesinde zerli Kur’an kaidedir babalardan" güzele göz değmesin,Esen yeller eğmesin,boy atan bir çınarı,dağın soğuk rüzgarı, soldurmasın o gülü, kara giyer bülbülü. Han kızıdır, Han Nigar onun ki şöhreti var.Daha dilber, daha hoş,yemişler gibi meyhoş kızlarımız da varmış, almıyormuş kimse.Büyükler,derlermiş ki “gelin gerek han olsun,büyük ocaktan olsun.” Bir meselmiş o zaman.Urgan çatı dokuyan,Üstü tezek kokan, kışın ayazlarında, boranında, karında omzunda yük taşıyan,derme yerde yaşıyan,gün altında ot biçen,gölmelerden su içen nice
kızlarımız da varmış onlar kendi halinde kocayıb karıyarmış.Şimdi hanın Sarayına bakalım:Han kocamış, Hanın ne gücü kalmış,ne takati, ne canında kuvvet.O kızını evlenmeğe razı etmek için “can’ım kızım ” diyerek başlamışdır hileye:”Kızım! Gülüm, Nigar’ım göz diktiğim birce sen,kocamışım artık ben, görüyorsun,yoktur evvelki halim,ağarmıştır sakalım,ne kolumda kuvvet var,ne canımda kudret.Bak, bu celal, bu saray,Yerde basat, gökte ay,herşeyimle senindir,kalen öz vatanındır.Sana vasiyetim var;Yurdumuzda yağılar at oynatmak istiyor, göstermesin koy Allah! Suların zümzümesi,Kur’an’ın Tanrı sesi,geçmesin yad ellere.Kızım! Bizim illere,dünya kesilmiş yağı, cellatların kesilmemiş bu yerlerden ayağı.Oğul kimi döyüş sen:Atıl siyah geceye vuruş pençe-pençeye!Ananın doğma yurdu,bak, bu saray,bu ordu.Tüfenk tutan bu erler,Beslediğim aslanlar neyim varsa senindir.Baki öz vatanındır,Sana yine sözüm var:Şöhretli, şanlı hanlar elçi gönderir sana,acıyasın babana,seç onlardan birini,hem de cihangirini,adım tarihe geçsin,kuvvetimiz de artsın.demesinler “bizim han düşmanın önünden kaçtı,koyunlar gibi.”
Nigar düşünüp bir az, söyledi han babaya”Düz diyorsun,atacan biliyorum elbet ben,Atadan büyük dünyada ne var?-Ben denizlerin kızıyım,adım ise Han Nigar.Eller arasında Şan,şöhretim var.Bu toprak,bu hava,bu zengin vatan bunları düşündükce ben hayata,varlığa meftun oluyorum.Çöller padişahı mecnun oluyorum,biliyorum senin de tahtın, tacın var.Gözünü dikmiş ona düşmanlar,Fakat şöhret için ,hanıman için kanla yoğrulan bir zaman için
koparıp kalbimi atamam, çul gibi döşenib yatamam,çok da güvenmesin gücüne beyler,benim de kalbim var, arzularım var:Elimle dikdiğim bu ağ çuha hangi yiğidin üstüne olsa,bir de beyaz atımı kim bine bilse,O şahda değilse,han da o olsa adi bir kapı hizmetkarı; Onundur galbimin gizli teller. Ay dolanıb, il döndü,Çok yiğitler öğündü.güvendi, şöhretine,malına,devletine,göz dikti Han Nigara,Yayıldı her diyara,Bir gün yeni bir haber geldi, dediler ki bir seher başlayacak imtihan, hangi yigit bir oğlan Ak atın üste binse,ak çuhanı giyinse onunkidir Han Nigar.Bu haberi alanlar Şamahı’dan,Şeki’den Lenkeran’dan leki den Karabağ’dan,Şirvan dan Şahlar yurdu İran’dan burma bıyık civanlar yiğitler,pehlivanlar,Bakü ye yüz tuttular.Tüfenk tutan ok atan,Atın karnında yatan,başı üste mil duran,kuşu burnundan vuran,Suyu balık tek yarıp içinden keçen,yığışıb deste deste,geldi Bakü’nın üste.Sed çekildi dört bir yana,Ak at geldi meydana.Evelce iri bir han,ak atın cilovundan tutub bir şille vurdu,o atı korkutmştu, etrafa baktı mat mat.Cilovu tartarak at, kulağını dikledi.Eliyle tepikledi.koşuştular dört yandan,yıkılmış toprağa han.O gelmişdi İran’dan.Sonra bir delikanlı gözleri heyecanlı,yüreğinde fırtına,sıçradı birden bire ak at yatarak yere çiğnedi,basdı onu.Kan götürdü burnunu,Dağistan’lı pehlivan yakın geldiği zaman,herkesi hayret aldı,Şah Nigar da sarsıldı.Tutub atın boynunu burmak isterken onu,Ak at öz peşesiyle eğerinden dişiyle,Yapışdı birden bire.Onu da vurdu yere.Gel,ay güzel aslanım,
gel ay koçak aslanım! Gelki meydan senindir, Tülek terlan senindir! Baş eğmedin hanlara.Sığındın ormanlara,Yurdun oldu yaylaklar,turna gözlü bulaklar,adın düştü dillere,bayrak oldu ellere çiftçierin ağzında,aşıkların sözünde dinledik destanını eller kahramanını O seviyor yürekden,Sana uğur dilekten,kuvvet aldı analar,elin büyük kalbi var deyip seslendi,aslan gelip hzlıca ak at kulak çırparak tanıyıp kahramanı,diyor o günler hani!aşıp dağdan,dereden,uçardın üstümde sen,bir gün ağı attılar,beni senden aldılar.gel ay kaçak aslanım!Gel ay koçak aslanım!Gel ki,meydan senindir,Tülek terlan senindir.Aslan süzüp o hanı,giyinip ak çuhanı,çıkıp atın beline,at döndü dağ yeline,uçuyordu düzde kuş gibi,dardan kurtulmuş gibi,sonra döner geriye,dik yürüye yürüye turnalara baş eyer,onun keyfine değer, üstün geldikte aslan.
Ses çıkmadı hanlardan,Sevinerek Şah Nigar bakmıştı humar humar,Talihe küsmüştü han.Onun kaş-gözünden bulut yağıyor sanki gel gör! çünkü söz vermişti ve sözünden dönemezdi koca han,güzel kızın verecek çölün bir çobanına
Bir seher erkenden çağırdı han, Nigarı v e kavuştu sevgililer.Doğan ıtırlı seher öptü, öptü onları:Dağların ağ karı hep eridi mum gibi.Hayat bir zakkum gibi göründü, koca han’a İçi de yana yana dedi;“Kızım! güzel şah Nigar şimdi ne muradın var! Kaçak aslan senindir.Saray da vatanındır.Böylelikle Şah nigar, Kavuştu aslanına,gelinliği giyerek vardı onun
yanına.O günün üzerinden geçti aylar seneler,geçti yaşlı dünyanın başından neler,neler.....Toplar gürledi,saraylar yattı,bunları insan öz eliyle yarattı.Düşmanlar boş durmadı çar gönderiyor, nice kanlı kinyaslar,aslan etti onlarla cidal,birini mağlup etse gönderdi başkasını, Aslan her seferinde kükreyip dursada kinyasların önünde,ona baş eğdiremeyen çarlar, sonunda kurdu fendi,birçok tuzağı bozan Aslanı sonunda yendi, çarın kanlı kıyası, teslim olmadı o
başı dik mağrur aslan, atın sürdü denize veda edip halkına, gidiyordu gururla, o gün bu gündür ki hep o kaya orda
duruyor gururlu bir hal ile aslanı andırıyor, adına da diyorlar“ASLAN KAYASI “ onun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.