- 461 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RAMAZAN: KUR’AN’IN ANLATTIĞI VE AYDINLATTIĞI AY
Ramazan ayının Kur’an’da vurgulu bir şekilde anlatılmasının nedeni, bu kutsal kitabın hem lafız hem mana olarak bu ayda bulunan Kadir Gecesinde indirilmeye başlamış olmasındandır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Biz o Kur’an’ı Kadir Gecesinde indirdik” buyuruyor. Dolayısıyla Kur’an ayetleri, bütün varlığın ve hakikatin devasa tablosu konumunda olan Levhimahfuz’dan yeryüzü semasına bu mübarek gecede indirilmeye başlamış ve bu süreç Hz. Peygamber’in vefatına yakın zamanlara kadar devam etmiştir.
Kadir Gecesinde indirilen Kur’an-ı Kerim, inanmış gönüllerin dua, niyaz ve ibadet kaynağıdır. Müminlerin kıldığı her namazda, yaptığı her duada Kur`an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinden alıntılar vardır. Bu yönüyle Kur`an, aynı zamanda mü`minler için tazarru, yakarış ve Allah’ı anma kitabıdır. Yeryüzünde, okunmasıyla her harfine on sevap yazıldığı müjdelenen ikinci bir kitap daha yoktur. Bu nedenle mü`minler, sadece ramazan ayında değil, hemen her gün Kur’an okumaya çalışmalı, bu mübarek kitaptan manevi gıdasını almalıdır. Kur’an, sadece ibadet ve dua olarak değil, aynı zamanda aydınlanma, tefekkür, feyiz ve ilham kaynağı olarak da okunması gereken bir yüce kitaptır.
Kur’an’ın anlattığı ay olan Ramazan ile ilgili birçok ayet-i kerime vardır. Bunların bazıları şunlardır:
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185.)
Ayrıca oruç ibadeti de ramazan ayında farz kılınmıştır. Bu nedenle Kur’an’da ramazan ve oruç beraber zikredilmektedir:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 183.)
“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verirler. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 184.)
“Onlar tövbe edenler, ibadet edenler, hamt edenler, oruç tutanlar, rükû ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.” (Tevbe, 112.)
“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, size örtüdür, siz de onlara örtüsünüz. Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz mescitlerde itikâfta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, ayetlerini insanlara böylece açıklar.” (Bakara, 187.)
Kur’an’ın anlattığı ay olan ramazanın kendine özgü ibadet ve âdetleri bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde ramazanı “Gündüzleri oruçlu, geceleri ibadet” ile geçirmeyi öğütler. Bundan böyle bu ayı, mümkün olduğunca gündüzleri oruç tutarak, geceleri de ibadet ederek geçirmek gerekir. Kur’an’ın anlattığı ay olan ramazanda ibadet deyince, oruçla beraber ramazan mukabeleleri ve teravih namazları akla gelir.
Mukabele geleneği, vahyi getiren Cebrail (a.s.) ile Peygamber Efendimizin Kur’an ayetlerini karşılıklı olarak teyiden okumasına dayanır. Kur’an ayetleri inmeye başladıktan sonra Cebrail, Ramazan ayında o ana kadar gelen vahyi Hz. Peygambere tekrar ettirirdi. Cebrail (a.s.) okuyor, Peygamberimiz de dinliyordu. Her yıl bu şekilde bir defa tekrarlanan ayetler, yalnız son yıl iki defa okundu ve bu sebeple o seneye “son arz” adı verildi. Bu gelenek Hz. Peygamber’in ahirete irtihalinden sonra da devam etti. Ramazanda Kur’an’ı hatmetme âdeti Sahabeler tarafından devam ettirildi. Tarihçi İbn Sad’ın rivayetine göre ramazan günleri Ashab-ı Kiram’ın evlerinden sürekli arı uğultusu gibi Kur’an sesleri gelirdi. (Mehmet Ali Sarı, Ramazan Kur’an Ayıdır, Yeni Şafak Gazetesi, 06 Mayıs 2019.)
Kur’an’ın anlattığı ay olan ramazan, oruç ibadeti ile anlam kazanır. Oruç, bizim samimiyetimizin sınandığı bir ibadettir. Bizi kendi yenilgilerimize karşı güçlü olmayı öğretir. Aşırı iştah ve heveslerin, sonu gelmeyen gayrimeşru istek ve arzuların esiri olmaktan alıkoyar. Oruç, mü’mini kötülüklerden koruyan bir kalkandır. Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya söverse, ‘Ben oruçluyum!’ desin.” Buyurmuşlardır. (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 29.)
Kur’an’ın anlattığı ay olan ramazanda, gerçekten bilinçli ve şartları yerine getirilerek tutulan oruç, kişiyi kötülüklerden, kaba ve çirkin davranışlardan alıkoyar. Oruçlu kimse, kavgalara, kötü sözlere, günah ve taşkınlıklara karşı iç âlemini kapamıştır. Bundan böyle ramazan günlerinde mü’minin dilinin iftarı, güzel sözdür. Gönlünün iftarı, olumlu ve muhabbet dolu duygu ve düşünceleridir. Elinin iftarı, onu hayırlı ve yararlı işlerde kullanmaktır. Gözünün iftarı, yaratılan güzelliklere bakarak Yüce Rabbinin cemalini ve kudretini anlamaktır. Aklının iftarı ise, insanlığa huzur ve mutluluk verecek faydalı bilgi ve düşünceler üretmektir.
Bütün bunların yanında, Kur’an’ın anlattığı ay olan ramazanda sabır ve zorluklara tahammül gücümüz artar. Yokluk, açlık ve musibetlere karşı direncimiz gelişir. İçimizde âdeta merhamet ve sevecenlik kaynar. Deyim yerinde ise gönül zenginliğimiz tavan yapar. Bu ayda kazandığımız güzelliklerden biri de manevi hafiflik, mutluluk, neşe ve tebessümdür. Bilindiği gibi dinimizde tebessüm etmek, insanlara gülümsemek sadaka hükmündedir. Gülümsemenin sadaka olduğunu Hz. Peygamber (s.a.s.) şu hadis-i şerifleriyle bütün insanlığa duyurmuştur: “Mü’min kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.” (Tirmizi, Birr, 36.)
Mü’minlere derin bir ruh huzuru veren, sonsuz güzellikleri ile manevi hayatımızı aydınlatan Kur’an ve ibadet ayı ramazanda, oruç ibadetinin yanında, öksüz ve yetimler sevindirilmeli, hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç olan kimselerin yardımına koşulmalı, en önemlisi israf, gösteriş ve şatafat kokan iftar davetleri yerine, yoksul, yetim, kimsesiz ve muhtaçların da katıldığı iftar sofraları tercih ve tertip edilmelidir. Allah’a bu güzel ve bereketli anları yaşattığı için bolca şükredilmelidir.
Mesut ÖZÜNLÜ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.