- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Turnusol 3
Sadece burada değil, on dokuzuncu yüzyıldaki Bedirhani isyanı ve Nasturi kırımıyla başlayıp, aşama aşama giden diğer kalkışmalar zincirinde de bu tutarlılık yoktur.
Bu işlerin üzerine benzin dökenlerin de Türklerle alakası yoktur.
Sapmalar ve çelişkilerle dolu bir tarih-toplumsal mecradır bu, görmek gerekiyor.
Ama ısrarla körgörülmekte ve sağırsanmaktadır.
İleriki zamanlarda Kenan Evren, Fetullah Gülen, Mehmet Ağar, Abdullah Öcalan, R.Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli "yeni Türkiye" denilen siyasi ve toplumsal modelde aynı çizgiye geliyorsa, öyle kolay bir normaliteden bahsedilemez !
Ki bu zaman, tarihsel olarak 2007- 2016 periyodunda realize olmuştur.. herkesin Türk ulusal sorununa bu aşamadan sonra bir daha bakması gerekmektedir.
TurnuSOL ayıraç, reel sosyalizm bağlamındaki köksüzlükle ilgilidir ve nirengi noktası buradadır.
Oligarşi kavramının, burjuvazinin, kapitalin Türk soylulukla beraber ve ne derece düşünüldüğünü, sol çözümlemelerde hiç görmedim
Proleterin Türklüğü de ayrı bir tartışma konusudur.
Ulusal soruna dair çelişkiler çözümlenmeden, temel çelişkiye geçmeyi hem Marks, hem Lenin ve hem de Galiyev-Vahidov-Rıskulov sol sosyalist tezlerindeki olaylarla, daha net görebiliyorum.
İster Batı aşamalanması sosyalize şablon olsun, isterse Doğu tipi enerjetik şablonu, farkı sömürgeler, emperyalizm-kapitalizm ve kolonyalizm çözümlesindeki tek tekçi, hatalı ekleme ve çıkarma çözüm bölümsellikten ileri gelmektedir.
Bölüm bütün, bütün bölüm kompleksisinin bir türlü olamadığını anlamak istiyorum.
Bu tutarsızlığı giderme gibi bir kaygı zaten yok, ama görülmememesi mümkün olmayanı görmek istememeyi de bir türlü anlayamıyorum?!
Mahir’in tezlerinde Türk burjuvazisi veya uluslararası büyük sisteme eklemli Türk soylu bir oligarşi de yoktur.
Türklere ait bir kapital birikimi de, yoktur.
Deniz ve Mahir’i burada Kemalist devrime olan inançlarıyla ve sosyalist devrim öncesi bir aşama olarak ’mili kurtuluşa ve anti emperyalist savaş’a sahip çıkmaları anlamında, çok tutarlı buluyorum.
Oligarşi, burjuvazi, kapital ve hatta proleter bağlamında’ ulusal sorunun algısında primatiflik ve yetersiz bir durum vardır.
Onun (Mahir’in) ’Türkiye oligarşisi’, benim Türkiyeli oligarşi dediğimiz sınıflar büyük sistemle gizli yollardan eklemliydiler.
Ayrıca uluslaşma ve ulusu oluşturucu önerme argümanlarında da bir fark olduğu görülüyor.
Üç tanım görebiliyoruz.. coğrafi temelli ulus tanımı, kültür temelli ulus tanımı ve soysallık temelli ulus tanımı.
Sınıfsal ulus, ezilen ulus, sömürge ulus izdüşümü bir modele ihtiyaç duyuluyor.
’Türkiye oligarşisi’ni ben Mahir’den ilerlettim, Türkiyeli oligarşi olarak yazdım.
Türkiye halkı iddiasında olanlar, Türkiyeli oligarşiyi de bir dikey sınıfsal olgu halinde kabul etmelidirler.
Komprador ve azınlık burjuvazi ile örtüştürüyorlar.
Mahir, Türk soylu bir oligarşi, proleter ve kapital olmadığını biliyordu.
Kaht-ı rical (devlet adamı /bürokrat) olmadığını da biliyordu.
1923 devrimine hem m.d.d. ve milli kurtuluşçuluk diyor, hem de feodal/ümmet dönemden ulusal aşamaya devrimle geçişi ikincil görüyordu.
Sonra bunu" Anadolu ihtilali" diye bir kavramla ile açıklamaya çalışıyordu.
Yerel ve ulusal bölüm eksikliği sürekli sosyolojik hata kodluyor.
Anadolu halkları ve ihtilali gibi, sadece etnitit bakiyeler toplamında, eksantrik bir enternasyonel esinti var diyebiliyorum...
Daha evvel de, yazdığım gibi, globalizmdir, bozunuma uğratılmış sol değil, yoz demokratsisidir.
Anadolululuk ve Türkiyelilik tezleri, bir tarihsel belirleyicilik olarak Türk ulusçuluğunun tanım ve tamamlanmasıyla örtüşemeyen kavramlardır.
Örtüşmeye niyeti olmayan, emperyalist kirlenmeye uğratılmış kavramlardır...
Yine bu tezler, çok eski çağlardan beri Türk toplumsal yapısını, tarihsel mecrasından farklıya dönüştürmeye yönelik işlev görmüştür.
İmparatorluk dağılırken en son Türklerin ulusal kurtuluş mücadelesi vermesi, devlet kurabilmesi dahi bu olguyu açıklıyor.
Mahir ve Deniz, Prof. İdris Küçükömer, Kemal Tahir ve Nurettin Topçu ile birlikte, bu iki kavram söz konusu olduğunda, salt enternasyonal düzlemde örtüşmektedir.
Saydığım kişilerden ilki, (İdris Küçükömer) gericiliğe ve muhafazakarlığa ilericilik ve 1923’deki devrime de gericilik diyordu.
"Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması" ilk T.i.p.’ten nelerin çıkabildiğini gösterebiliyor.
Çok ilginçtir!
Sol ve sağ kavramını bilindik tanımlarının taban tabana zıttı şekilde sen/tezlemektedir.
Diyalektik sevmeyen, tuhaf bir sağ sapması sol önerme olarak kalmıştır.
Küçükömer de Kemal Tahir gibi Osmanlı tipi iştirakiyyuncudur.
Sonraları gerici ve faşist sağ onu çok sahiplenmiştir.
Prof. Sencer Divitçoğlu’nun da bir dönem bunlarla örtüştüğünü, daha sonra İslam evveli Türk tarihine yönelik iktisadi çözümlemelere yönelerek ATÜT’ü ilerlettiğini söylebiliriz.
Benzer görüşleri olan Attila İlhan, ulusal çizgiye Galiyev’in “Sömürgeler Enternasyoneli” tezleri ve son dönemindeki milli kurtuluşçu Atatürk takipçiliği ile geldi.
"Ulusal Kültür Savaşı" adlı kitabı, bu açıdan ilginçtir.
Kemal Tahir, tıpkı gericiler gibi M.Kemal ATATÜRK’e ’İngilizlerin adamı’ diyordu.
Gericiliğin iki büyük gurusu Dr. Rıza Nur ve Kemal Tahir’dir.
Nurettin Topçu Anadolucu-dinci sosyalisttrak bir gericidir.
Cemil Meriç ile birlikte ansiklopedist çizgide doğu/ümmetçi/beşeriyetçi bir İslami sosyalizmi, Anadolucu İslamist versiyonda aradılar.
Ham hayal olarak kaldı!
Hepsinin bir dönem Türkizme ve sosyalizme bulaştıklarını biliyoruz.
İsmail Beşikçi örnek olayı da başka bir sapma arzediyor.
"Türkiyeli" ve "Anadolulu" kavramları söylediğimiz gibi o zamanlar bu denli emperyal bir evrim geçirip, bugünkü kadar da kirletilmemişti.
Devam edeceğiz...
Ahmet Kutlu Ayyüce
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.