- 635 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK NEDİR Kİ !
İnsanların kafa yorduğu konulardan biri bu. Belki çoğunuz bu soruyu bile gereksiz buldu. Çoğumuz için tartışılmaz bir konu aşk. Çoğumuz için de anlamsız, gereksiz ve hatta zararlı...
Gerçekten aşkın ne olduğu konusunda kafamızda bir berraklık var mı? Biri çıksa, “aşk nedir” diye sorsa ne dersiniz?
İsterseniz şu dizelere bir bakın. Kafanızda aşk netleşecek mi?
“Ben her bahar aşık olurum
Rüzgar olur yağmur olurum
Filizlenir anılarda gururum
Taşar içimden ruhum” (Sezen Aksu)
“Biteceğini bile bile bu aşka başlamam
Ne seni ne de kendimi ateşe atamam
Anla beni yaz aşkım” (Ege)
“Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş. “ (3 Hürel)
“Sofular haram demişler, bu aşkın şarabına, ben doldurur, ben içerim, günah benim kime ne?” (Kul Nesimi)
“Bir sevgili uğruna sende benim gibi, yanma arkadaş.” ( Erkin Koray)
“Kim ne derse desin aşk için, önce hoş, sonra boş gelir. Her seferinde canım yanar, aşk bana yalan gelir.” ( Ajda Pekkan)
“Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir, bu yüzden sevgiliye yar denilir. “ (Hz. Mevlana)
“Neyleyim köşkü neyleyim sarayı şarkılarda aşk sözleri içinde salınan yar olmayınca?” (Resul Dindar)
“Ne kadar zulmetsen ah etmem sana, her iki cihanda gül kana kana, seninle cehennem ödüldür bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır.” (Cemal Safi)
“Aşk hata değil, utanılmaz aşklardan, gün gelir hata yapmayı da özlersin.” (Candan Erçetin)
Evet, aşk hata değildir ancak bizim anladığımız anlamda kutsal da değildir. Özellikle magazin programlarında “Kameralar önünde aşk yaşadılar.” gibi bir ifadeye rastlarsınız. Burada kullanılan “AŞK” kavramının masum ve kutsal olduğunu iddia edemezsiniz. Aşk yerini cinsel ihtiyaç anlamına gelen bir şeyler kullanmanız gerekir yoksa Mavlana’nın ilahi aşkı ile karıştırırsınız ki, büyük haksızlık çıkar ortaya.
Gelin size bir benzetmeyle anlatmaya çalışayım. Ancak bilirsiniz benzetmelerde benzeyen ile benzetilenin her ayrıntısının benzemesi gerekmez.
Yemek de cinsel ihtiyaç gibi bir şey aslında. Biz karın doyurmayı benzetelim bu ihtiyacımıza.
Karnınız acıktığı zaman evinizde bir mutfağınız var ve karnınızı doyuruyorsunuz. Karın doyurmanın başka yolları da var elbette. Evinizde güzel, tertemiz yemekler dururken, dışarıda yemek mümkün ama burada hoş görülmüyor. Siz dışarıda yerim derseniz, sizin mutfağınıza başka birilerinin girmesi gibi düşünün, razı olur musunuz?
Belki lokantada yersiniz veya başka bir mutfakta da yiyebilirsiniz, bu sizin için yadırganmayacak bir şeydir, bilemem.
Belki daha kötüsü, gözünüz hep o lokantalarda olur, size hizmet edilmek istenmese de, gücünüz orada karın doyurmaya yetmese de, girip zorla karnınızı doyurmanız, daha kötü bir ihtiyaç gidermedir her halde.
Karnı acıkan birinin karnını legal, mübah yoldan gidermesi varken diğer yollara tenezzül etmesinin savunulacak bir tarafı yoktur. “Karnım açtı, doyurdum, lokantacıya parasını da ödedim, diyebilirsiniz. Ancak bu yaptığınızı çok üstün bir şeymiş gibi gösteremezsiniz. Toplumun büyük bir çoğunluğu kendi mutfağınızda yemenizi uygun görürken, başka bir mutfakta karnınızı doyurmanız ve toplumun, hatta yaratının hoş görmediği bir şeyi mübah göstermeye çalışamazsınız. Hatta ve hatta sanki kutsal bir iş yapmışçasına ortalıkta gezip hava atamazsınız. Atarsanız ne olur?
Abesle iştigal olur.
Sizin mübah dairesinin dışına çıkmanız sizi bağlar. Hesabını siz vereceksiniz. Ancak gösteri yapmaya kalkarsanız, diğer insanları bu yola özendirirseniz, olamaz.
Siz yine her bahar aşık olun, kime ne!
Ama biz diyoruz ki:
“BEN SEVDİM Mİ ADAM GİBİ SEVERİM !!! “ (İbrahim Sadri)
“Ellerin ismini ezberledin de, bir benim ismimi öğretemedim, sonunda hicranı öğrettin bana, ben sana sevmeyi öğretemedim.” ( Zeki Müren)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.