- 1152 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DOSTOYEVSKİ NİN TATAR DAMARI
Ortaasya Türk topluluklarının ilk çağlardan beri birbirine komşu topraklarda yan yana var oldukları Rus topluluklarıyla olan ilişkilerinin Rus toplumunun kabileden devlete geçişinde etkili olduğunu ve Rus prensliklerinde uzun süre Türk asıllı yöneticilerin bulunduğu bilinen şeydir. Bir başka bilinen de Rus prensliklerinin dış ilişkilerdeki yazışmalarda zamam zaman Türk tuğralarını kullandıkları, Napolyon’u yenilgiye uğratan Kutuzov ile Tolstoy ve Lenin’in Türk asıllı ailelerden geldikleri, bugünkü Rus toplumundaki yaklaşık 300 ailenin Türk asıllı olduklarıdır.
Bir Rus deyimi aynen şöyledir:’’Rus’u kazı altından Tatar çıkar’’ Eğer bu söz Rusya’da yaygın bir deyimse, ki öyle olduğu anlaşılıyor, bu şunu da açıklar;Dostoyevski’nin romanlarında anlatageldiği ’’Rus ruhu’’; içinde önemli ölçüde’’Türk ruhu’’ da taşır: ’’Suç ve Ceza’’da; ’’Karamazov Kardeşler’’ de ya da ’’Ecinniler’’de Rus aydınının geçirdiği sinir krizleri ile içine düştüğü sevinç buhranlarının, kapıldığı hayaller ile uğradığı hayal kırıklıklarının Türk aydınının yaşadıklarıyla olan benzerliğindeki bu taraf ayrıca incelenmeye değer bir konudur. Türk köylüsü ile Rus mujikinin birbirine bu denli benzerliği üretim ilişkileri evrensel bağlamının çok daha ötelerine uzanmaktadır. Her iki toplumun aydını içinde aynı şeyi düşündüğümü söyleyebilirim.
Bana bu yazıyı yazdıran ise ’’Kumarbaz’’ daki şu sözler:
’’ ...Buraya geleli çok kısa bir süre geçti ama, bu süre içinde görüp öğrendiklerim Tatar damarımın kabarmasına yetti de artı bile...’’
Bizim romanımızdaki ’’Türk ruhu’’nu araştırırken, dönüp dönüp baktığım Dostoyevski’de rasladığım bu cümle.Kumarbazın baş kahramanı Aleksey İvanoviç, bir Rus’tur ve bu sözleri romanın daha başlarında, bulundukları bir Alman aile ve toplum yapısı üzerine söyler. Sözün ruletten açılması olagan, çünkü hem Aleksey İvanoviç bir kumar düşkünü, hem de yanında özel öğretmen olarak çalıştığı Rus ailenin reisi general, har vurup harman savurarak düştüğü yoksulluktan kurtuluş çaresini kumarda ve ailenin büyük annesinin ölümüyle kalacak mirastan bekleyen hovardadır.
’’Kumarbaz’’da Dostoyevski, kumardan , daha çok da ruletten yola çıkarak Rus ruhunu araştırır. Alman tutumluluğunun altındaki para tapıncı, Fransız kibarlığının altındaki kendini beğenmişlik, İngiliz soğukkanlılığının altındaki hesapçılık Aleksey İvanoviç’in zehir zemberek sözlerinden nasiplerini alır. Ancak e n ağır sözler Ruslar için söylenmiştir:
Romanın Fransız kahramanı Degrieux’nun, ’’Ruslar ruleti çok oynuyorlar ama, hiç bilmiyorlar bu oyunu’’ sözüne karşılık Aleksey İvanoviç’in ruletin Ruslar için icat edilmiş bir oyun olduğu tezinin gerekçesi.
’’Uygar Batı insanlarının en büyük özellikler,inden biri sermaye edinme yetenekleridir. Ruslar ise, sermaye edinme bir yana, ewllerinde avuçlarında ne varsa har vurup harman savururlar. Hem de pek anlamsız, çirkin yollar için yaparlar bunu. Her şey bir yana, Rusların paraya çok ihtiyaçları vardır. Bu yüzden, kişiyi bir saat içinde zengin edebilen rulet gibi oyunlara dört elle sarılırız hemen. Ama, gelişigüzel, rahat oynadığımız için de çarçabuk kaybederiz.
’’Kumarbaz’’, konusunun tamamı Alman şehirlerinde geçen, Dostoyevski’nin yaşanmından da izler taşıyan, aynı zamanda hummalı bir aşkın romanı. ’’Kumarbaz’’da aşk kumara, kumar da aşka benzetilmiştir. Kumar için söylenmiş her söz aşk için, söylenmiş her sözde kumar için söylenmiş kabul edilebilir. ’’Kumarbaz’’ın başkahramanı adeta süreğen bir nöbet içinde alev alev yanarak Hamburg senin Paris benim dolaşan bir sürgün durumundadır. Kendini bilemeyecek durumlara geldiği de olur ve anlatımdaki zaman atlamaları, aradan ayların geçtiğini gösterir. Sözü dönüp dönüp Rus ruhuna getiren zehir dilli Dostoyevski, şiddetle yerdiği ülkesinin insanlarını aynı şiddetle de sevmektedir.
’’Kumarbaz’’ iler Dostoyevski’nin Rus insanına yönelik bu hummalı sevgisi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun , geçerli hiç bir nedeni olmadığı halde Avrupa’ya kaçan bir Türk aydınını anlattığı ’’Bir Sürgün’’ adlı romanını hatırlatır bana.Yakup Kadri’ de ’’zavallı çocuğum’’ dediği Doktor Hikmet’i, Yaban’daki Ahmet Celal’de olduğu gibi onca yermesine karşın içi titreyerek anlatır.