- 2135 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOZGUNA UĞRAYAN YILLAR
BOZGUNA UĞRAYAN YILLAR
Bir kış gününde, ıssız kuytu bir köşede sabah saat dokuzdu, acılı zamanın geceleri, gündüzleri içimi “hüzne” boyuyordu! O günden sonra, teslim olmuştum zamana, küf tutmuştu gecelerim, bozguna uğrayan yıllarımla hayatıma hüznün yapıştığını kabullenmemiştim!
Acının kahreden yüzünü “can yürekler” yaşamış, şu illet ölümcül hastalığı “vücudunda” taşımış; ateşler içinde yanmış kavrulmuş bedenler, harap olmuş ciğerlerle, “hüzün akıtmış” gözler... Sahici nefesler veremeden, insanlar yaşama veda etmiş; sözün bittiği, özün başladığı yerden, ne hüzün taşımak fayda etmiş, ne de “güçlü” durabilmiş ruh!
Yapılan iyilikler sahibini hep bulurmuş, hayatın hiç vakti olmadığını “ölüler” iyi bilirmiş; insan ederi kadar kendine değer biçermiş, hasret prangaları göğüs kafesine yapışıp, ölümcül bir hastalığı bedene geçirerek, “toprağa gömmüş” yaşanacak tüm zamanları.
Her can, yüreğinden akan güzellikleri yarınlara miras bırakırmış; kimi, onu şahsen tanıyan “son insan” ölünceye dek anılırmış, kimi de ölümünden sonra, asırlar boyu yüreklerde can bulup, asla ölmezmiş!
Ah!.. Bozguna uğramış yıllarımla, artık, tüm zamanlarım “ölüm” kokuyor!
Ne olur söyleyin bana, nerede, o güçlü, diri nefesin sesi? Hani nerede, gökyüzünün o tatlı mavisi? Güneşin aydınlattığı “o sihirli ışık” nerede?
Şimdi!..
Acıyı içimden sıyırıp, küllerini çok uzaklara fırlatarak; aydınlığa doğru ilerleyerek, çok zamanlar geçmeden, beyazlıkları bedenime giydirmek istiyorum.
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.