"YENİDEN HAYAL KURABİLMEK" (ÖNASYA ÖYKÜLERİ) ÜZERİNE
“BEREKETLİ TOPRAKLAR” GİBİ MÜSLÜM KABADAYI’DAN
“YENİDEN HAYAL KURABİLMEK…”
Yapıtları üzerine söz söylememe – yorum yapmama izin vermesinden dolayı Müslüm Kabadayı’ya, teşekkür etmenin çok ötesinde, kendimi ayrıcalıklı sayıyorum.
İnsanın insanlaşma macerası, beyninin ışık alması, düşünmesi ve hayal kurmasıyla başlar.
Araştırmacı ve yazar Müslüm Kabadayı, Anadolu’nun - Çukurova’nın can eksen bitecek “Bereketli Toprakları” gibi verimli ve üretkendir. Çorak topraklara akan delişmen akarsular gibi Asi, aykırı ve “Hak Bellediği Yolda”, yalnız da olsa yürüyen toplumcu bir yazardır.
En olumsuz yaşam koşullarında bile toplumlarına bir çıkış, kurtuluş yolu bulmayı, yaşama sevinci vermeyi, ışık-umut olmayı kendilerine kadim görev bellemiş yazar, şair ve sanatçılardan biridir Kabadayı.
Yazar, “Yeniden Hayal Kurabilmek” adlı öykü yapıtında, vahşetin kuruttuğu insan olmanın özü hayal kurmaya, umudu yeşertme savaşına -buruk da olsa- yeniden başlamanın bitimsiz hazzını yaşayan insanların dramatik öykülerini anlatmış.
Bu yapıtta, hayallerin hiç de beklenmedik bir anda acıya veya ölüme nasıl dönüştüğünü… hayal kurmanın, hayale koşmanın bile bir bedelinin olduğunu… demokrasinin, insan haklarının, yerli ve yabancı illüzyonistlerin (gözbağcıların) halkı kandırmalarının bir aracı olduğunu… kara elmas petrolün, bölge halklarının kanından, canından çok daha önemli sayıldığını okudukça kalbiniz hızlanacak, dudaklarınız kuruyacak, dizleriniz tutmayacaktır.
Emperyalizmin Irak ve Suriye işgalinde kudurmuş köpekler gibi saldıran ortaçağ artığı IŞİD(DEAŞ), EL NUSRA gibi radikal İslamcı faşist terör örgütlerinin eli kanlı katillerinin bombalarıyla - ölüm kusan silahlarıyla harabeye çevirdiği evlerinden, köylerinden, kentlerinden; bedenlerine yük olmuş canlarını ancak kurtarabildiklerini görüyoruz.
Ortadoğu’nun kan kokan, vahşet fışkıran topraklarında yaşayan halkların aşına, ekmeğine kan doğranan Irak ve Suriye’nin işgali savaşlarında hayalleri bile cehenneme dönüşmüş, parçalanmış ailelerin; insanın iliklerine işleyen, içinin yağını eriten, dramatik öykülerinden yükselen insan iniltilerine, çığlıklarına - insanlık dramlarına bir ses, bir nefes, bir ışık olmuş bu yapıtıyla Kabadayı.
Canlarından bir parça saydıkları doğdukları topraklarından, yurtlarından koparılıp başka ülkelere göçmek zorunda bırakılmış ve paramparça olmuş göçmen aileler… ve bu göçmenleri “kurbanlık koyun” gören insan kasapları yanında; insan yönü yıpratılmamış, insanlığını unutmamış insanların da olduğunu okuyacaksınız.
“Yeniden Hayal Kurabilmek“ yapıtı Akdeniz’in donduran, soğuk, hırçın dalgalarının can pazarında hayale yolculuk yapan insanların kaygılarının, ölüm endişesine nasıl dönüştüğü duygusu bedeninizi, benliğinizi saracaktır.
Yapıtın ilerleyen sayfalarında okuyacağınız yaşanmışlıklar size, korkunç bir masal gibi gelecek, inanmakta dereddüte düşeceksiniz. Ve Ortadoğu’daki emperyalizmin maşası kara taassubun egemen olduğu diktatör rejimlerin, saraylarının üzerinde kanat çırpan kuşlardan bile ödlerinin koptuğunu, korktuklarını göreceksiniz.
Vahşetin ve ihanetin egemen olduğu Ortadoğu coğrafyasının yanmış, yıkılmış halklarının; Libya’nın özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı Ömer Muhtar’lara… zalimlere ve onların zulmüne boyun eğmeyen Suriye’nin yüzyıl önce bağımsızlığı için savaşmış İbrahim Hanoni’lere, Zeki Arsuzi’lere… yine bu kanlı coğrafyanın bin yıl önce yaşamış en büyük şairi ve filozofu, tarihle kardeş olmuş efsanevi ismi El–Maarri’lere birer kurtarıcı gözüyle baktıklarını, bir gün çıkıp geleceklerine nasıl da inandıklarını… bu mazlum insanların yaşayageldikleri onulmaz acıların kaçınılmaz sonucu ölümün soğuk karanlığını nefes alışlarında, fersiz gözlerinde, umutsuz ve endişe dolu bakışlarında göreceksiniz.
Yüreklerinde ve beyinlerinde insana ve insanlığa ilişkin hiçbir duygunun sezilmediği; emperyalizmin bu bindirilmiş kıtaları–katil sürülerinin Irak ve Suriye halklarının bütün zenginlik kaynaklarını… kadim tarihsel ve kültürel değerlerini, nasıl yağmaladıklarını… halkları yokluğa, yoksulluğa açlık ve susuzluğa diz çöktürdüklerini… evlerini, köylerini, kentlerini; Dehakların, Nemrutların, Neron ve cehennem Kayıkçısı Charonion’un (Kharon – Haron), insanlık tarihine karanlıklar püsküren sönmez ateşleriyle yakıp kül ettiklerine tanıklık ediyoruz.
Ocağına ‘İncir Ağacı’ dikilenlerin – geride kalanlarının dayanılmaz, yürek yırtan öykülerini okurken lal oluyor insan. Bedeniyle, benliğiyle yaşayıp gözleriyle tanık oldukları ihanetin ve vahşetin kol gezdiği, verimli topraklarında çiçek açmış bu öykünün kahramanlarının çenelerinin kilitlendiğini, dillerinin pelteleştiğini anlatıyor yazar.
Emperyalizmin Irak işgalinde, Suriye’nin verdiği bağımsızlık savaşında; yürekleri delik deşik eden bu kirli mezhep savaşlarında petrolün; din adına dini, vicdanları, ahlakı ve insanlığı nasıl tutsak aldığını… tecavüze uğrayan ve köle pazarlarında satılan kadınları, kızları… “Allahuekber” diyerek, insanın ciğerini bedeninden kanlı kamalarla söküp çıkaran ve vahşice yiyen radikal İslamcı, faşist terör örgütlerinin yarattığı yıkımları göreceksiniz.
Sınıfındaki sırasında gözünden vurularak, öğretmenleri gibi katledilen kardeşinin gözlerine; gözleri asılı kalan, her neye, her ne yana baksa, kardeşinin gözlerini gören kahramanların onulmaz acılarını okuyacaksınız.
Aynı kentin, Akdeniz’in yağmur yüklü bulutlarının beslediği ormanlar içindeki görkemli villalarda, köşklerde akıp giden bir yaşam; hemen karşısında derme, çatma evlerde yaşamanın yazgısı olduğuna inandırılmış insan manzaralarının yarattığı varsıllık ve yoksulluğun boyutlarına, yan yana akıp giden korkunç çelişkilerine tanık olacaksınız.
“Yeniden Hayal Kurabilmek” yapıtı canından canları koparılanların… bıçak gibi kemiklere dayanan açlığın, kıtlığın; bütün değerleri, nasıl değirmen gibi eleyip, un ettiğini… insanlığın yakılıp yıkıldığı; yeniden insan olabilmek için hayal kurmaktan korkan, yaşama sevinci taşımanın, umutlu ve mutlu olmanın yasak olduğu bu topraklarda ucuz yaşamların ucuz bedenleri gibi, onurları da delik deşik edilmişler için yükselen çığlıkları anlatıyor Kabadayı.
Binlerce yıllık kadim uygarlık değerlerinin açık hava müzesi; deli Fırat’ın süsü, Çölün Gelini Palmira’nın; Ortaçağ yılanları, çıyanları tarafından nasıl işgal edildiğini, yakılıp yıkıldığını okuyunca, insanlığını sorgulamak zorunda kalıyor insan.
En sadık dost, verimli ve bereketli topraklar gibisiniz sevgili Müslüm Kabadayı! Kutluyorum, kutluyorum sizi.
Beyninizdeki düşler ve düşünceler, dağarcığınızdaki sözcükler, yüreğinizdeki hümanizm, büyük insanlık tutkusunu kurmanın temel öznesi insanı anlatan “Yapıtlar” olsun.
Halil Yılmaz Hıtmiye
7 Şubat 2021 / Antakya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.