- 547 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Firak
Gün yeni ağarıyordu, rüyamda güneşe gömülen hayallerimi yırtıcı kuşların yediğini gördüm. Uyandığımda, benden kalanlar bir beyaz kelebeğin kanadındaydı sanki ve kanatlarının rüzgârıyla kafamdaki fikirler gibi uçuşuyor ve korkularımın önünde durup çıplak ayaklarımla yağmur altında yürümekten yorgun ruhumu mavi göklere çıkarıyordu. Çok üşüyordum; yağmur yüklü bulutlar kaplarken yankı yamaçlarında vakit geçiren dizleri bükük cücelerin doğduğu tepeleri.
Sonradan, gözlerin bulutların ardından göçebe gibi bakmaya başladı sanki ve bir garip titreme vardı tuhaf karartılarla kirpiklerinde; sevdanın içinden geçip göğsüme saplanan yalnızlığım biranda kıpkızıl bir keşmekeşle boğazıma düğüm oldu. Solgun yapraklar gibi titreşerek kurdeşen döken bu sonbahar havasındaki kış -kim bilir ocağın kaçıncı kaçamak bakışıyla- tane tane küllerini dökerek boz bulanık odamda yarı açık penceremden. Ve biranda kızamık çıkardı duvarlarım; sanki veda saatlerinin umarsızlığını üstüne giyip çekip giden bir düş gibi yangınlarıma bakarken “benim için yaşadığın anları da sakın unutma” der gibiydi.Nedense sürekli ağlamaklı bir hali vardı boy aynasının kapının arkasına saklanırken ve belli ki hak veriyordu böyle bir şeye göğüs germeyi öğrenmenin zorluğuna.
Hâlbuki seninle bir kavlimiz vardı, en çok üç yağmur vakti kadar sürecekti bu ayrılık ve kim önden giderse rüzgârlara kapılıp; bir yağmur mevsimi kadar sonra geri dönecekti. Kastın bana mıydı çatal kırığı yıldırımlarıyla kıvrım kıvrım dönen bulutlar, isterseniz amel defterimden boz bulanık o lanetli yaprakları koparıp sonsuzluk döngüsüne katın, isterseniz Karatepe’nin omuz başlarından sel olup akın ya da Kargasekmezden günahlarımla buhar olup göğe yükselin; ben artık olsa olsa bir yağmur vakti kadar daha beklerim firak.
Sonrasında hayalim, iç geçirerek hüzünle dinlediğim ıssızlığımı kuşluk vaktine değin unutulmuşluğun donuk yalnızlığı içinde sana bırakıp; gökkuşağına karışarak kaybolmak.