- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIĞA AD KOYDUM
Sanki yazılmış, okunmuş tüm dizeler seni hatırlatmak zorundadır.
Yazılmış veya yazılacak öykülerin konusu olmak zorunda mısın?
Dur, dinlen nefes al, sıradanlaş, sıradanlığın tadını çıkar.
Sıradanlaşma adına hiç mi bir şey bilmiyorsun?
Otur içinden üçe kadar say ve sıradanlığın en olgun halini yaşa!
Hayat dediğimiz süreç önemlidir çiçeğim, bir yerinden tutarız. Akıllı olma adına hata yapmamak için çırpınırken çoğu zaman aynı hataları yapmaktan keyif bile alırız. Çünkü hayatın özü insanın doğasında vardır hata da öyle. Bunu unutur başka yerlerde öz ararız. Hayatın iki kulpu vardır. Birinci kulpun adı sevgi kulpu ikinci kulpun adı ise nefret kulpudur. İnsan bu kulplardan birisine tutunmak zorundadır ve de tutunur. İlginç olan ise sevgi kulpu niyetiyle nefret, nefret kulpu niyetiyle sevgi kulpuna tutunarak o yanılgıyı sonuçlarıyla yaşamaktır.
Evet, biricik çiçeğim yaşadığın yaşayacağın her ne varsa, unutma hayatının içindekiler bölümünden bir başlıktır. Bu başlıklar içinde bize tuhaf gelenler de olacaktır. Tuhaflıklar bir parçamız değil midir aslında, sevgiyi ararız, buluruz ve korkarız sevgiye dokunmaktan, tuhaf değil mi? Sevilmenin hazzını mutluluğunu yaşayacağımız yerde; kendimizi baskı altında hissederiz. Sunulan sevginin ağırlığı altında ezilmektir korkunun kaynağı. Sevilebilmenin bizi özelleştirdiğini düşünmeden zamanı mekânı şartları öne süreriz. Sevilmenin hazzından mahrum olabilmek için ne gerekiyorsa yaparız. Tuhaftır, daha sonra ‘neden’ sorusuna cevap olarak ağlarız.
Evet, biricik çiçeğim ünlü düşünürlerin sözlerinde ararız ruh halimizin çıkmazlarının çaresini. Kendi ünsüz düşünürümüzü meydana getirme adına hiçbir şey yapmadan kendimizi unuturuz. Reçetenin kendi ünsüz düşünürümüzde olabileceğini düşünmeden savruluruz. Kendi sevgimizi başkalarının ağzıyla tanımlama garabetini yaşarız. Ünlü şairlerin şiirleriyle ve ya ünlü düşünürlerin özdeyişleriyle yamarız duygularımızı. A! ‘beni anlatıyor.’ sanki benim için yazılmış.’dediğimiz olmuyor mu? İşin gerçeği ne bizi anlatıyor, ne de bizim için yazılmıştır. Bilmeliyiz ki; ‘sen’ düşünülerek yazılmış tek bir dize bile sadece ve sadece sana aittir. Ferhat’ın Şirin’i, Mecnun’un Leyla’sı için yazdığı dizelerden daha kıymetlidir. Zaten kim için yazılıp ve söylendiği açık ve net bir şekilde ortadadır.
Özelimizi öğrenmeden genellemelerin yargılarına takılır kalırız. Kalıplarımızı genele uydurmak için ne çabalar sarf ederiz. Yaşadığımız aşkların büyüklüğünü küçüklüğünü değerlendirme açısından genelleme şablonuna uydurmak için kıyısından köşesinden az mı kırparız? ‘Bu aşk büyüktür, çünkü benimdir.’ dediğimiz zaman gerçek büyük aşkı yaşayacağımızı biliyor muyuz? Elmayı seviyorsak, itiraf için elmanın bizi sevmesini ve ya elma sevilmeye değer görüşünü, genel sevebilme şablonundan mı geçirmemiz gerekir.
Seni bilindik aşkların gölgesinde
kalmayacak kadar sevdim.
Seni ‘biricik çiçeğim’ yerimden
sevdim.
Suyu çekilmiş dalların
bahar umuduyla,
en zor yerinden,
umutsuzluğun içine
umut aşılayarak
sevdim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.