- 1870 Okunma
- 19 Yorum
- 9 Beğeni
UZUN HİKAYE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yıl 1966.
Ortaokuldan mezun oldum. Liseye başlamak için gün sayıyorum.
Babam, “Benden bu kadar oğlum. Bir gece bekçisi maaşıyla seni daha fazla okutamam.” deyiverdi.
Dünyam yıkıldı o an.
Bir gün sınıf arkadaşım geldi, “Hava astsubaylık imtihanı var. Gel ona girelim!"
Bu yeni bir umuttu.
İkimiz de hem yazılıyı hem de mülakatı kazandık. Gerekli olan –ASKERİ ÖĞRENCİ OLABİLİR- sağlık raporunu aldık. Sıra herhangi bir zamanda, geçerli bir neden olmadan okulu terk edersek yapılan masrafları ödemek için gerekli olan taahhüt senedini imzalatmaya gelmişti.
Babam, “Aman oğlum aman, amanı bilmez misin? Adam gibi oku. Kendini de bizleri de kurtar. Durumumuz ortada. Doğru durmazsan, bırakıp kaçarsan ben bu parayı nasıl öderim?”
Eli titreyerek imzaladı senedi.
Yolculuk başladı. Annem bindiğimiz otobüsün egzoz gazına bıraktı gözyaşlarını.
Memleketin dört bir yanından gelen bizleri, Eskişehir’deki üç katlı sarı okul binasının önünde boy sırasına göre tek sıra halinde dizdiler. Ben boyumun kısalığı nedeniyle sıranın sonlarındayım.
“Hava Kuvvetleri Komutanı sizinle tek tek tanışacak. Sakın kendinizi tanıtırken yanlış bir şey söylemeyin” dediler.
Elimi sıktı en büyük Komutan. Kendimi tanıttım:
“Bedri Tokul Amasya. Babam gece bekçisi!”
Tanışma bittikten sonra erkekli kadınlı 20-30 insan, yanında imtihanı kazanamamış çocuklarıyla Komutanın etrafını sardılar. Hepsinin de dileği, yanındaki çocuğun okula alınması. Hava Kuvvetleri Komutanı bu insanları tek tek dinlemenin bir anlamı olmayacağını düşünmüş olacak ki, Okul Komutanına:
“Bu çocukların araştırmasını yapın. Uygun olanların hepsini Okula kaydedin.”
“Emredersiniz.”
Dört bölüğe ayrılıp toplandık. Yetkili birisi,
“Arkadaşlar size askeri kıyafet vereceğiz. Boyu ve yaşı küçük olanlar öne çıksın. Dağıtıma küçük bedenli elbiselerden başlayacağız.”
Boyum da küçüktü, yaşım da. Tarif tam bana uygundu. Diğer bölüklerde de aynı uygulamayı yapmışlar. Hepimizin boylarını ölçtüler. Bazılarımızı diğer arkadaşların yanına geri gönderdiler. Yirmi yedi kişi kaldık. Bizi bir sınıfa topladılar. Omuzlarında fazlaca işareti olan birisi:
“Arkadaşlar ilerleyen günlerde size silah, teçhizat vereceğiz. Ne yazık ki bu kısa boylarınızla onları kullanamazsınız. Sizleri memleketlerinize geri göndereceğiz. Kim bilir belki ileride doktor, avukat olursunuz.”
Bağıranlarımız, ağlayanlarımız oldu. Hiçbirimizi dinlemedi. Çıktı gitti. Başka bir görevli bize birer yazılı kâğıt dağıttı. Kâğıtta özet olarak: “BOYUNUZUN KISALIĞI ASKERLİĞE UYGUN OLMADIĞINDAN OKULLA İLİŞİĞİNİZ KESİLMİŞTİR.” yazıyordu. Hepimize trene indirimli binebilmemiz için birer sülüs belgesi verildi.
Elimize de içinde bozuk paralar olan ağzı bağlanmış eski bir çarşaf parçası verdiler. Okulda kalan diğer öğrencilerden toplanıp paylaştırılmış bu paralar. Öyle dediler. Bir yastık kılıfının içine de haşlanmış bir patates, iki yumurta, bir taze soğan, bir salkım üzüm, bir asker tayını koymuşlar. Onu da dağıttılar. Bir askeri kamyonun kasasına doldurdular bizi. Tren garında bırakıp gittiler.
Memleketlerimize gidecek tren geldikçe vedalaşıp üçer beşer biniyorduk. Amasya yönüne gidecek trene de ben bindim. Ankara’da indim trenden. Trenin Amasya’ya gitmesi için daha birçok şehire uğraması gerekiyordu. Etlik Otobüs Garajına gittim. Amasya’ya bilet aldım. Otobüs ücretini bize verdikleri bozuk paralardan ödedim. Bileti veren kişi,
“Sen dilenci misin nereden buldun bu kadar bozuk parayı?” diye alaycı mırıldandı.
Cevap vermedim.
Öğleye doğru derme çatma gecekondu evimizin dış kapısından içeri girdiğimde içeriden sesler geliyordu. Durdum dinledim. Babam ablama bana gönderilecek mektubu yazdırıyordu.
“Ey benim ruhum gibi sevgili oğlum. Sen vatana ve millete hayırlı bir evlat olacağın için…”
Daha fazla dayanamadım. Ağlayarak girdim içeri. Şaşkınlıkları, korkuları, sadece yüzlerinden okunmuyor, annem, ablam soruyordu da.
“Susun” dedi babam. “Susun çocuk ağlasın toftasın ne olduğunu anlarız.”
Nice sonra rahatlamıştım. Bana okuldan verdikleri yazıyı uzattım babama.
“Baba beni boyu kısa diye okuldan attılar.”
Sonra olanları anlattım.
Ablama okuttu yazıyı. Uzun uzun düşündükten sonra sertleşti:
“Demek okuldan verdiler bu yazıyı. Ben cahilim ama aptal değilim. Böyle bir yazıyı hangi arzuhalciye bir lira versem yazdırırım. Kim bilir hırsızlık mı yaptın. Yoksa başka bir halt mı yedin. Orası peygamber ocağı. Her yerde hak yenilir. Ama askeriye de böyle bir şey olmaz.”
Uzun bir sessizlik oldu. Annem:
“Oğlum karnın aç mı? Bir şeyler getireyim, yer misin?”
“Tokum” dedim. Babam:
“Tokum diyor. Boş ver yemezse yemesin. Getirme!”
Babam o günden sonra hiç konuşmadı benimle. Söyleyeceklerini anneme söylüyor, annem aktarıyordu bana. Bir gün annem sesinin en yumuşak tonuyla:
“Oğlum baban yiyip içip yatmasın, gitsin kendisine bir iş bulsun diyor.”
Nasıl nereden bulunuyordu iş? Bilmiyordum. Aklıma geldi. Okulda iken Yurttaşlık Bilgisi dersinde İŞ VE İŞÇİ BULMA KURUMU ’ndan söz etmişlerdi. Oraya gittim.
“Ben iş arıyorum abi.”
Görevli yüzüme baktı. Beni tepeden tırnağa şöyle bir süzdü.
“Maşallah boyun da 1.80. Askerliğini nerede yaptın?”
Bir kahkaha attı. Gülmelerine diğer masadakiler de katıldı.
Ağladım. Üzüldüler.
“Sen adresini bırak biz seni ararız” dediler.
Annem bir gün:
“Baban yarın sabah ’O nu Mevlüt Ustanın yanına götüreceğim, hazır olsun’ diyor oğlum.”
Gittik Mevlüt Ustanın marangoz atölyesine.
Babam:
“Mevlüt Usta sana söylediğim oğlum bu, eti senin kemiği benim. Bundan sonrası sana kalmış.”
Günlerce çalıştım Mevlüt ustanın marangoz atölyesinde. Makinaların altından talaşlar süpürdüm.
Ne dedilerse yaptım. Çarşıdan aldığı yiyecekleri kamış sepete doldurup benimle evine gönderiyordu. Kara kuru karısı boş sepeti verip kapıyı yüzüme çarpıyordu. Hiçbir zaman “Sağ ol, eline sağlık” demedi Yapılan masalara, sehpalara ispirtoyla yumuşatılmış gomalak cilası sürdüm. Karşı plakçı dükkânında o günlerde çok dinlenen Muzaffer Akgün’ün –KIŞLALAR DOLDU BUGÜN DOLDU BOŞALDI BUGÜN- uzun havası çalıyor, ben ağlıyordum. Gözyaşlarım yaptığım kurumamış cilanın üzerine dökülüyor, yıldız gibi açılıp, iz bırakıyordu. Usta görmesin diye korkuyla, telaşla o izi kapatmak için çaba harcıyordum.
Bir gün KUŞ BEKİR başlıklı yazımda anlattığım postacı amcam geldi atölyeye. Beni görünce el etti yanına gitmek için koştum. Mevlüt usta:
“Nereye lan”
“Amcam çağırıyor beni Usta”
“Amcan da olsa benden izin alacaksın.”
Amcama “Senin soyadını taşıyan birine telgraf var” demişler.
Telgrafta benim ismimi görünce; “O benim yeğenimdir. Verin bana ben götüreyim” demiş.
“Sana bir müjdem var.”
Heyecanlandım:
“Beni işçi bulma kurumundan mı aradılar amca?
“Daha önemli. Seni Astsubay okuluna tekrar çağırıyorlar. Aldığım telgrafı, ellerim titreyerek okudum.
KOMUTANLIK EMRİYLE OKULA KAYDINIZ YAPILACAKTIR. ACELE GELİN.
Döndüm Mevlüt Ustaya. Sert bir şekilde:
“Mevlüt Usta bana hep sövüyordun ya. Ben de senin…”
Şaşırdı. Beni yakalamak için koştu. Amcam tuttu onu. Ben kaçtım.
“Yarın baban elinden tutup seni getirince o zaman sorarım ben sana.”
Eve geldiğimde babam uyuyordu. Gece bekçisi olduğu için gündüzleri uyurdu.
Uyuyan babanın bir uyandırma şekli vardır. Yumuşak sesle, ufak dokunuşlarla. Öyle yapmadım.
Sertçe dürttüm. Bağırdım:
“Kalk baba kalkk”
Telaşla gözlerini açtı:
“Ne oluyor…?”
Elimdeki telgrafı uzattım. Biliyordum okuryazar olmadığını:
“Al oku. Bana sen kim bilir ne halt ettin de seni okuldan attılar diyordun. Beni tekrar Astsubay okulundan çağırıyorlar.”
Okudum elimdeki telgrafı. Kollarını başının altına aldı. Bir süre düşündü.
Sonra mavi gözlerinden iki damla yaş süzüldü:
“Kusuruma bakma oğul. Seni çok üzdüm. Eğer torpil askeriyeye de girdiyse tuz da kokmuş demek ki. Amcanlara haber ver akşam bize gelsinler. Ben de gidip bu gece için izin alayım.”
Bu sefer de babamın bu hali üzdü beni. Ona kaba davrandığıma pişman oldum.
Akşam amcamlar geldiler. Bana bir sürü nasihatten sonra, gitmek için kalktıklarında peşlerinden gittim.
“Amca bana yirmi lira ver. Astsubay olunca sana elli lira olarak ödeyeyim.”
Yüzünü astı. Çıt çıtlı cüzdanından iki onluk çıkartıp verdi.
“Bu para batmasına battı ya, hadi neyse…” Dedi.
O Amcam bakkaldı. Onda her zaman para olurdu. Aslında babamın amcamı çağırma nedeni para sorununu halletmek içindi. Amcam -bir şeye ihtiyacınız var mı- dememiş, babamda gururuna yedirip isteyememişti.
Ben eve girince:
“Baba amcam bana yirmi lira verdi. Harçlık yaparsın dedi.” Dedim. Biliyordum babamın bana verecek fazla parasının olmadığını.
Eskişehir’de okula geldim. Kaydımı yaptılar. Askeri teçhizat, elbise verdiler.
Bizi okuldan gönderdikten sonra niye geri çağırmışlardı? Ankaralı kader arkadaşım anlattı:
“Birkaç sefer Hava Kuvvetleri karargâhına gittim. Komutanla görüşmek istediğimi söyledim. Kabul etmediler. Günlerce karargâhın önünde Komutanın çıkmasını bekledim. Bir gün denk geldi. Arabasının önüne atlamak isterken korumaları beni tuttular. Komutan gördü. Aracını durdurup indi. “Bırakın çocuğu, derdi ne imiş gelsin bakalım” Ağlayarak olanları anlattım.
”Ben, diğer çocukların araştırmasını yapıp, okula kaydedin dedim. Ama bazılarını da atın demedim. Senin de diğer arkadaşlarının da okula kaydı yapılacaktır. Hiç merak etme”
Yirmi altı kişi minnet borçluyuz o arkadaşımıza.
İki zorlu yıldan sonra 30 Ağustos 1968 de astsubay naspedildim. İlk tayinim Kayseri ’ye çıktı. Ablam da PTT ’de memur oldu.
Annemizi, babamızı alarak, ablamla birlikte Kayseri’ye yerleştik. İlk maaşımı kuruşuna kadar babamın eline saydım. Çok mutlu oldu:
“Hanım çekmeyince Mut’a erilmiyormuş meğer. Allahlımıza bin şükürler olsun. Çocuklar yetişti. Sıkıntılarımız da bitti.” dedi gözleri nemli.
Yirmi yaşımda evlendirdiler beni. Yirmi bir yaşımda bir kızım, 25 yaşımda bir oğlum oldu. Oğlum oldu diye kutu kutu çikolata dağıttım. Daha sonra bir kızım daha oldu. Çocuklarımın üçü de evli, üçünün de tencereleri kaynıyor çok şükür.
Acısıyla tatlısıyla geçen 30 yılın sonunda, 1996 yılında emekli oldum.
Dört torunum var. Üçü erkek, biri kız. Yakınlarımdan bir abim, bir de ablam kaldı. Allah onlara uzun ömürler versin.
Evlendim olmazsa olmaz sanarak
Anasının dizinin dibindeki bir kızla
Çocuklarımız oldu.
Palazlandılar ellerine el verdik
Uçurduk
Onlar şimdi başka yuvalarda
Nefesim sayılı
Saatler göz açıp kapamada
Ömür bitti bitiyor
Ölümün eli kulağında
Gözüm yollarda bekliyorum.
Gelecek emanetini almaya
İstemesem de tutacak elimden
Vakit tamam diyecek haydi
Giderken dönüp bakacağım geriye
Hepsi bu kadar mıydı sanki
Yaşayıp gidiyordum şunun şurasında
Vasiyetim var. Vakti saati geldiğinde, üç erkek torunum koysun beni mezara.
Çok uzattım biliyorum. İnsan yaşadıklarını yazmaya kalkışınca o günleri yeniden yaşıyor, kalemi durduramıyorsun.
SAYGILARIMLA…
YORUMLAR
Okurken; Ahmet Şerif İzgören'in "Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır" kitabı geldi aklıma... İçtenlikle ve tüm samimiyetinizle yazmış olduğunuz bu güzel yazıyı ilgi ile okudum, devamını bekleyeceğim Bedri abi saygı ile...
Bedri Tokul
Kusura bakma.
O kitabı okumadım. Ama başlığından kitabın değeri belli zaten.
Ayrıca yazıyı beğenmiş olmanda benim için gurur kaynağı.
Teşekkür ediyor, selam ve Saygılarımı gönderiyorum.
Sağ olasın.
İkinci bölümü okumadan yorum yapmak istemedim ilkin, ama Bedri Bey zaten askeri personeldir, öyleyse hikaye ilginç olmalı, bakalım askeri okula nasıl girmiş, merak ettim.
Yazı çok güzeldi. komutanım...
Saygılarımla.
Bedri Tokul
İkinci bölümü de yayınladım.
Selam ve Saygıyla.
Bedri Tokul
İlgine yürekten teşekkürler.
kaleminize sağlık içten olmuş bu tür hikayeleri daha önce de duymuştum. kısmet meselesi .ama her şeyin hayırlısı olsun. göreve atanıp ilk gün şehit olanları da gördük üzüldük. yada ömür boyu nereden asker oldum bu iş bana göre değil diyenleride. Askerlik zor değil çok zor meslek.
Bedri Tokul
Oradan kazandığım ekmekle çocuklarımı büyüttüm okuttum.
Allah Devlete Millete zeval vermesin.
Selam ve ve Saygılarımla.
Gerçekten etkileyici bir anıydı Sn. Ağabeyim.
Bende size şöyle bir yorumda bulunmak istiyorum. Bilmem bilir misiniz; Dünyanın en usta ressamları, modellerini önce bir defa karşılarına alıp uzun uzun inceler ama yapacakları tabloya bir türlü karar veremezlermiş.
Birgün birisi merak edip sormuş bunun nedenini.
-Bir tablo kadar, poz için zaman harcıyorsunuz neden? Nedir buna sebep?
-Güneş. Ya biz onun güneşini kesersek.
Aslına bakarsanız Askeriye çok ince eleyip, sık dokuyarak insan seçmiş ben inanıyorum. Yinede sizin içinizdeki güneş, asıl güneş bastırmış olacak ki onu fark etmiş.
Tebrik ederim. Hem yıllarını Ülkemize hizmet etmiş biri olduğunuz için, hemde yıllar önce içinizdeki güneşi gösterip ailenizi mutlu edebildiğiniz için.
Saygıyla upuzuuun ve sağlıklı yıllar ağabeyim.
Bedri Tokul
Şimdi senden öğrendim.
Çok anlamlı bir davranış.
Teşekkürler.
Yorumuna gelince;
O kadar güzel, o kadar içten ki sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim şimdi.
Sağ ol var ol canım kardeşim Benimm...
Nasip bu ya döner dolaşır bulur sahibini.Sizde olduğu gibi. Hayata dair gerçek yazınızı candan kutluyorum.
Saygılarımla
Bedri Tokul
Sağ olun.
Bedri Tokul
Bu gün 12 den sonra son bölümü de girmeyi planlıyorum.
İlginiz için teşekkürler.
ilginç bir hayat hikayesi, bakalım nerelere varacak. Belki bir çokları tesadüf derde geçer gider oysa hayatta tesadüflere yer yoktur bildiğim kadar, kader bakalım ağlarını nasıl örecek ilerleyen satırlarda... Kutlarım Bedri Abim içtenlikle...
Bedri Tokul
Çok doğru. Hayat tesadüflerle dolu.
İkinci bölümü de bu gece yayınlayacağım.
Neler oluyor,neler...
Selam ve saygıyla.
Hüzünlüydü. Okudukça daldım gittim. Kendi kendime dedim ki Bedri abicim ne badireler atlatmış.
Uzun lafın kısası hayatı dibine kadar yaşamışsın.
İkinci bölümü hemen yaz. Meraktayım.Bakalım Bedri abicim neler yapmış.
Selamlarımı yolluyorum.
Bedri Tokul
Şimdilerde iyiyiz. Ama ömürde bitti bitiyor.
Teşekkürler...
Selamlarımla.
Hüzünlüydü. Okudukça daldım gittim. Kendi kendime dedim ki Bedri abicim ne badireler atlatmış.
Uzun lafın kısası hayatı dibine kadar yaşamışsın.
İkinci bölümü hemen yaz. Meraktayım.Bakalım Bedri abicim neler yapmış.
Selamlarımı yolluyorum.
Bedri Tokul
Öperim gözlerinden.
Yaaa!.. Şimdi ben devamını nasıl bekleyeceğim?
Hani uzun olacak demiştin be ağabeyim.
Heyecanlı bir dizinin en can alıcı yerinde bitirilmesi gibi oldu...
Sağlık olsun. Bekleyeceğiz artık. Zaten gözlerimde buğulanmaya başlamıştı.
Saygıyla öpüyorum ellerinden...
Bedri Tokul
Bir karışıklık olmuş. Sağ olsun Suat çözdü.
Şimdi yorumun geri geldi.
Bu yazının ikinci ve son bölümünü bu gece yayınlayacağım.
Bakalım beğenecek misin?
Öperim gözlerinden
Yine güzeldi Bedri abim ikinci bölümü merak ediyorum umarım kisa zamanda eklersin Tebrikler abim
Bedri Tokul
Yok yok fazla uzatmayacağım.
Yarın son bölümle bitecek bu yazı.
Teşekkürler.
Öperim gözlerinden...
Kısa bile geldi,
Şu gıcık reklamlar gibi oldu, en heyecanlı yerinde kestin be Bedri baba :)
Bedri Tokul
Yarın ikinci bölümle bu yazı bitecek.
Teşekkürler.
Sen ne kadar iyisin.
Kesilir mi şimdi burada! :) Öf!.. Susmak... Mazlum çocuk! Masum çocuk!
Sevgiler... :)
Bedri Tokul
Yorumundan anladığıma göre yazıyı beğendin.
Bu yarın ki ikinci bölümü de okuyacaksın demektir
Bu da beni ziyadesiyle mutlu etti tabii.
Teşekkürler.
Selam ve Sevgiler...