24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
11538
Okunma
"ben seni de sevmedim adem / alt tarafı bir elma yedik beraber...’’(*Sezen Aksu..)
Bu kadın beni öldürecek! O çok övündüğüm, sevdiğim pabucu tersten giydirme işimi elimden alıyor, almakla da kalmıyor, birde benden iyi yapıyor. Kadın işte! Olamadığım kadar dişi...
İlk okuduğumda, helal be kızım yürü! Kim tutabildi ki seni, ben durayım önünde dedim. Dedim de evimin yolunu açtım ona. Buyur ettim sıcağıma. Açtım fırınımı, koydum lafı tepsiye başladım pişirmeye. ‘’Hamsi koydum tavaya, başladı oynamaya’’ türküsü kanımda, çevirdim ara ara, arada fındık dallarıyla.
Lafa bak lafa...
’Alt tarafı bir elma..’’ o da kurtlu sanırım. Yoksa yedirir mi hiç elmasını?
İyi, yiyelim bakalım. Yedik görünelim, yedirelim.
Diş izi olan elmadan, yarısı kalmış kurdu tereyağından, ademin kılı gibi çekip tüküren, sonra protein almak iyidir deyip, kalan yarım kurdu da istemediği halde Adem’e tatlı sert tavrıyla elma gibi yedirten, üstüne şifa olsun diyen, elinde kalan elmanın sapına bakıp, olur böyle vakalar diye gülümseyip, ‘’ya ben seni sevmiyorum ki zaten’’ lafını yılışan Adem’in suratına şamar gibi yapıştıran; kadın işte... kadın! adı üstünde. Sezen Aksu...laf mı yeter anlatmaya, gönül mü yeter anlamaya...
Kadın gibi davranma sanatı derler buna. Kadın demek şeytan demek. Ben demek!Kadın demek Sezen Aksu demek şu an için bana. Kadın demek özel demek, ilk demek. İlk kadın ise Havva demek. Havva demek Adem’in eşi demek. Adem yaratılan ilk insan, Tanrının yaratırken nefesini üflediği en değerli, meleklerinden dahi üstün ırkın atası. İnsan! Asla yaratık değil! Nura bulanmış, rahmete değer görülen, tene büründürülmüş ruh.
"ben seni de sevmedim adem / alt tarafı bir elma yedik beraber...’’
Alt tarafı bir elma, üst tarafı ise sorma. Yerinde yeller esiyor.
Elma, Adem ile Havva.. Ayrılmaz üçlüler. Hatta birde şeytan var. Oldu mu size dört şövalye.
İlk yaşam diye dillere pelesenk olmuş bu dört kafadarı, anlatmaya, anlamaya doyamamışız. Birbirleri ile olan ilişkileri, ilişikleri, hal ve tavırları hatta şekilleri ile, şu ensest ilişkiler sonucu türeyen özürlü beyinlere sahip bizlerin hiç sonu gelmeyecek merakına ve irdeleyip söylenmesine duçar olmuşlar.
Yayınlandığı ilk günden beri Tanrımın bestseller olmuş ve hala çevirisi üzerinde uğraşılan dört kitabında, karanlık ayrıntılarla anlatılması üzerine dikkatimizi daha da çok çekmişler. Bir elmanın paylaşımıyla diye başlayan dünya hayatlarının ardında sürekli başka sebepler aramamızla da kıskançlığımızı kazanmışlar. Dört kitapta dört kafadarın karşılaşmaları konu başlığı olarak önsöz bölümüne bile giriş yapmış. Yani; ilk olmaları yetmiyor gibi birde sürekli başroldeler..
Şeytanın Tanrı’ya başkaldırışı, kıskançlığı ve sonunda cennetten, rahmetten ve lütuflardan men edilişinin sebebi; insan! Bu sebep ki; ödetmeye yemin etmiş kalkan bir yumruğun içinden dökülen nefretin ilk tohumu ile hırsı sonucu akan şeytanın gözyaşıyla ayaklarının tepindiği o cennetin verimli toprağında ki buluşma anı, beklenen intikam zamanı, filizlenen, sonrası ağaç, gizli adı ise aşk olan meyva. Muhteşem üçlü mü desek buna? Bunca sahiplendiğimize göre saydığımız bu vasıfları. ‘’nefret’’, ‘’hırs’’, ‘’intikam’’ aşkın arka madalyonu, ya da o en sert çizgisinin aşımı. Aynen zekanın ilk meyvelerinin kristal pırıltısı, dizginlemeyip, bilinçsiz bırakıldığı zaman aştığı duvarlarında deliliğin başlaması gibi.
Toprakla bütünleşen tohum yani aşkın, beslenmesi sonucu filizlenmesi, büyümesi, meyve vermesi . O meyve ki; tekrardan doğum müjdecisi çekirdeklerin etli kısmın en ortasında saklandığı, tatlı,ekşi damakta lezzet bırakan, kokulu, besleyen, faydalı, bin türlü derde deva ve günahla bütünleşen, betimlenen, başlangıcı sayılan, sevgili günah keçimiz; elma.
Bir elma ki; Tanrım tarafından şeytanın izlerini taşıdığı için cennetinde yenmesi yasaklanan ve bu geçmişi bilmeyen Havva’nın etkileyici oskarlık en iyi kadın rolü yanında, günah keçisini oynayan meyve ailesine gülgillerden mensup, kader kurbanı figüran.
Havva’nın, cehaletini bilen şeytanın intikam için fırsat bilip yönlendirdiği kölesi yılanın ısrarı üzerine ısırdığı, tadını beğendiğinden dolayı sevdiği erkekle paylaşmak arzusu güden kadının, cilveleri sonucu Ademe yedirttiği yasak meyve; elma . Bizlere ise miras olarak tohumları ve ödenmesi gereken cezası kalmış olan; bir türlü zaman aşımına uğrayamayan, faizlerini bile ödeyerek tüketemediğimiz. Yani kadın cilvesi ta o zamandan akla zarar!
Dedim ya günah keçisi zavallı elma. İşlenen suçu(!), böylelikle kendini savunamayacak biçare, dili olmayan bir nesneye atıp kenara çekilmek; bu öfke ile onu dişleyip, hatur hutur yemek, pişirmek ya da bıçakla derisini yüzmek, dilimlere bölme hakkımızı kendimize reva görmek, en kolay olanı kabul etmek. Sorgulamaktansa sürü olmayı sineye çekmekte usta olan bazı insanların başına, kendini çoban sayanların, tanrı olma yolunda ki becerisinde, elmanın misal teşkil etmesi ardına saklanmalarına da şaşırmamak gerek.
Elma günahın başlangıcı sayılan meyve. Hrıstiyanlık da ise elmanın çekirdeği günahkar doğulmanın sebebi. Sürekli bir ikilemler var ortalıkta dolaşan. Düşünsenize bizlere anlatılan ‘’ Meryem, yastığının altına yediği elmanın çekirdeğini koydu ve hamile kaldı.’’ (küçükken hep korkardım bu hikayeyi dinledikten sonra yatağımda elma yemekten.)
Bu işte bir bit yeniği var ama ne??? Madem günahkar doğma sebebi elmanın çekirdeği ‘’Hz. İsa’’ ne oluyor bu durum da? Hayır yani, benim gibi düz mantığa vurduğumuzda çıkan sonuç: neyse fazla konuşmayım... Altı üstü bir elma işte. Biri dişi biri erkek, yemişler bitirmişler elma adı altında saklanan bir faraziyi, bize yedirmeye çalışıyorlar.
Lakin, elmanın oluşumunu izledik beraberce. Anlattım size nasıl meydana geldiğini; nefret, hırs ve intikam üçlüsünün o doyulmaz tadını emdiğini, şeytanın meyvesi olduğunu. Ve bu elma ile başladı neslimiz! Dünyaya iniş sebebi asıldı o narin boynuna. Ki o elma pamuk prensesin bile masalına girdi en parlağından en kırmızısından olarak. Masalı bitti üç tane de dinleyenlere verildi. Virüs gibi yayılsın diye, yemeyen kalmasın hesabı şeytanın sepetinden saçıldı da saçıldı. Sonra bir gün Newton uyurken bahçede, ağacın altında, anasının memesi dışında, bebekken bile başka gıda ile beslenmeyen ve meyveyi hiç sevmeyen, bu sayede de IQ seviyesi yüksek olan ( bakmayın ben atıyorum buraları) adamı yola getirmek için, işim olmadığı bir vakit de armut piş ağzıma düş hesabı oynaşırken dallarda, ağzını kocaman açmış horlarken o, tam isabet deyip attığım elma, o sırada burnuna konan sinek yüzünden kapadığı ağzı yerine düzelttiği başına çarptı. Ve başına düştüğünü sandığı elmam sayesinde yer çekimini buldu. Buldu da ne oldu sanki? Tüm yük omuzlarımız da asılı kaldı. Ne güzel uçuyorduk... ayaklarımız yere bastı!...
İşte bir ses yineleniyor...
"ben seni de sevmedim adem / alt tarafı bir elma yedik beraber...’’