ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN
Günümüzde insan hareketlerinin dengeleri hızla değiştirdiği aşikardır. Örneğin Batman 1948 yılında birkaç haneli küçük bir köy iken MTA kurumunun yaptığı petrol arama faaliyetleri sonucu rezerv keşfi ile 8. petrol kuyusunun devreye girmesinin akabinde kurulan küçük bir rafinerinin köyün kaderini nasıl değiştirdiğini, köyün nasıl devasa bir şehre dönüştüğüne şahit olunan yıllarda hemen yanı başında diğer komşu şehirlerinin ise aynı oranda gelişme göstermediği gözlenmiştir. Rezerv bulunarak gelişen köy ise önce kasabaya 1990 yılında ise il statüsüne kavuşturulmuştur.
Bu müstesna şehirde köylerden toplanan, okuma ve yazması olmayan ancak aidiyet duyguları çok fazla gelişmiş insanların, çalışma yerini bir aile şirketi duygusu ile benimseyip hizmet etmesi kısa sürede büyük sahaların keşfine ve yüzlerce kuyunun açılmasına ortam hazırlamıştır. Günlük üretimi kısa sürede 100.000 varile ulaşan şirket ile birlikte, şehirde baş döndürücü hız ve zaman içinde gelişen iş imkanı sayesinde iş gücüne duyulan ihtiyaçtan dolayı civar illerden tedarik edilen elemanlar sayesinde mevcut işletmede çalışan eleman sayısı 7000, diğer ihtiyaç tedarikçileri ve aile nüfusu ile mevcut nüfus 40.000 civarına ulaşmış, küçük mütevazi bir köyden büyük bir kasabaya dönüşmüştü. İş gücü yoğun bir şekilde istihdamı yükseltirken, bir yandan da şehri güzelleştiriyordu.
Disiplinli, iş ahlakı ile şekillenmiş bunca insanın yanı sıra kültür, örf ve ananeleri farklı olan insanlar, aynı iş yerinde çalışmanın getirdiği birlik ve beraberlikten dolayı, çıkması muhtemel olayların yerine birarada yaşamaya imkan tanınmasının yanında, huzur ve refahıda beraber getirmişti. Oysa değişik kültür ve yetişme tarzı insanların bir arada yaşamasının çeşitli sıkıntıları da beraber getirmesi kaçınılmazdı. Yeni bireylerin öncekilerle temasının başlası ile kültür çatışması muhtemeldi ama öyle olmadı buradaki faktör her bireyin, maddi imkanlarının hemen hemen aynı olmasıydı. Yani bir tarafta varoşlar diğer yanda elit tabaka yoktu, bu büyük bir avantajdı. Hal böyle olunca huzur ve refah birlikte yürüyordu. Bütün yaşananlar şehrin insanı şekillendirme durumu olarak karşımıza çıkıyordu.
Bunlar yaşanırken insan ile şehir arasında nasıl bir şekillenme oluşmuş olduğunu tahlil ettiğimizde karşımıza değişik bulgular çıkar. Tarih boyunca insanlar korunmaya ve birlikte yaşamaya ihtiyaç duymuştur. İnsanlar beraber yaşamaya başladıklarında kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yardımcı unsurları da beraberinde getirmişlerdir.
Şehirler tıpkı çocuklar gibidir. Sahibinin elinden tutarak uzun bir yolculuğa çıkar. Değişik karakter ve amaç taşıyan insanların bir arada toplanıp yeni binalar kurması, bundan böyle hayatını idame ettireceği bu yerleşim yerine alışması, burayı kendine yurt olarak kabul etmesi belli bir zaman alır. Genellikle kişinin yaşadığı yerin değil doğduğu büyüdüğü yerin kökenine ev sahipliği yapması sebebi ile terki diyar anına kadar yaşadığı yer ve ortam kişiliğinin şekillenmesinde temel faktördür. Bu yüzden yeni kurulan şehrin sahibi ve efendisi olduğu halde kişinin burayı anavatanı olarak kabul etmemesi, kendisini doğduğu yere ait görmesi sebebiyle şehri benimsemesi ancak birkaç kuşak sonrasına nasip olur.
İnsanlar uzun bir süre yaşadığı şehri kendi düşüncesi doğrultusunda şekillendirir. Böylece yaşadığı şehri kendisine benzetmeye çalışır. Oysa şehirler geçirdikleri savaşlarla karşılaştığı felaketlerle yetiştirdiği şahsiyetlerle bütünleşir ve gelişirler. Her şehrin hikayesini orada yaşayan bireyler yazar. Tarihe yön veren asırlar sonrasına nesilden nesil’e ismini ezberleten şahsiyetler hep doğdukları yer ile anılırlar. Demek ki bir şehrin geleceği, o şehirde yaşayan bireylerin kendine has yönetim tarzı ile gerçek hüviyetini alır. Kadim şehir dediğimiz yerlerin tümünün, içinde bulundurduğu ve yaşamını şekillendirdiği özel insanlarla anılması bu yüzdendir.
Herhangi bir şehirde doğup tarihe, sanata, bilime yön veren bireyler doğup büyüyünceye kadar bu böyle devam eder. Örneğin tarihte bir çok imparatorluğa başkent olmuş bir şehir ya da evliyalar, peygamberler şehri olarak anılan yerlerde yaşayan şahsiyetler, aradan asırlar geçse bile varlıkları ile o şehrin kültüründe, inancında, manevi havasında etkisini hala göstermektedirler. Bursa 10 padişaha, Siirt salih insanlar ve evliyalara, Diyarbakır ise 10 Pegambere ve bir çok sehabeye ev sahipliği yapmış şehirlerimizdir. Bu yüzden bu şehirler daha önce belirttiğimiz gibi peygamberler şehri, evliyalar şehri ve padişahlar şehri gibi isimlerle anılmaktadır. Bütün bu saydıklarımızın dışında edebiyatta bilimde, sanatta, dini konularda kendi rüştünü ispatlamış ve tarihe adını yazdırmış çok sayıda topluma yön veren değerler yetişmiştir. Kısacası önce insanlar şehirleri, sonra da şehirler insanları şekillendirir.
Her şehrin kendine has gelenek, görenekleri, yargı değerleri ve bireylerin birbirleri ile iletişimleri farkllık gösterdiğinden farklı din ve ırktan olan bireyler toplum ile birlikte zaman ile şekillenirler, yani aynı mecrada akmaya böylece başlarlar. Toplumda belli toplulukların uzun zaman bir arada yaşamaları sonucu ortaya çıkan kuralların uygulandığı bir ortamın oluşması, ortamın yaşanılan şehirle özdeşleşmesi gibi, şehrin kendine has kuralları olarak ortaya çıkmaktadır. Bu da bize önce insanın şehri, sonra da şehrin insanı şekillendirdiği durumu ortaya çıkarıyor. Muhafazakar şehir, laik şehir, modern şehir tabirleri, şehir ile insanın birlikteliği ile nasıl bir kalıba girdiğinin en güzel örneğidirler. Manevi mekanların şehre verdiği havayı, şehre ayak basar basmaz teneffüs edersiniz, buna karşılık modern bir şehre ya da asli anlamıyla modern bir kente ayak bastığınızda da aynı tonda o şehrin kendine has havasından etkilenmeniz doğaldır, bu bize sarmal ilişkilerde, şehir ile insanın ne denli iç içe girdiğini gösterir.
Yeryüzünde kutsal sayılan Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Vatikan, Varanasi, Lhasa, Beytullahim gibi şehirler Allah’a ibadet etmek için her yıl milyonlarca insan tarafından yoğun bir şekilde ziyaret edilirler ve insanlar bu şehirlerdeki manevi havayı beraberce solurlar. Manen doyuma ulaşmak ve günahlardan arınmak için ziyaret edilen bu şehir ve mekanlar ya kutsal addedilen bir mabedin varlığından veya geçmiş zaman diliminde yaşayan ve insanları kurtuluşa davet eden peygamberlerin, azizlerin, sahabelerin, evliyaların mezarlarının bulunduğu yerler olduğundan kutsal sayılmışlardır.
Ancak İslam dininde Mekke ve Medinenin önemi farklıdır. Peygamber efendimiz tarafından sınırlarının çizilmiş, bu bölgelere harem adı verilmiştir. Zararlılar dışındaki hayvanların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesi haram kılınmıştır. Bundan dolayı Mekke El-Beledülharam, Kabe El-Beytülharam, çevresindeki mescid de El- Mescidülharam diye anılmaktadır. Böylelikle şehirler ve insanlar, aralarında güçlü bağ kurulmuş olup birbirini tamamlayan iki nesnedirler.
İnsanlar şehirleri, ilk inşa ettiklerinde kendilerine hizmet amacı ile kurmuşlardır. Ancak asırlar geçtikçe insanlar şehirlere hizmet etmişler. Birbirini bu denli tamamlayan iki nesne az bulunur. Tarih boyunca insanlar hayatlarını idame ettirebilmek için şehirlerini ya yüksek dağların zirvelerine ya da yer altına inşa ederek diğer insanların saldırılarından ve istilasından korunmuşlardır. Yabani hayvanların ve insanların acımasız katliamlarına maruz kalmamak için şehirlerin etrafına surlar yapmışlar. Böylece kendi hayatlarını biraz daha garanti altına almaya gayret etmişler. Güçlü devletler kurdukları şehirlerde tarih boyunca bilim ve sanatta oldukça önemli bir yer edinmişler. Kendi zamanlarının cazibe merkezi, ticaret merkezi olan bu şehirler özellikle tarihi ipek yolu güzergahında bulunan yerlerde ticaret ve bilimde oldukça ileri gitmiş ve önemli eserler ortaya koyup insanlığa hizmet etmişlerdir.
Bizlere düşen bu eserlere sahip çıkarak, şehrin manevi mirasını korumaktır. Şehir sadece maddi kaygıların trafiğin dev alışveriş merkezlerinin rezidansların, çok katlı binaların konuşlandırıldığı mekanlar olmaktan kurtarılmalıdır. Ecdadın kuşlara, kedilere, köpeklere dahi yaşam alanları açtıkları insanlara da kendini dinleme, tefekkür etme, maddi kaygılardan sıyrılarak iç huzurunu tesis edecek mekanları tanzim ve inşa ettikleri gibi bizlerde sosyal şehirler kurmalıyız. Kentleri artık şehirleştirmek, kendini medeni addeden bizlerin asli görevleridir.
ECİR DEMİRKIRAN
YORUMLAR
Enteresan ve sorgulayan bir perspektifle kaleme aldığınız yazınızı ilgiyle okudum.
Gerçekten de tarih ve kültür-tarihine verilen değeri örneklendirerek irdelemeniz ve muhakemesini yaparak okuyucuya sunmadaki duyarlılığınız oldukça etkileyici. Ayrıca, konunun ana temasını da anlaşılır kıldığınız aşikardır.
Bu başarılı ve aydınlatıcı çalışmanızdan dolayı çok teşekkür ediyorum.
Umuyor ve diliyorum ki devamı gelir.
Tebrikler ve saygılarımla, efendim.