- 559 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
695 - DEFNE
Onur BİLGE
"Defne,
Kaptan, Kaleiçi’nde bir ağacın yapraklarından koparmaya ve elinde destelemeye başladı. "Nedir o?" diye sordum. "Defneyaprakları..." dedi. "Ne yapacaksın onları?" diye sordum. Et yemeklerine koyuyorlarmış. Bakliyatın saklanması için de kullanılıyormuş. Bir de efsanesi varmış defne ağacının. Anlattı. Zevkle dinledim. Senin de dinlemeni isterdim. Her ne kadar mümkün olmasa da yine de ben yazacağım. Sen okuyamazsın ama başkaları okur.
"Yunanlıların uyduruk baş tanrıları Zeus’un oğlu, Artemis’in kardeşi Apollon’a da güneş tanrılığı verilmiş. Her sabah dört atlı altın arabasıyla arkasına güneşi takar, dünyanın etrafını turlamaya başlarmış.
Bir gün yine atlamış arabasına, dolaşmaya başlamış. Aniden karşısına koca bir piton çıkmış. Yılan o kadar büyükmüş ki Apollon korkmuş. Kılıcını çektiği gibi dev pitonun kafasını koparmış! Yılanı öldürmüş ama vicdan azabıyla kıvranmaya başlamış. “Bir tanrı, böyle bir şey yapar mı! Tanrılığıma leke düştü!” diye içi içini yemiş!
Arınabilmek için yeryüzüne inmiş ve tam yedi yıl bir krala çobanlık yapmış. Koyun güderken bir taraftan da lir çalıyormuş. Giderek o kadar güzel çalmaya başlamış ki Zeus, onu Müzik tanrısı da ilan etmiş.
Apollon yine eskisi gibi güneşle birlikte binmiş dört atlı altın arabasına, gökyüzünü turlamaya başlamış. Karşısına, elindeki okuyla yayıyla bebek yüzlü aşk tanrısı Eros çıkmış. Apollon:
“Hey aşk tanrısı! Aşkın savaşla ne alakası var! Senin elinde ne arıyor o okla yay? Senin okunun gönül yarası açar okları ziyan etme gerçek sahibine, yani bana ver bari de savaş alanlarında kullanayım! Ben iyi ok atarım, bilirsin!” diye aşağılamış aşk tanrısını. Eros buna çok kızmış! Öfkesinden o güzel, çocuk bakışlı gözlerinden alevler çıkmaya başlamış! Apollon’a demiş ki;
“Ey güneşin, ışığın, şiirin, müziğin, okun, kehanetin akıllı ve güçlü tanrısı! Söylediklerinde az da olsa doğruluk payı var. İyi ok atıyorsun ama benim attığım oklar, seni bile vurur! Beni küçümseme!” demiş ve uzaklaşıp gitmiş. Ancak, küstah Apollon’a oklarının tadını tattıracağına dair ant içmiş!
Apollon yine bir gün, yemyeşil ülkesinde oturmuş lir çalarken, ormanda gezinmekte olan nehir tanrısı Peneus’un kızı, güzeller güzeli su perisi Daphne’ye rastlamış. Kızı görür görmez dizlerinin bağı çözülmüş! Bütün bedeni tir tir titremeye başlamış! Az kalsın bayılacakmış! Tanrıçaları bile kıskançlıktan çılgına çevirebilecek olan o eşsiz güzellik karşısında kendisinden geçmiş bir halde Daphne’yi seyretmeye başlamış.
Fakat orada yalnız değillermiş. Onları seyretmekte olan biri daha varmış. Aşk tanrısı Eros! Kendisini hakir gören Apollon’dan intikam almanın vaktinin geldiğini görünce sevinçle sadağından, ancak tanrıların görebilecekleri ve hissedebilecekleri oklardan olan kurşun bir nefret okunu çekmiş, Daphne’nin yüreğine saplamış! Böylece kızın kalbi bütün aşklara kapanmış.
Eros sadağından altın bir aşk oku çıkarıp, Apollon’un kalbine saplamış. O da Daphne’ye deliler gibi âşık olmuş. Artık intikamını almış olan Eros’un keyfine diyecek yokmuş!
Daphne, başta babası olmak üzere bütün ailesinin ve çevresinin ısrarlarına rağmen Apollon’la evlenmeyi kabul etmediği gibi her gün ormana çıkıp, herkese canlılığını ve güzelliğini sergilemeye ve bütün canlıları kendisine hayran etmeye devam ediyormuş.
Apollon, o günden sonra her gün o güzeller güzeli su perisini görebilmek için yeryüzüne iniyor, onun dolaşmakta olduğu ormanda o muhteşem güzelliği gizli gizli ve hayran hayran seyrediyormuş. Daphne’nin büyüleyici güzelliğine kendisini öylesine kaptırmış ki ne savaşlardaki başarısı kalmış, ne avdaki keskin nişancılığı, ne de lir çalmadaki ustalığı…
Işığın ve avcıların tanrısı Apollon’u lirin büyülü tanrısal nağmeleri bile teselli edemiyormuş. Günler günleri takip etmiş, zamanla o aşk Apollon’u mahvetmiş! Öyle bir hale gelmiş ki ormandan ayrılamaz olmuş! Artık ona kızı gizlice izlemek de yetmiyormuş.
“Işığın ve müziğin tanrısı yakışıklı, güçlü ve cesur Apollo! Neden çekiniyorsun? Git, güzeller güzeli su perisiyle konuş! Aşkından yerinden çıkacak gibi atan, dalgalandıkça göğsünü delik deşik eden aşk acısını bir nebze olsun dindirmeye bak!” demiş kendi kendine.
O kararla Daphne’nin karşısına dikilmiş. Kız ansızın onu görünce korkmuş, kaçmaya başlamış. O da onun arkasından koşuyor, yakalamaya çalışıyor, bir taraftan da nefes nefese ona olan aşkını haykırıyormuş.
“Dur, bekle! Korkma, kaçma benden Daphne! Ben ışığın, güneşin ve müziğin tanrısıyım! Düşman değilim! Sana bir kötülüğüm dokunmaz! Yeryüzünde bana âşık olmayacak bir tek canlı dahi yoktur! Neden istemiyorsun beni? Yeteri kadar yakışıklı değil miyim?”
Daphne, arkasına bile bakmadan koşmaya devam ediyor, saklanacak bir yer arıyor, bir kurtarıcı bekliyormuş. Ondan hoşlanmak değil, aksine nefret ediyormuş! Apollon’un söyledikleri ancak korkusunu arttırmaya yaramış. Koşmaktan neredeyse ciğerleri yırtılacakmış! Apollon yine de vazgeçememiş onu takip etmekten. Hem koşuyor hem de aşkını ilan etmeye devam ediyormuş.
“Ne olursun kaçma benden Daphne! Ben ışığın, güneşin tanrısıyım ama senin güzelliğinin şavkından gözlerim kamaşıyor! Kalbime saplanan okun dermanı yalnız sendedir! Ben senin düşmanın değil, âşığınım!”
Onların bu hallerini Olympos’daki tahtından seyretmekte olan Zeus, oğlunun başına gelen aşk nedeniyle düştüğü içler acısı haline duruma çok üzülüyor ama aralarına girmek istemiyormuş.
Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Öyle bir an gelmiş ki Daphne, Apollon’un yakıcı tanrısal nefesini ensesinde hissetmeye başlamış. Yorgunluktan tutmaz olan ayaklarının üzerinde duramaz hale gelmiş. Aniden durmuş, ayaklarıyla yeri eşeleyerek haykırarak yalvarmaya başlamış.
“Ey toprak ana, beni kurtar! Beni ört, beni sakla!”
Daphne’nin o içten feryadına karşı duyarsız kalamayan toprak onu içine çekmeye, kızın bedeni ağırlaşarak yavaş yavaş gömülmeye başlamış. Nihayet ayakları toprağın altında kalmış.
Yeryüzünde bir eşine daha rastlanamayacak güzellikteki vücudu kabuk bağlamış. O narin ve incecik kolları dallara dönüşmüş. Güzelliğinden, canlılığından ve kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları, tel tel yaprak halini almış. Güzeller güzeli su perisi, defne ağacı oluvermiş.
Olanları eli kolu bağlı bir halde seyretmekte olan Apollon, ne yapacağını bilememiş. Tanrısal gücü de bir işe yaramamış. Üzüntüsünden defne ağancın gövdesine acıyla sarılarak ağlamaya başlamış. Ağacın içinde hâlâ heyecanla atan kalp sesini duyar. O kadar çok ağlamış ki gözyaşları ağaca can suyu olmuş. Güzelim Defneyapraklarını doya doya koklamış ve:
“Ey güzeller güzeli Daphne! Ben seni o kadar çok sevdim ki anlatamam! Ben seni istedikçe sen benden kaçtın. Bunu neden yaptın, bilmiyorum. Ben seninle evlenmek istedim. Mademki karım olamadın, o halde benim kutsal O/nur ağacım olacaksın! Bundan sonra benim gibi bütün kahramanlar senin dallarınla süslenecekler. O mis kokulu saçlarından meydana gelen yapraklar, yaz kış yeşil kalacak.” demiş. Defne ağacı bu güzel sözleri işitince, Apollon’un karşısında saygıyla eğilmiş.
Bu güzel aşk efsanesinin geçtiği yer, Antakya’nın Harbiye’sidir. Antakyalılar: “Harbiye’nin şelaleleri, güzeller güzeli Daphne’nin gözyaşlarıdır.” derler.
Apollan, defneyapraklarından bir taç yaparak başına takmış, bir daha hiç çıkarmamış. O andan itibaren zaferin, barışın ve sanatın simgesi haline gelmiş. Defne dalı ile çelenk, askeri cesaret ve yüceliğin sembolü olarak kabul edilmiş. Sezar da dahil olmak üzere Roma İmparatorları tarafından taç yapılarak kullanılmış.
Yunanistan’da, ünlü şair ve konuşmacılara, müzisyenler, şairler ve yazarlar arasındaki yarışmaları kazananlara defne çelengi verilir.
İtalya’daki üniversitelerden mezun olanlar, başlarına defneyapraklı taç takarlar. Çünkü defne, barışın ve zaferin sembolüdür. Dört mevsim yeşil kaldığı için ölümsüzlüğü simgeleyen hayat ağacı olarak da kabul edilir."
Sen de benden nefret etmiş olmalısın, Defne. Demek ki Eros, sana nefret, bana da aşk oku fırlatmış.
Apollon”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 695
YORUMLAR
Girişteki duygusallık, Erosun hikayesine başlayınca yerini yapay bir meraka bırakıyor.
Mitolojik bir hikayenin aktarımından başka bir işlevi kalmadı yazının. Oysa yazıya girerken Bir hanımın ölen sevgilisine seslenişi onunla hasbihal edeceği kanaati çepeçevre sarmıştı beni.
Belki çok özlemiştim. Sizi takip ederken yükselttiğiniz çıtanıza yenildim belkide bilmiyorum. Size ait hiç bir ize rastlamadım yazıda. İlk paragraf hariç.
yine okuduğuma pişman değilim.
elinize sağlık
Onur BİLGE
Siz müthiş bir anlayışa sahipsiniz. Mükemmel bir eleştirmensiniz. Teşekkürler... Sevgiler... :)