HAKİKATİ DİŞLEYEN TOPAL KARINCA
Ne garip şu hayat. Kendisi gibi hakikati de zerre zerre. Ve her zerresi bir yerde. Buldum sanıyorsun mesnetsiz bir zanla. Var gücünle sarılıyorsun. Şartlar değişiveriyor. İnsanlar, toplumlar, fikirler, kültürler, anlayışlar... Baktığın yer değişiyor mesela. Sen de değişiyorsun ister istemez. Bir de bakıyorsun, bulduğun zerreler içinden sadece bir zerre. Hatta bir zerrenin de milyonda biri hükmünde bir zerrecik. Bir hücre. Bir atom.
Kainat süreğen bir devinim içinde. Hiçbir şey bir saniye öncesindeki kendiliğini, bir saniye sonrasına taşıyabilecek güçte değil. Değişim kaçınılmaz. Dün bugünle örtüşmüyor. Yarın da bugünü beğenmeyecek. Beğenmemekle kalsa iyi. Özleyecek bir yanıyla da. Herşey gibi duygular da iç içe geçecek. Bir histe diğer hissi, yarın da bulacak insanoğlu. Nefret ederken sevecek yine. Sevdiğine alınacak. En büyük kini merhamet ettiklerine besleyecek. Kim bilir, değişmeyecek yegane şey bu kısır döngü olacak belki de. İçeriği değişse de döngünün şekli değişmeyecek. Hep kısır kalacak. Kim bilir?
Anlayamıyorum insanları. İnançla fikri birbirine karıştırıyorlar. Düşündükleri iddiasıyla duygulanıyor, kendiliklerini korumak adına insanı ve hakikati homojenleştirmeye çalışıyorlar. Herşey zıddıyla maruf oysa. Bilmiyorlar ki karşı çıktıkları olmasa savundukları da anlamsızlaşacak. Düşmanın olmadığı yerde kiminle savaşabilirsin? Üstünlük kurmak umuduyla düşman arayışlarına tanıklık ediyorum. Tanıklığım iyiden iyiye kasıyor beni. Zerresinin bile zerresine ancak vakıf olabildikleri heterojen bir hakikat karşısında, kendi zerreliklerine aldırmaksızın nasıl oluyor da bir firavun edasıyla büyüklenebiliyorlar? Şaşırıyorum. İşte büyük resim, diyesim geliyor. Sahip olduğum yahut sonradan bulup da gerçeklik atfettiğim ne kadar zan varsa bir bir gösteresim, yüzlerine vurasım, alçalışlarını yine onlara has bir edayla seyredesim geliyor. Sonra utanıyorum tavrımdan. Kimim ben? İçlerinden herhangi biri. Ne görmüş olabilirim ötekilerden fazla? Kim küçültmüş de o devasanın devasası resmi, benim görebileceğim boyuta indirgemiş? Müsaade edin. Büyüklenenleri küçülteceğim diye düştüğüm kibir bataklığında bir adım daha ileri gitmek istemiyorum. Boğulacağım zannındayım çünkü. Her attığım adımla bir, boğazıma takılı yağlı urgan biraz daha gerilecek. Ayaklarım kaygan çamurun içinde. Ellerim bir mıknatısın etki alanına girmiş, göğe doğru çekiliyor. Yakarma pozisyonunda kalmaktan başka alternatifim yok. Hakikatin avuçlarıma dolmasını beklemekteyim. Beyhude. Yahut iyi ki böyle.
On yıl öncemi anımsıyorum. Hayır anımsamıyorum. Zorla anımsatıyorlar. Kendimi büsbütün hislerimin emrine verdiğim, aklımın aslında varmış da, uzun bir yolculuğa çıkmış, vekaletini de herhangi birine bırakmış gibi davrandığı zamanlar... Güzel zamanlar. Spontane. Olduğu kadar. Herşey homojen. Ve hakikat orda. Havsalamın alabildiği mesafede. Büyük resim küçülmüş, parça bütüne mal olmuş. Öyleyse öyle. Böyleyse böyle. Genellemelerle yaşıyorum. Zaman zaman sıksa da canımı kendine has koruma mekanizması sayesinde öyle kalıcı zararlar da vermiyor. Fakat devasa bir boşluk var içimde. Tarifine yeltensem seri halinde onbeş yirmi şiir yazmak icap eder. Etti de yazmadım mı sanki? O kadar olmasa da yazdım elbette. Kayıtları karıştırıp okuyorum arada. Öyle kalsa mıydım acaba? Keşke diyesim var gibi. Ama diyemem. Hakikati çeşitli yerlerinden dişledim bir kere. Tarlasında bulduğu hazine sayesinde soğan ekmek yemeyi bırakıp envaiçeşit gıda ile beslenmeye başlayan bir köylü gibiyim. Farklı lezzetler var artık damağımda. İstesem de kalamam. Soğan ekmek doyurmaz beni. Devinimin ruhuna aykırı. Arada, ah ah, nerde o eski günler, soğan ekmek yerdim ama mutluydum, edebiyatı yaparım, o kadar.
Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer olduğunu bilirim. Yahut şöyle diyelim: Eskiden bilirdim, sonra sezdim, artık hissediyorum. Dilden çıkıp "hâl’e" dönüyor bilgi kümeleri. Birbiri içine sinmiş, birbirine kenetlenmiş, aynı kadehten birbirini içmiş zıtlıklardan biri olmasa diğerinin de yok olacağını biliyor, seziyor, hissediyorum. Hamdolsun. Bu yüzden seviyorum kötü taraflarımı. Kuvvet ve metanet veriyor bu bana. Sakinleştiriyor. Dinginleştiriyor. Olgunlaştırıyor. Daha rahat tevekkül edebiliyorum. Hayatımın her anına yön vermeye çalıştıkça, kontrol edebilme yetkisine sahip olduğum alanları da kaybettiğimi gördüm, görüyorum. Daha çok bir gözlemci sıfatıyla yaklaştığım her olay, durum, eşya, varlık, akış kendiliklerine gösterdiğim saygıyı misliyle iade ediyorlar. Kendim olma, değişirken kendiliğimi koruma fırsatı veriyorlar. Verdirene hamd olsun. Söyletene hamd olsun. Yazdırana hamd olsun.
YORUMLAR
Hayat işte, büyük uyumun icabına bağlı kontrolde olduğumuz ve kontrol edildiğimiz mekanizma içinde vazifelerimizi yerine getiriyoruz .
Kısır yargı bence iyi olmak, kötü olmak. Aşağıda ve yüksekte bulunmak durumunu hissetmek veya kötü davrandım ben geçmişte demek, Çünkü bizimle birlikte ayni döngüde var olan hiç bir canlı için aslında önündeki yol için ne yaptığımızı ne anlama geldiğimizi bilemeyeceğiz yönetimindeyiz .
Ama şuna katılmıyorum yol umuzda hiç ummadığımız soğan ekmek yiyerek de mutlu olabileceğimiz yer varsa eminim O’nun bizim için gerekli bulduğudur; ruhumuzu yükseltmek adına.
İlahi nizam ve kainat ı okuduğumdan beri tüm düşman ilan ettiklerimi affetmiş biri olarak okumanızı naçizane tavsiye ederim ki bahsettiğiniz farkındalığın düşük olduğu süreçler konusunda kendini anlama adına faydalı olur bence .
Dostlukla
SİLÜET
Teşekkür ederim. Selametle.
YediYıldız
🙏🙏🙏