- 734 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
694 - RÜYA
Onur BİLGE
“Rüya,
Rüya şehridir Antalya. İstanbul’da yaşarken, günün birinde küçük bir kasaba görünümündeki bu şehre gelip de bu kadar, bu şekilde yaşayacağım nerden aklıma gelebilirdi ki! Nevin’in sosyetik arkadaşları ona anlatırlarmış, Antalya’da nasıl tatil yaptıklarını, o da bana anlatır: “Biz balayına bile gidemedik Necmettin!” diye sitem ederdi. O da bilemezdi benim günün birinde onu ve çocukları aldığım gibi bir zamanlar görmeyi çok istediği bu şehre, öyle beş on günlüğüne değil, dilediği kadar kalabilmesi için getireceğimi, Antalya’yı güneşiyle, yeşiliyle, deniziyle doya doya yaşayabileceğini.
Antalya! Rüya şehri… Şimdilerde bu şehre balayı için gelenler öyle bizim evlendiğimiz senelerdeki gibi tek tük değil! Neredeyse bir balayı şehri olup çıktı Antalya. Yaşamaya doyulur mu bu memlekette!
En çok beğendiğim yeri de Tophane Parkı… Kaptanla çıktık mı hemen o tarafa dönüyoruz, anlaşmış gibi. Denize yakın bir masaya oturuyoruz. Akşamüstleri gurubu seyrediyoruz. Güneş yavaş yavaş Toroslar’daki hedeflediği yere doğru kayıyor. Kış günlerinde genellikle onu orada önce bulutlar hasretle kucaklıyor. Sonra o dağın en beğendiği yerine bir öpücük konduruyor, az sonra da onunla kucaklaşıp kayboluyor. Kaptan: “Güneş anasına kavuştu!” diyor. Bana, sevgilisine kavuştu gibi geliyor.
Oradan İskele ve Kaleçi kuşbakışı seyredilebiliyor. Geniş saçaklı eski Türk evleri, cumbalarıyla halen ayakta, kullanılır vaziyette… Cumbalı evler, daha çok Kaleiçi’ndedir. Hemen hemen hepsi öyledir.
Cumbalar, altlarındaki ahşap payandalarla sağlamlaştırılmıştır. Yani şahnişinleri, iç kısımdan gelen ahşap mertekler dayar. Yoldan taraftaki molaz taş duvarlar örülürken her metresine bir ahşap hatıl atılmıştır. Sıvasızdırlar. Üst katların sıvası çıtalı ve kıtıklıdır.
Bazı evlerin bahçelerine kiler, mutfak veya çamaşırlık olarak kullanmak için küçük bir oda daha ilave edilmiştir. Abdesthaneler de bahçededir.
Kaleiçi sokakları neredeyse günün her saatinde gölgelidir. Bahçeler çiçekten geçilmez. Sokak kapılarının sağlarındaki sollarındaki ve cumbalardaki saksılarda da renk renk çiçekler vardır.
Antalya’da bahçe duvarının dışına da çiçek tarhları yapma âdeti Barınak Evlerinde başlamış. İlk defa Meltem Pansiyon’un dışına, kendisine soyadıyla, yani Şahin Bey diye hitap edilen pansiyon sahibi tarafından yapılan tarhlar çiçeklendirilmiş, giderek şehre yayılmış.
Kaleiçi sokaklarına dalınca, rutubet, çiçek ve denizin iyotlu yosunlu kokusu karşılar insanı. Bahçelerindeki çiçeklerin arasında konan, dekor olarak kullanılan koca koca asırlık mermer taşlar, vaktiyle kim bilir ne işlere yaradılar. Belki bir zaman değirmen taşı olarak, belki yuğgu taşı olarak kullanıldılar. Bir zamanlar kadınlar o taşların üstlerinde, ellerindeki tokuçlarla çamaşır da dövmüşlerdir. Aralarda ilginç şekilli, biri diğerine benzemeyen oluklu falez taşları da vardır.
İştah açıcı taptaze mevsim meyveleri sarkar ağaçların dallarından. Muşmulası, portakalı, muzu… Hepsi hayatlarını sokaklardaki arıklara, evlerdeki sarnıçlara ve havuzlara borçlu… Kaleiçi yollarında, hatıraların kollarında dolaşmak ne güzel!
Bu bölge, eskiden Antalyalıların yaşadığı, Romalılar tarafından yapılan kalelerle korumaya alınmış güvenli bir yer… Yerliler buraya Kaleiçi değil, Eski Antalya derler. Eğri büğrü kısa ve dar yollar karmakarışıktır. Ne kadar dolaşıksa o kadar şıktır! Ya Karaloğlu’na çıkarır insanı, ya da İskeleye indirir. Öncesinde de epey bir gezindirir.
Ben hemen hemen her zaman karıştırırım bu sokakları. Kaptan Eski Antalyalıdır. Buraları avucunun içi gibi bilir. Gözü kapalı bulur gideceği yeri. Her seferinde de üşenmeden tarif eder bana.
“Üçkapılar’dan Hesapçı Sokağı’na girilip düz gidilince Hıdırlık Kulesi’ne çıkılır. Yenikapı’dan girilirse Balık Pazarı’ndan İskeleye inilir. Hesapçı Sokağı’nın altından arık akar. Kavşaktaki rögarlar sık sık tıkanır, yola su taşar. Belediye görevliler gelerek otları temizlerler. İşte İnci Sineması! İşte şurada okul, şurada da fırın var. Bunlara iyi dikkat et. Bunlardan hangisine görürsen o sana yolunu buldurur.”
“Çok değişik evler var. Sanki bambaşka yerlerin insanları inşa etmişler gibi… Hiçbiri diğerine benzemiyor ama hepsi çok güzel, çok şirin! Yeni yeni restorasyon çalışmaları başlamış. Giderek daha da güzel olacak burası İnşallah!”
“Kaleiçi’ne Rumlar, Kıbrıs ve Rodos adalarından gelenler, İstanköy Türkleriyle Toroslardan inen Yörükler gelip yerleşmiş. Türkler iki katlı konaklar yaptırmışlar. Aralarında Arap kökenli denizciler de vardı. Rum evleri de vardır burada. Çok sağlam binalardır. Daha sonra Rumlar Kaleçi’nin dışına çıkarak daha geniş evlere yerleşmek istediler. Haşim İşçan Mahallesi ve Yenikapı mahallerini meydana getirdiler. Türklerle Arap asıllılar da Balbey, Elmalı ve Kışla mahallelerini kurdular.”
“Desene onun için bunca çeşitlilik! Bari anten muhafaza edilebilse!”
”İnşallah! Ancak Kaleiçi’nde çok sık yangın çıkıyor. Evlerin çoğu ahşap olduğu için yangına kolayca teslim oluyorlar. Çok ev yandı burada. Evlerin çeşitli olmasının sebebi, farklı milletlerden gelenlerin beraberlerinde kendi kültürlerinin izlerini de getirmiş olmaları… Mesela Rum evleri Türk evlerinden çok farklıdır. Rum evleri dikdörtgen şeklindedir. Girişte bir sofa, etrafında odalar vardır. Sofanın yol tarafı şahnişin biçimindedir. Bahçeye sofadan çıkılır. Odalar arasındaki ahşap merdivenle üst kata ulaşılır. Tuğladan yapılmışlar. Çatıları Marsilya kiremitleriyle kaplıdır.”
“Yörükler nasıl evler yaptırdılar?”
“Onların yaptırdıkları evler, eski Türk geleneklerine göredir. İki katlıdır. Alt katta oturulmaz. Yüksekliği dört beş metre kadardır. Giriş kapıları, develerin ve diğer hayvanların girebileceği büyüklüktedir. Girişteki avlu bahçeden farklı değildir. Bazı avlular, Kıbrıs mozaiği diye adlandırılan desenli çakıl döşemedir.
“Köylerde de evler öyledir. Hane halkı üst katlarda oturur. Aşağısı hayvanlar içindir. Eski hanlar da öyleymiş. Altlarda ahırlar varmış. Hanlara gelen yolcuların atları alt kata bağlanır, kendileri de yukarıdaki odalarda konaklarlarmış. Han Duvarları’nı hatırladım şimdi.”
“Genel olarak çift kanatlı yapılan büyük giriş kapısından, karşısında bahçe olan avluya girince hemen kapının sağında ve solunda iki oda bulunur. Bu odalara zahire yığılır. Köyden gelen buğday, mısır gibi erzaklar, hayvan yemleri falan konur. Tavanlar yüksek olduğundan yarı yerde sahanlık vardır. Yola bakan duvarlar kalın, taş duvardır. İçlerinde ahşap davlumbazlı ocaklar vardır.”
“Benim dikkatimi çeken sofalar oldu. Ne zaman içerilere doğru şöyle bir baksam, sofalarda oturan, sohbet eden, yiyip içen insanlar görüyorum. Sanki hayatları o girişlerde geçiyor.”
“Öyledir. Ailelerin hayatları sofalarda geçer. Onun için oralara hayat derler. Orada, duvarda ahşap davlumbazlı ocaklık vardır. Misafirler orada kabul edilir. Sofanın üstündeki ahşap çatı kirişlerine kışlık erzak, patlıcan, bamya, mısır hevenkleri asılır. Rutubete bana mısın demeyen dayanıklı sedir ağacından kolonlar vardır. Onlar evlerin ağırlıklarını taşır.
Evin hanımı bahçede bulaşık yıkar. Kullandığı su, ağaçların altlarına doğru akar gider. Bahçeler ağaçlı, asmalı, sarmaşıklı, bol çiçeklidir.
Yukarı kattaki yatak odalarının tabanları, sofaların tozu falan girmesin diye otuz santim kadar yüksektedir. Taştan yapılan dış duvarları seksen yüz santim kalınlığındadır. İki tane yola bakan dar ve uzun penceresi, onların aralarında da üstlerinde ahşap davlumbazlar bulunan ocaklık vardır. İçlerinde ateş yakılarak ısınılır ve yemek pişirilir. O pencerelerin önlerine gaz lambaları konur.
Üst kattaki bu yatak odalarının ahşap kaplamalı tavanları çok yüksektir. Duvarlarda raflar vardır. Onlara çeşitli mutfak malzemeleri konur. Duvarların aralarında yatak yorgan yığılan yüklükler vardır. Bu odalarda gündüzleri oturulur, geceleri yüklükteki yataklar yere serilir, yorganlar yastıklar çıkarılır, yatak odası haline getirilir.
Evlerin çatıları eski kiremitlerle kaplanmıştır. Pencerelerin camları yukarıya kaldırılarak açılır. Pencerelerde çakma kapaklar vardır. Dışa bakan bu pencerelerin üstlerindeki camlar renklidir: B unlarda sofaya bakan pencereler de vardır. Sofa onlarla aydınlanır.
Antalya, herkesin rüyasıdır. Ben ne şanslıyım ki o düş benim için gerçekleşti.
Sen de benim rüyamdın. Gerçekleşemedin. Rüya olarak kaldın, Islak Kız.
Şanslı”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 694
YORUMLAR
CUMBA lı evler kalmadı, çiçeklerle uğraşan yok yapma çiçek konuyor, Barınak deyince....
Yuvak taşları eskiden çatılar kiremit olmadığı için çatı toprağını sıkıştırmak yağmurlarda su akmasını önlemek için kullanılırdı kadınlar sokak başında üzerine otururdu.. Sofaya, balkon gibi ön taraflar anadoluda hala HAYAT derler sizin belirttiğiniz gibi hayat burda geçerdi.... Yorganlar yüklükdedir, akşam yatak odasına çıkarılır....
Bilmiyorum biraz ileri gitmiş olurmuyum fakat yazmasam da çatlarım şimdi.:)
Hani diyorum Şu Antalyayı anlattığınız bölümleri ayrıca Antalya günlükleri adı altında toplayıp ayrı bir eser yapsanız mı acaba. Geleceğe bırakılacak bundan güzel bir hediye düşünemiyorum. Ne zaman okusam aynı şey oluyor Baba annesinin elinden tutmuş sokakları gezen bir çocuğa dönüşüyor ve hem çok mutlu oluyor hemde bizzat o anları yaşıyorum. Lütfen de diyebilir hatta yalvarasım var.
Bu ihmal edilecek bir konu değil Lütfen düşünün.
Evet Necnetdin e neredeyse bir şey kalmamış yazıda fakat çok değerli şeyler dökülmüş yine kaleminizden.
Onur BİLGE
ESMA HÜSNA, ZATİ ve SUBUTİ SIFATLAR bölümü de öyle olacak.
ÇOCUK ÖYKÜLERİ var yüz kadar... Onlar da mükerrer yayınlanacak bu gidişle.