- 357 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Berduş Haklı ile İsmsiz
Bir bahar akşamında gölgemi karşıma alıp dertleşmeye başlamışken, kırlangıcın yanıma uzanıp şu cümleyi dediğini işitir gibi oldum. Neyin var? Bir çınar ağacının altında taze çıkacak çimen kokusunu içime çekerken cevap verme gereği hissettim kırlangıca, senin kanatların olmamış olsa yüzün güler mi diye? Kırlangıç teessüf ederek boynunu büküp cevap verdi kanadının birisini göstererek, ben uçamıyorum dedi bak tek kanadım var ama gülüyorum, gülüşlerimin ardında saklanmış onca gözyaşını göstermemek için gülüyorum, siz insanlar dedi ne kadar da çok seviyorsunuz gözyaşlarınızı sokağa saçmayı, yutkundum, kırlangıcın karşısında birkaç kelimeyi dahi birbirine iliştiremeden sustum, küçük bir kırlangıç beni ve gölgemi derin düşüncelere sevk etmiş cevabımı beklemeden yürüyerek uzaklaşmıştı yanımdan, tekrar gölgemle iletişime geçip dış dünya ile bağıntımı koparmıştım ki bir berduş elinde bir şarap şişesi ile yanıma ilişti, ister misin dedi sararmış dişlerinden gülümseyerek, istemem dedim, onu küçümseyici bir nazar ile baka yazdım ki berduş anladı onu küçümsediğimi, ben içiyor olabilirim benim içmem içimi karartmaz ama sen deli, beni küçümseyerek kendi içini çoktan karartmışsın dedi. Olur mu öyle şey demeye kalmadan devam etti berduş, elimde ki şişeden dolayı beni herkes aşağılıyor alıştım ama bir taneniz bana sormadı ki sen neden bu hale düştün, sen belki sorarsın diye yanına ilişmiştim ki sende beni horladın ama yüzün kızardı yaptığının yanlış olduğunu anladın o yüzden beni dinlersen anlatacağım dedi, memnuniyetle dememe kalmadan anlatmaya başladı isminin Haklı olduğunu sonradan öğrendiğim berduş, zamanında dedi bu şehrin önde gelen tüccarlarındandım, bir ortağım vardı, iki çocuğum büyük bir servetim, değil şarapçı olmak, o şaşalı balo gecelerinde ikram edilen bir kadeh viskiden bile içmezdim, bir gün iş yerime gitmek üzere sabah uyandım ki eşim bir mektup bırakmış, Haklı, ben seninle mutlu bir ömür geçireceğimi düşünmediğimden çocuklarımızı da alıp çok uzaklara gidiyorum, halbuki daha nasıl mutlu edebilirdim, vaktimi ona göre ayarlıyor, onunla eğlenmek için seyahat ediyor bazen kayağa gidiyor bazen de lunaparkta dönme dolaba biniyorduk, yani ona göre hareket ediyordum fakat anladım ki insanoğlu doyumsuz oluyormuş, şoku atlatamadan toplantım olduğu aklıma geldi ve şirkete doğru yola çıktım şirketin kapısına geldiğimde güvenliklerin değiştiğini fark ettim, ortağım meğer şirket hisselerinin hepsini üzerine almış yetmemiş bir de karım beni ortağımla aldatmış dün akşam zengin ve evli olarak çıktığım şirketime bugün sabah aldatılmış ve fakir olarak alınmamıştım, parayla pulla hiç işim olmadığından en güvendiğim arkadaşımın üzerine dönüyordu her şey ama onun, hem benim karımda hem de parada pulda gözü varmış, şokun tesirini aza indirir indirmez eve doğru yola koyulduğumda evin satıldığını söyleyen bir nakliyeci ile karşılaştım. Artık hem işsiz hem evsiz hem de karısızdım. Senin geldiğin gibi bir çınar ağacının altına gelip gölgemle konuşmaya başlamıştım ki senin şimdi bana berduş dediğin gibi bir berduş yanıma gelip al iç diye şişeyi uzattı, o şişeden bir yudum aldım o bir yudumun sonra devamı geldi işte, kırlangıçtan sonra yanıma oturan berduşun nutkunu dinleyince dizlerimin bağı çözülmüş, omzuna başımı koyarak ağlamaya başlamıştım. Berduşun da gözyaşlarının saçımın tellerini ıslattığını hissedince ona sarılma ihtiyacı hissettim ve sarıldım. Berduş devam etti işte şimdi bu sana verdiğim bir dersti bir daha kimseye önyargı ile bakma, senin berduş dediğini derde düşürenler olmasa idi o berduş olur muydu şimdi dedi bana dönerek sen gölgene ne anlatıyordun?
Düşüncelerimi zihnimden birer birer geçirirken berduş dediğim Haklı’ya cevap vermek zorunda olduğumu hatırladım, ben dedim, ben senin bana anlattığından sonra burada boşa oturduğumu anladım dedim, beni durdurdu dedi ki dertler birbirleri ile yarıştırılmaz herkesin derdi kendi cüssesine göredir seni de buraya getiren bir dert var ki gelmişsin haklısın dedim ona.
Ben dedim bir sahafta karın tokluğuna çalışan kendisi ve gölgesinden başka kimsesi olmayan günü kurtardığına sevinen garip birisiyim, eğitim hayatımı kaliteli eğitim kurumlarında tamamladıktan sonra kendi mesleğim olan öğretmenliği yapamadığımdan sahafta işe başladım, bizim Şakir abi oranın sahibi seksen senedir o işi yapmakta diploması yok amma bir konuşmaya başlasa onu filozof sanırsın, çocuğu olmamış bir yaşlı hanımı birde kendisi dükkana da pek uğramıyor bu sıralar sen halledersin diyor neyse bu sahafta çalışırken bir çift girdi dükkana dedi ki paraya sıkıştık bu kitapları alır mısın, kitapların değerlerinden haberleri olmayacak ki üzerinde ki tozlarla paha biçmeye çalışan bir çift biri erkek biri kadın, senin hikayenden hallice o çiftten kadın olan yıllar önce ya da hala meftun olduğum kişi idi, elini tutan oğlanı gördüğümde kitaba değer biçmek değil orada onları biçmek geldi içimden, olur ya çalıştığımız yer kitapçı işimiz olmayınca okuyoruz bizde, adını hatırlayamadığım eski bir romanı okurken anlatılıyordu bu hikaye, okuduğum zaman demiştim ki olur mu canım öyle şey oluyormuş, tanımadı beni meftun olduğum kadın, senden hallice ansızın nişanlanmıştı fi tarihinde. Üzerinden epey zaman geçti ki bu olayın ne kitap okuyorum ne de düşünebiliyorum kahverengi gözlerinden başka bir şeyi, Avrupalıların paha biçemedikleri kitapları neredeyse bedavaya dağıtıyorum, benim derdim de bu işte Aşık Veysel demiş ya, ölüm ile ayrılığı tartmışlar elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.
Berduş tam lafa girecekti ki devam ettim konuşmaya, gölgemden başka derdimi anlayacak birisini bulmuştum en sonunda, devam ettim anlatmaya, küçüktüm Haklı ağabey dedim ona, bir mahalle arasında top oynarken görmüştüm onu saçları lüle lüleydi, oracıkta kalbim yerinden fırlayacakmış gibi zıplayıverdi göğüs kafesimde, utangacım biraz ağabey, konuşmayı da söylemeyi de beceremem cesaretimi topladım bir anda çıkıverdi ağzımdan ona olan meftunluğum şu mısralarla,
Sen, saçları buğday taneleri ile yarışan güzel,
Sen gözleri ile kainatı yaracak güzel,
Sen teni ile rüzgara öğüt verecek güzel,
Sen, gülüşüyle güneşi kıskandıran güzel,
Ben sana vuruldum.
Bu mısraları ona okuduğum zaman anladım ki ağabey yanaklarının elma gibi kızarmasından utandı, dedim o da benim gibi çekiniyor amma dedim bir şeyler de geveliyor, meğer şu sözleri söyledikten sonra anladım ki o da meftunmuş bana ya da öyle zannetmişiz o zaman.
Sen boyu ile çınara yetişen civan,
Sen kelimeleri dans ettiren civan,
Sen utangaçlığını kırıp da bana gelen civan
Ben de sana vuruldum.
Berduş Haklı ağabey söze girdi, bak dedi horladığın berduşla kaderin bir cilvesinde kesişmiş yolların ya da yan yana yazılmış kaderin soracağım diyeceğim ki madem meftundunuz nasıl oldu da nişanlanıp evlendi başkasıyla dedi ve devam etti sende dersin bana şimdi sizde evliydiniz ama gitti diye, haklısın dedi Haklı ağabey bana.
Ağabey dedim, ben de anlamadım inan orasını.
Anlamazsın dedi, anlamaz, ben hala anlamadım.
Berduş Haklı ağabeyi alıp dükkâna götürdüm, eski bir dükkân da depoda iki tane somya vardı bir de soba. Sobayı yaktıktan sonra üzerine demliği koydum, bir de gelirken bazlama yapan teyzelerin verdiği bazlamayı sobanın üzerine atıp ısıttım, dedim ağabey çaya ekmek banıp yiyelim kusura bakma.
Haklı ağabey dedi ki ne kusuru, biz acıyı yiyip bal saymışız, ekmeği de yer et sayarız. Kahkahayı patlattı ardından, çınar ağacının gölgesinde başlayan muhabbetimize gece yarısında rast geldiğimiz kitabın şu pasajının üzerine konuşarak devam ettik, Haklı ağabey ben çok okumam hatta okumam ama çok güzel dinlerim.
Çok güzel dinleyen Haklı ağabey beni geçen şu pasajlarda susturuyordu.
Zifiri karanlıkta yürürken işittiğim ayak seslerine kulaklarımı veriyordum ki gözlerim kapanmıştı, gözümü açtığımda olduğum yer neresi olduğunu bilmediğim bir yerdi, eski püskü bir tezgah, bir tas, birazda küflü ekmek vardı, hamle yaptım ki buram buram pas kokan somyanın demirlerine kelepçeliydim.
Ben dedi Haklı ağabey, çok güzel dinlerim dedi, okuduğun bu pasajlar içimi ürpertti, ve birkaç da soru getirdi aklıma, zifiri karanlıkta yürüyen kim, ayak sesleri kimin ayak sesleri, neden kelepçeli?
Haklı ağabey dedim, bugün epey yorulduk, uyuyalım kaldığımız yerden sonra devam ederiz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.