ÖFKE NEDİR, KONTROL EDİLMESİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Bir grup insana; en tehlikeli, en zarar verici ve sonuçları itibariyle telafisi en zor duygu hangisidir, diye sorulsa ihtimal o ki alınacak cevap açık ara öfke duygusu olurdu. Zira öfke belirgin şekilde gözlemlenebilen, davranışlara en fazla yansıyan ve kişiye göre değişmekle birlikte bastırılması oldukça güç bir duygudur. Anlık olarak ortaya çıkar ve genellikle sahibi de dahil olmak üzere kimsenin istemeyeceği türden ağır sonuçlara neden oluverir. Tanık olanlar, eğer profesyonel değilseler, o an için sergilenen öfkeyi somut olarak gördüklerinden; öfkenin oluşumu, tetikleyici gerçek nedenlerin neler olduğu ve öfkeye eşlik eden diğer duygular hakkında pek bir çıkarımda bulunamaz ve mevcut duyguyu sadece öfkeden ibaret sayarlar. Doğal olarak bu durum öfkelenene karşı öfkelenme eğilimini doğurur ki bu ayrıca bir yazı konusudur.
Öfke her ne kadar tek başınaymış gibi görünse de altyapısında, bazısı oldukça masumane de görünen, birçok duyguyu barındırır. Özellikle 0-6 yaş arasında oluşmuş ve birey kişiliğinin en büyük kısmını oluşturan inanç kalıpları ile temeli yine aynı dönemde atılmış korku, kaygı, alınganlık, suçluluk, yetersizlik, güvensizlik, değersizlik, yalnızlık, kıskançlık, kibir ve pişmanlık gibi olumsuz duygular öfke öncesi sürecin hazırlayıcısıdırlar. Derinlemesine incelendiğinde, takdir edilen pek çok duygunun da sürece dahil olduğu görülür. Örneğin empati, sevinç, mutluluk, heyecan, acıma, şefkat ve merhamet gibi duygular bu kapsamda ele alınabilir.
Özü itibariyle öfke, yukarda değindiğimiz olumlu ve olumsuz duyguların yeterli ve kabul edilebilir dozda kullanılmamasının ve bir noktada gözden kaçırılan bir kabullenememişliğin doğal bir sonucudur, diyebiliriz. Arka planında doğumla birlikte başlayan, çetrefilli, iç içe geçmiş ve bir uzman yardımı olmadan çözülmesi neredeyse imkansız, kördüğüm halini almış bir süreç vardır. Çocukluk döneminde meydana gelen bastırılmışlık, küçümsenmişlik, kısıtlanmışlık ve engellenmişlik gibi olumsuz ebeveyn tutumları, bireyin duygusal tepkilerini doğru yer ve zamanda, doğru muhataba karşı, yeterli dozda kullanarak kendi içinde bir denge oluşturmasını engeller. Yeterince onaylamayan ve takdir etmeyen, aşırı kollayıcı ve sahiplenici, birbirine uyum sağlayamamış, suçlayıcı ve ötekileştirici bir üslup benimsemiş ebeveynlerin çocukları; öfkelerini daha sert ve yüksek ifade ederlerse ancak o zaman sıkıştıkları yerden çıkabilecekleri, beklenti ve isteklerinin bu yolla karşılanabileceği inancı ile yaşarlar. Beklenti ve istekleri yerine gelsin diye öfkelenir, kırar döker hatta muhataplarına karşı şiddete başvururlar ama sakinleşince öfkenin yerini suçluluk ve pişmanlık duyguları alır. Depresyonun bir nedeni de budur. Öfkelerini ve altında yatan nedenleri gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendiremediklerinden kendi içlerine kapanma ihtiyacı duyarlar. Açığa çıkan her duygu, bir diğer duyguyu besler ve tetikler. Neticede uzman yardımı olmadan içinden çıkılması imkansız bir kısır döngü oluşur.
Birey içine doğduğu çevresel koşulları da, ebeveynini de kendisi seçemez. Dolayısıyla bir yandan içine döküldüğü kalıba uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan kalıbı kırmanın yöntemlerini de arayabilir. Aslında öfke biraz da bir tür kalıp kırmaya çalışma yöntemidir, demek yerinde olur. Mutluluk insan için ne kadar gerekliyse öfke de o kadar gereklidir. Bireyin ruhsal bütünlüğünü, insan oluşundan kaynaklı hak ve yetkilerini çevresel etkilere karşı koruması adına doğru yer ve zamanda, doğru muhataba karşı, yeterli dozda kullanıldığı takdirde birçok olumlu duyguya eşdeğer ölçüde sonuç aldırıcı olacaktır. Fakat dozaşımı durumunda, doğurduğu sonuçlar itibariyle korkulan ve özellikle bastırılmaya ve kontrol edilmeye çalışılan bir duygu haline gelmektedir.
Peki gerçekten öfkenin kontrol edilmesi mümkün müdür? Net olarak kontrol edilebilir demek çok zor. Dil işi değil hâl işi olması sebebiyle öfke problemi olmayan birinden bunu nasıl yaptığını anlatmasını istesek çok da tatmin edici cevaplar alamayız. Alsak da içselleştirip uygulamaya dökemeyiz. İçselleştirsek aldığımız yöntem kişiliğimize uyum sağlamayabilir. Malûmunuz insan ruhu da parmak izinde olduğu gibi kendine has ve kişiye özgü özellikler taşır. Aynı olayın içindeki, aynı sonuçlara muhatap iki kişinin vereceği tepkiler genellikle birbirinden farklıdır. Bu biraz kişiliklerin farklılığı, biraz da yaşanan olayın kendine has özellikleri ile alakalıdır. Aynı olayı tek başına yaşayan birinin verdiği tepki farklı, olayın içinde kendisiyle aynı durumda olan başka birinin bulunması durumunda vereceği tepki farklı olabilir. Burdan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Her kişi kendi öfke kontrol yöntemini kendisi geliştirir. Yeni bir yöntem icat etmez elbette ama azim ve kararlılıkla çıkacağı içsel yolculuk her insanı, attığı her adımla birlikte biraz daha farklılaştıracak, dahası özgünleştirecektir.
Konu, birçok ruhsal problemde olduğu gibi yine dönüp dolaşıp içgörü ve farkındalık kavramlarına dayanıyor. Kendi içinde derinlik kazanarak düşünce, duygu, inanç ve davranışlarını analiz edip ayrıştırabilecek, hangi duyguya hangi inanç kalıbının neden olduğunu, hangi konularda zihninin otomatik pilotu ile hareket etmeyi alışkanlık haline getirdiği, otomatik pilotunun ne gibi düşünce işleme hataları yaptığını, alışkanlıklarının günlük yaşantısına ne gibi tesirleri olduğunu anlayamayan biri kişisel gelişim kitaplarında anlatılan hangi yöntemi uygularsa uygulasın öfke sorununu çözemez. Farkındalık ve içgörü kazanma süreci gelgit ve tökezlemelerin çok fazla olduğu zahmetli ve uzun bir süreçtir. Ha deyince olmaz. Sabır, metanet ve esneklik gerektirir. Her düşüşte bir an önce kalkıp yeniden yürümeye başladıkça süreç kendi kendini hızlandırmaya ve tökezlemelerin arası açılmaya başlar.
İnsanın kişiliğine ve kendiliğine yönelik farkındalığı ve içgörüsü arttıkça, öncelikle kendisine duyduğu öfke azalır. Dolayısıyla kendisine öfkesi azalan birinin başkalarına duyduğu öfke de yavaş yavaş azalma gösterir. Çift taraflı bu azalma doğal olarak birbirini sürekli tetikler. Ve kişi gün gün dinginleşmeye ve iç huzuru ile dolmaya başlar. Sonuç itibariyle aslında yaşanan bu iç huzuru, kendini ve duygularını kabullenmişliğin somut bir neticesidir.
YORUMLAR
Aydınlatıcı bir yazı idi.
Narsist olan insanlarda var olan hali öfke’nin korkunç bence asla başedilemiyor; dinlemeyi bilmedikleri , her konuda haklı olduklarını düşünmeleri , kimseyi takmayacak kadar uzman bir bencil oluşları ile birleşince öfke , asla susmayan bir kişi ile muhattap oluyorsunuz. Ve katılıyorum 0-7 yaş aralığı aile de var olan çözülemeyen sorunlar ve davranış bozuklukları kişinin tüm hayatını şekillendiren, törpülenmesi zor davranış bağımlılıkları bırakabiliyor.
Teşekkürler yazıya
Saygılarım dostlukla