- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayakkabısı Olmayanlar
Ayakkabısı (spor) olmayanlar sıradan çıksın, sözü hiç duymak istemediğim bir şeydi. Belki de yaşım gereği; en ağır suçlamaya maruz kalmış biri gibiydim. Benden başka hiç kimsenin de olmayışı mahçubiyetimi ikiye katlıyordu. İçimde onlarca cevabı olsa da ’Neden? Niye?’ sorularına bir karşılık veremememe siz özgüven problemi diyebilirsiniz.
Görüş mesafesemi bir metreye düşüren kapkara his bulutları içinden geçip kantine gittim. Henüz yerime oturmuştum ki ’Şunlara biraz bak’ diyen sesin bir yığın ders kitabına yaslanırken buldum kendimi. Emanetime aldığım kitapları düzenlerken aradan biri yere düştü. Biraz küçükçeydi ama karton kapağıyla etkileyici duruyordu. Elime aldım. Kapağını açtım. " ’Özgeçmiş’ nedir sahi? Nerede doğacağıma, hangi milletten olacağıma ben karar vermedim. Kendi irademle olmayan şeylerle niye övünmeli, neden bahsetmeliyim?" önsöz ifadeleriyle başladım okumaya. ’Buhara Yanıyor’ ben de yanıyordum. İki ders saatinde bitirmeye az kalmıştı ki emanetçilik bitmişti. Sonra izini sürdüm bu serüvenin. Yolum İl(k) Halk Kütüphanesine düştü. Kalanını orada tamamladım. ’Sunguroğlu’ serisi üyeliğime düşülen ilk kayıtlar oldu. Tarihin çocukça yorumlanmış bütün kitaplarında kayboldum. Şirpence, Cem Sultan ... daha bir çokları. Bir yandan da kütüphaneyle bağım daha da ilerledi. İsimsiz kitaplardan İsimli ve Yazarlı kitaplara geçiş yapmıştım. Sadece kitaplar değildi arkadaşlarım. Kütüphane çalışanlarına da alışmıştım.
Müdür bir gün biraz muzipçe ’ Senin buraya geldiğin günü hatırlıyorum. Kimdi senin o sorduğun yazar?’ der demez; ’Ya’ cevabımı ağzıma tıkarcasına ’Niyazi Birinci onun adı. Niyazi Birinci. Daha çoook okuman lazım’ Aslında biliyorum ama Yavuz Bahadıroğlu ismini ben de yakıştırıyorum demedim... Rahmetle...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.