- 844 Okunma
- 2 Yorum
- 9 Beğeni
Rüstem-i Zâl ve Eskizleri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Rüstem Hasval, nefes nefese kaldığından mıdır bilinmez, Terkil Parkı’nın güney doğusunda, üç sıra gürgen ağacının hemen önündeki yaya yolununun kenarına iliştirilmiş, sırt kısmında "Özlügetir Bankası" yazan belediye bankına ulaşana dek üç kez durdu. İkinci molasında, koyu gri evladiyelik ceketinin hemen ön cebindeki pamuklu mavi mendilini çıkarıp alnındaki teri sildi. Havanın insanı bunaltacak, nefesini kesecek bir hali yoktu. Siz söyleyin yirmi, belki yirmi buçuk santigrat dereceyle, bağıl nem oranı için de yüzde otuz diyelim, rüzgar kaçınmalı efilden esmesine rağmen bir de gözlüklerinde oluşan buharı fark edince birkaç adım ilerdikten sonra son kez durup; "hay aksi," sözlerini mırıldandı. Rüstem Hasval, onu bilmeyen, tanımayan biri için emekli izlenimi veren, yaşlı kartını ve eskimiş siyah cüzdanını itinayla yanında taşıyan, elindeki şeffaf poşetteki iki adet ekmeğe ve on yıl önce satın aldığı tahmin edilen demode kundurasına bakılınca ve bunlara ek olarak da yer yer seyrelmiş kır saçları, kendisinden beş ya da on yaş küçük ve evvelce ölmesi düşük olasılıklı olan eşiyle birlikte, kıt kanaat geçinen ve evli olan iki evladının ilgisizlikleri üzerine zaman zaman düşüncelere dalan biri olarak görülebilirdi.
Görülebilirdi ama yaşam, insanı kuşatan bir anımsama geriliğidir. Ona sahiden bakan biriyse, birkaç yalandan alkış için aynı parçayı bir daha seslendiren salaş bir barın hakkı hep yenmiş şarkıcısının sesi gibi cılız ve artık ritmi atmayan kalbinin sesini duyabilirdi. Olabilirdi, görebilirdi, tanıyabilirdi. Geçmiş efendim, geçmiş bu tantana, adam ölüyor, az kalmış, yolculuğunun tıbbi adı; "miyokart infarktüsü". Heyecanlandım, mazur görünüz. Bu ıssız parkta, belli ki az sonra bir kenara yığılacak, ancak birkaç saksağan, güvercin fark edebilir onu. Saydıklarımınsa takdir edersiniz cep telefonu sahibi olduğu düşünülemez. Haydi diyelim birinde var, video izlemekten aşınmış minicik beyniyle ambulansı çağıracağını düşünmek temel fıkraları kararınca komik. Zaten komik olma kaygısı, mizahın dört çocuğa sahip üst komşusudur. Biz en iyisi Rüstem Hasval’a dönelim. Görünen o ki bir biz varız. Evet evet, yazan ben ve okuyan siz. Ölümünden bahsetmeyelim ona ne dersiniz? Her can tatlıdır, canlılığını korumak için sonuna dek çabalar, hem kendimden biliyorum.
Şeyyy, heyecanlandım şimdi, ne diyeceğim, tanımıyorum ki hem. Birkaç paragraf öncesinde doğmuş biri nasıl ölür? Yok yok, itiraz ediyorum, bunu hak etmedi o.
"Nasılsınız efendim? Ben buradan geçiyordum da, yürüyüşe çıktım, bilirsiniz, sağlıklı yaşam, spor, hay Allah, bu konu ne gereksiz oldu. Rahatsızlanmışsınız gibi gelince halinizi hatırınızı sormak istedim. "
Rüstem Hasval’ın, bana doğru zoraki çevirdiği yüzündeki ifadeyi görünce o vakit, başka başka yerlerden konuşacağını anladım. Okuyucuysa bu kısımda dingin ve uzaktaydı.
Gülümsedi. Engin bir Ege ovası, bir fay aynası, sümbülün taç yaprağı, bir ırmağın yeşil dolanışı, bulutun yoğuşması, yumurtanın kayısısı, ele avuca sığmaz bir yeğenin fışfış kayıkçısı, yorgun bir annenin iki saatlik uykusu, taze sıkılmış portakal suyu, memleket kokan tarhana çorbası, bir ülkenin yüzde bire düşmüş enflasyonu, bir kartalın güneşe uçuşu gibi gülümsedi.
Sonra sakin tınısıyla seslendi;
"Sevgili yazar, endişeniz fark edilmeyecek gibi değil. Bir soluklanın, bakın bank boş, oturun şöyle yanıma, söyleyeceklerimi merak ediyorsunuz biliyorum. Her öykünüzü yazarken ağlıyorsunuz, bunu yapmayın, güçlü olun. Bilin ki kimse değer vermese bir yazarı en çok kelimeleri sever, kollar, yeri gelir tesellisi olur yazdığı. Benim için üzülmeyiniz. En başta bunu söylemeliyim. Hayat iyisiyle kötüsüyle, bakın yerlerini değiştirelim kötüsüyle iyisiyle, baktığımızı bize yansıtmaya üşenen eski bir aynadır. Kimler gelmiş kimler geçmiştir değil mi? Yalnız sevgiyi, esaslı ve esanslı aromasıyla koklaması keyifliyse de kalıcılığı için hevesin, temaşanın ve beğeninin bir yaz yağmuru geçiciliğinde olduğunu bilmem ki söylememe gerek var mıdır? Hayır bunların onunla ilgisi yoktur. Sevginin ne olduğu anlatılamaz ne olmadığı anlatılabilir.
Yani herkes sever de pek azı sahip çıkar sevgisine. Sevgiyi anlamak için kendinize zaman verin, başkaca önemlisi yoktur, bazen bir ömür yetmez de kalana yara olur. Bundandır biraz da meşhur boşluk ifadelerimiz. Tarih insanı düşüncesinden acıtır, duygusundan iyileştirir. Ben giderken kalıyorum, ölürken yaşıyorum, az sonra doğacağım, yeniden demiyorum hep diyorum. Yaşam bir süreçtir, başlangıcı ve sonu yoktur. Sonra Anneciğim teselli edecek yumuşak kollarında. Siz de uyuyun, bakın tan ağarmak üzere, sabaha az kaldı. Ardımdan, şu ekmekleri saksağanlara, güvercinlere verin, olur mu? Onlar yedikçe ben de doyayım. Bir şiirle hatırlayın beni, bir de Spinoza’yla, başkaca istemem;"
"Vişne çürüğü renginde uyaksız övgülerin
Bir rüyada yazılan şiirin
Anımsanan kısa bir parçası gibi
Güneş seni incitmez
Sevgisizlik incitir çocuk
Isıt kalbini yılma üşümekten."
19 /Ocak/2021-Ankara
YORUMLAR
Rüstem Hasval...
Ne güzel anlatmışsınız.
Zevkle okudum. Betimlemeleriniz ne ince ve düşündürücü..
Selamlar
Parlain m
Yüreklendirici sözleriniz, beğenmeniz ve beni anlamanız dolayisıyla mutlu oldum. Sevgiyle kalın.