KOKAN YİYECEK
KOKAN YİYECEK
Nihal Öğretmen, topukları giymekten aşınmış, kahverengi rugan, tok sesli ayakkabılarıyla sınıfa girdi. Burnuna yapıştırdığı siyah kemikli gözlüklerinin üzerinden bir süre sınıfı süzdü.
“Kaç defa diyeceğim size? Beslenme saatlerinde kokan yiyecek getirilmeyecek diye!”
Sarı saçlarının ucuna pembe kurdeleler bağlamış sınıfın en güzel kızı İpek:
“Öğretmenim! Hep Hasan getiriyor kokmuş yemekleri. Yanına yanaşılmıyor bu pis çocuğun!” dedikten sonra en havalı haliyle yerine oturup saçlarını sağa doğru savurdu.
O esen sarı saçların poyrazında sarsılıverdi, bakışlarını sıranın üzerindeki “kokmuş tosun!” yazısından ayırmayan Hasan. Sınıfı ise bir kahkaha dalgası gıdıklayıp geçti.
İpek saçlı kız, itina ile değerli bir mücevheri taşır gibi süslü beslenme çantasını açıp, annesinin hazırlamış olduğu köfte ve patatesi sıranın üzerine koydu. Pembe işlemeli peçetesini de yakasına takıp çok büyük bir ciddiyetle yemeye başladı. Arada sırada Hasan’dan yana bakışlar atıyor, küçücük burnunu alay edercesine kıvırıyordu.
Hasan, her gün olduğu gibi babaannesinin poşete koyduğu bir haşlanmış yumurtayı utana sıkıla sıranın alt gözünde, avucunda sıkıca tutarak düşünüyordu. Kokan yiyecek demişti Öğretmeni, kokan yiyecek… Niye kimseyle alay edilmemişti de kendisine gülmüşlerdi? Sınıfın en güzel kızı, her gün mis gibi kokan yiyecekler getirmiyor muydu sanki sınıfa? Ne yapacaktı şimdi? Hem ne yapsındı babaannesi, yumurtadan başka verecek bir şey bulamazdı çoğunlukla. Diyemezdi de “ben bunu yemem!” Öyle ya ne de olsa o bir yüktü anasız babasız… Bütün bir gün avuçlarının terinde ısındı durdu haşlanmış yumurta.
Ertesi gün beslenme saatinde çantalar açıldı. İpek saçlı kız, yine Hasan’ın ömrü boyunca tatmadığı, mis gibi yiyeceklerden getirmişti.
Hasan’ın poşeti ise artık boştu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.