- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KİTAPLAR YAKILMASIN
Hitler faşizminin unutulmaz yılları...Hitler’in sağ kolu Goebbels halkı kandırmak için görev başındaydı. Kitaplıklar taranıyor, kitaplar meydanlarda yakılıyordu. Goobels’e göre Alman toplumunun içten ve dıştan temizlenmesi gerekiyordu.
Ürkütücü olaylar 10 Mayıs 1933 günü 70 bin kişinin toplandığı Berlin’deki ünlü Opera Meydanı’nda başladı. SS üniformaları giymiş yüksek okul öğrencileri kamyonlar ve el arabalarıyla 20 bin kitabı meydana taşıyarak tarihin en büyük cinayetlerinden birini işlediler. Freud, Brecht, Mann, Dostoyevski, Gorki, Marks ve daha bir çok yazar Nazilerin gözünde suçlu idiler. Kitapları meydanda alev alev yanarken Thomas Mann’ın çığlığını kimse duymuyordu. Dünyayı titreten bu acı olaylardan sonra 1934’te kurulan ’’Adolf Hitler Okulları’’ Nazi Partisi için propogandacı yetiştirilmekle görevlendirilmişti. Nazizmin düşünce yapısı ile yöntemleri de topluma hızla egemen olmaya başladı. Hitler emrediyor, sağ kolu Goobels emirleri yerine getiriyordu. Bilim kültür felsefe, müzik, ve güzel sanatlar alanında bu kadar kısa süre içinde Nazizme teslim olmuştu. Kimse bunun nedenini açıklayamıyordu. 1933’de ünlü ’’Kristal Gecesi’’ ile doruk noktasına ulaştı. O gece Alman Musevilerine ait evler, iş yerleri, sinagoglar yakıldı, ölümcül saldırılar birbirini izledi.
Dünyayı titreten bu acı olayları anımsarken, şimdi aramızda olmayan değerli yazar Onat Kutlar’ın Milliyet Sanat Dergisi’nin 1 Nisan 1988 tarihli sayısında yayımlanan ’’Kara İlkbahar’’ başlıklı yazısı belleğimden hiç silinmedi. Onat Kutlar bu yazısında 1933 yılının 10 Mayıs gecesini Berlin’de yasaklanmış kitaplardan oluşan 20 bin ciltlik koca bir yığının acımasızca nasıl yakıldığını anlatırken, yazar Lionel Richard’ın kitap yakma gecesine ilişkin yazdıklarına da değiniyor. Lionel Richard’ın yazdıkları şöyle.
’’Yangın yerindeki görünüm kurban törenlerini andırıyordu. Gençler bağırırken çevredeki insanlar susuyordu.’’
Lionel Richard’ın yıllar sonra yazdığı bu sözleri noktalandıktan sonra Onat Kutlar yakın tarihimizin acı olaylarına dönüyor, duygu yüklü kalemiyle geçmiş yılların acılı günlerini şöyle anlatıyor:
’’12 Mart sonrasının güneşli ve karanlık günlerinden birini hatırlıyorum. Gene bir mayıs gününü. Ogün hastaydım ve yüksek ateşten zorlukla ayakta durabiliyordum. Caddeye ve boğaz kıyısına bakan pencerenin önündeydim. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle çevre bomboştu. Arada sırada zırhlı araçlar geçiyordu caddeden.O tuhaf caddeden. Tuhaftı, çünkü kaldırımlarda, asfaltta yüzlerce binlerce kitabın sayfaları uçuşuyordu. Denizde, boğazın birbirine ters akıntılarıyla oraya buraya hızla yüzen ve kaybolan kitaplar görüyordum. Kağıttan kayıklar gibi çocukların. Gökyüzünde sayfalar uçuşuyordu, kötü dikilmiş kitaplardan. .Hava sıcaktı ama gene de tütüyordu kimi evlerin sobalarının bağlı olduğu bacalar. ’’Herhalde yüksek ateşten olmalı bu’’ diyordum kendi kendime, ’’Herhalde düş görüyorum . Gerçek olamaz.’’
Hayır, Onat Kutlar düş görmüyordu. Anlattıkları gerçekti, yakın tarihimizin acı bir sayfasıydı.
Onat Kutlar, ’’Nasıl oluyor da çıkmıyor sesi kimsenin?’’ sorusunu sorarak noktalıyor yazısını. Ben de Heinrich Mann’ın ’’Kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır’’ sözüyle yazımı noktalıyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.