- 627 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUYUN HİKAYESİ
Aziz dostlar su öyle bir nimettir ki yerine hiçbir şeyi koyamazsınız su demek hayat demektir su demek varoluş demektir. Böylesine kıymet haiz olan hayat iksiri suyu anmamazlık edemezdik bu vesileyle bu güzel nimetin kıymetini bilmeyenlere tekrar hatırlatmak ve bize böyle bir nimeti bahşeden yüce Rabbimize şükranımızı arz etmek istedik bu niyetle başladık işe.
İsterseniz suyun hikayesini anlatmaya baştan başlayalım ve günümüze doğru gelelim.
Biricik hayat rehberimiz Kuran su hakkında ne diyor önce ona bakalım. Sonra bu konudaki rivayetlere kulak verelim hayat kaynağımız suyu daha iyi anlayabilmek için.
Allah, her canlıyı sudan yarattı Bunlardan kimisi, karnı üzerinde, kimisi, iki ayağı üzerinde ve kimisi de dört ayağı üzerinde yürümektedir Allah, neyi dilerse, onu yaratır Muhakkak Allah, her şeye güç yetirendir
[NUR(24)/45
İki ’deniz-nehir’ aynı değildir Şu, tatlı su, içimi kolay, şu da, tuzlu ve acıdır Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmak isteyeceğiniz, süs eşyalarını çıkarırsınız Allah’ın fazlından(ikramından) aramanız için, gemilerin denizi yararak (gittiğini) görürsün Ve umulur ki, teşekkür edersiniz
[FATIR(35)/12]
Ve Gökten mübarek(bereket ve rahmet olan) su indirdik Onunla bahçeler ve hasat edilecek(biçilecek) taneler,
ve tomurcukları üst üste kümelenmiş, yüksek hurma ağaçları bitirdik
Köleler için bir rızık olmak üzere Ve o(suyla), ölü bir beldeyi dirilttik İşte çıkış(diriliş) de böyledir
[KAF(50)/9-11]
O (Allah) ki, kendi Rahmetinin önünde rüzgârları, müjdeciler olarak gönderdi Ve Biz, Gökten tertemiz bir su indirdik:
Onunla, ölü bir beldeyi canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu sulamak için
Muhakkak onu(suyu), onların arasında, hatırlayıp-düşünsünler diye sarf ettik(dolaştırdık) Ancak insanların çoğu, büyüklenip Hakkı örttüler
[FURKAN(25)/48-50]
Muhakkak sen, Arz’ı, solmuş-kurumuş görürsün. Ancak Biz, onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, titreşir ve kabarır, bu O’nun ayetlerindendir. Muhakkak onu dirilten, elbette ölüleri de dirilticidir. Çünkü O, her şeye, Kadir’dir(her şeyi takdir edendir.
[FUSSİLET(41)/39]
De ki: "Görmüyor musunuz, şayet suyunuzu, Arz(Yer) yutarsa, akarsuyu-(su kaynaklarını) size kim getirecektir?"
[MÜLK(67)/29-30]
Sahabe kiram efendilerimizden biri resulullah Sallahu tala aleyhi ve selleme sorar hangi sadaka senin hoşuna gider resulullah efendimiz cevap olarak buyururlar :
“Kendisinde hayat eseri olan her canlıyı sulamakta ecir vardır.” Kaynak Ebu Davut sünen, kitabü’z zekât no:41
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.
(Buhari, 2334, 5663; Müslim, 2244; Ebu Davud, 2550)
Gördüğün gibi Aziz kardeşim suyun hayati önem taşıması nedeni ile cehennemlik olan bu kişi küçücük gibi görünen aslında büyük olan bu iyilik sayesinde cenneti kazandı.
Daha detaylı bilgi için İslami kaynakları inceleyerek suyun hikâyesini okumaya devam edelim
İbni Abbas buyurdu ki Allah c.c ilk olarak Levh-i muhafızı yarattı o beyaz incidendir. İki tarafında kırmızı yakut vardır Anlatılmayacak kadar büyüktür. Sonra Allah Levh için uzunluğu 5000 sene olan bir cevherden kalemi yarattı kalemden dünya ehlinin kalemindeki mürekkep yerine nur fışkırır. Sonra ona yazması için nida edildi nidanın korkusundan titredi çünkü ses gök gürlemesi gibiydi. Sonra Lehv-i mahfuzda kıyamete kadar olacak şeyler kaydedildi Levh doldu kalem kurudu. Sonra Allah azze ve celle Yerler ve gökler büyüklüğünde bir beyaz inci yarattı ona seslendi bu sesin korkusundan inci eridi dalgalanan suya dönüştü. Suya sakinleşmesi için seslendi. Sonra iki büyük cevherden Arş ve kürsiyi yarattı.” Onun arşı su üzerindedir.” ( Hud Suresi 11/7 ) buyrulduğu üzere onları su üzerine koydu.
Allah yeri dağları ve denizleri yaratmayı murat edince rüzgârı vücuda getirerek rüzgâra suya vurmasını emretti. Rüzgâr vurunca su titredi ve çalkalandı köpürdü dalgalar yükseldi buharı da yukarıya çıktı. Allah köpüğe katılaşmasın emretti o da kurudu. Kuranı kerimde buyrulduğu gibi:” Siz yeri iki günde yaratanı inkâr mı ediyorsunuz?” (Füssülat Suresi 41/9 ) buyruğu ile doğrulandığı üzere Allah katılaşan köpüğü su üzerine yaydı. Böylece yer tabakası meydana geldi Sonra dalgalara emretti sakinleştiler böylece dağlar meydana geldi Onları yeryüzünün direkleri ve kazıkları yaptı. Nitekim Allahu azimüşşan şöyle buyuruyor Yeryüzünü beşik dağları da kazıklar olarak yaratmadık mı? (Nebe Suresi 78/6.7 )
Yine Abbas Radiyallahu anh resulullah efendimizden gelen haberi aktarıyor yukarıdaki bilgileri özetleyerek buyuruyor ki. Allah Suyun üstünde yükselen buhardan iki günde gökyüzünü yarattı. İki gün içinde bir gök tabakası meydana geldiği gibi yer tabakası da oluştu. Bu ikisi arasında olan şeyleri de altı günde yarattı. Bu rivayet doğrulayan ayeti kerime şöyledir: “Gökleri ve yeri arasında olan şeyleri Altı günde yaratan Allah tır” ( Secde Suresi 32/4 ) İbni Abbas r.a şöyle bir rivayette bulunmaktadır. Yaratılışın başlangıcı cumartesi sonu Cuma günüdür. Cuma günlerin efendisidir… Abdullah bin selam der ki:” Allah yaratmaya Pazar günü başladı Yerleri Pazar ve pazartesi yarattı Dağları yiyecekleri Salı ve Çarşamba günü yarattı Gökleri Perşembe ve Cuma günü yarattı. Yaratma Cuma gününün son saatinde bitti ve o saatte âdem Aleyhisselamı yarattı. Aynı saatte de kıyamet meydana gelecektir” Biz size iki rivayeti naklettik yukarıda geçen altı gün hususunda İslam âlimleri değişik görüşe sahiptirler kimi dünya günü ile altı gün ile kimi ise ahiret günü ile altı gün demiştir. Bilindiği gibi Bin dünya günü bir ahiret gününe denk gelmektedir. Elbette Allah “kün “(ol) emri ilahisiyle sayısız âlemleri bir anda yaratmaya kadirdir onun ilminin ve kudretinin sınırı yoktur. Allah böyle dilemiş ve böyle olmuştur. Bunda bir hikmet vardır deyip Böyle inanmamız gerekir. Kuranı Kerimde buyrulduğu üzere gökleri biz yarattık ve onu genişletmeye devam ediyoruz diyor cenabı Mevla. İşte kâinat yaratılışının ilk aşamasında yer ve gök birleşikti şimdi ise insan aklının alamayacağı genişliğe ulaşmış bulunmaktadır. Şüphesiz bu Allah’ın kudretinin sonsuzluğunu gösterir. O ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Onun gücü her şeye yeter.
Yaratılış kıssası kısaca böyledir ancak buna şunu da ilave etmemiz gerekir. Efendimiz bir hadisi şerifinde Adam Aleyhisselam toprak ile su arasında iken ben peygamberdim buyurmuştur. Bu şu demektir İlk yaratılan varlık Hz. Muhammed Aleyhisselamdır. Allahu Azimüşşan onu kendi nurundan yaratmış diğer varlıkları da efendimizin nurundan yaratmıştır. Yukarıdaki kıssaya göre ilk yaratılan Adem Atamız dendi bu ne demektir denirse diyeceğimiz şu dur Burada her iki söz de doğrudur. Bütün Varlıklardan Önce Peygamber efendimizin ruhi yönden yaratılanların ilki, Adem babamız da bedenen yaratılanların ilkidir. Burada da belirtildiği gibi Adem babamız balçıktan yaratılmış yani su ile karılmış çamurdan yaratılmıştır. Su insanın mayasında yerini almış olup bu serüven ölene kadar devam etmekte ve mahşerden sonraki dirilişte de insan bedenine suyun hâkim olma olasılığı fazladır.
Kuran ışığında suyun serüvenini incelediğimizde Nuh tufanı çıkar karşımıza hayat kaynağı olan su bu kez ölüm sebebi olmuştur. Yüce Rabbimiz hiçbir millete, hiçbir canlıya zulmetmez, etmiyor İnsanoğlu kendi kendine zulmediyor, yaptığı nankörlüğün karşılığını mutlaka buluyor. Vaktiyle Nuh Aleyhisselam Dokuz Yüz elli sene insanları hak yola davet ediyor. Onları Allah kul olmaya çağırıyor onlar ise Allah’ın kullarına bahşettiği nimetlerden yiyip içtikleri halde Allah’a karşı nankörlük ederek küfre dalıyorlar kendilerinden bile aciz olan taş parçalarına Tanrı diye tapıyorlar. Nuh Aleyhisselam kavminin bitip tükenmek bilmeyen inadına ve zulmüne dayanamıyor ve onları Allaha havale ediyor. Böylece Allah’ın gazabını celbeden Bu zalim kavm azgınlıkları sebebiyle felakete davetiye çıkarıyor, sonlarını kendileri hazırlıyorlar. Haktan gelen ilahi emir üzerine İnananların Tufandan kurtuluşu için hazırlıklar başlıyor, Cebrail’in yardımıyla Nuh Aleyhisselam büyük bir gemi yapıyor Kendisine inan çok az kişiyle birlikte yeryüzündeki hayvanlardan birer çifti gemiye alarak onları da kurtulacaklar listesine dahil ediyor. Tufanın şiddetlenmesi ile birlikte gemi hareket geçiyor gemidekiler Allah’ın yardımı ile kurtuluyorlar kalanlar ise bu büyük tufanda helak olup gidiyorlar.
Firavunun ve ordusunun da aynı akıbete uğradığını görmekteyiz. Firavun da zulmedenlerin önde gideniydi topluca bir milleti esir almış onları korkutarak ve şiddete başvurarak çalıştırmış. Kendisine tabi olan halkını aşağılamış hor görmüş hayvanlara dahi reva görülmeyen muameleyi onlara yapmıştır daha da kötüsü kendisini tanrı olarak görmekte idi. Allaha secde etmesi gereken insanlar aciz bir varlığın önünde eğiliyorlardı
Uluhiyet iddiasıyla Allah azimüşşan ın öfkesini üzerine çeken firavuna Allah önce Musa ve Harun aleyhiselamı gönderdi Firavun onlar dinlemedi zulmünü daha da artırdı. Başına türlü musibetler yağdı hatta içtikleri sulara kan karıştı bir damla temiz su bulamadılar. Hemen varıp Musa Aleyhisselama yalvardılar.Firavun ve yardakçıları dediler ki eğer sen bizi bu sıkıntıdan kurtarırsan senin Rabbine inanacağız. Musa aleyhisselam tamam dedi dua etti bu beladan da kurtuldular ama yine iman etmediler o bir sihirbazdır dediler. Firavun Musa Aleyhisselam sihirbazlarla imtihan etti sihirbazlar hünerlerini göstererek Türlü canavar ve ejderhalar sürdüler ortaya Musa Aleyhisselam asasını yere bıraktı yılan oldu daha büyük bir ejderha şekline gelerek sihirbazların ortaya koyduklarını yiyip yuttu bunun bir sihir olmadığını anlayan sihirbazlar topluca bir Allah’a iman ettiler. firavun iman eden sihirbazları oracıkta öldürttü. Musa Aleyhiselam firavunu yola gelmeyeceğini anlayınca Allaha iltica etti ve kendilerine izin çıktı.Ilahi emri alan Musa Aleyhiselam İsrailoğullarından inananlarla birlikte Mısırdan kaçmak için yola çıktı. Bu haberi alan firavun ordusu ile Hz. Musa’nın peşine düştü. Onları deniz kenarında kıstırdı Allah’ın emri ile Musa Aleyhisselam asasını denize vurunca deniz yarıldı genişçe yol oldu inananlar karşıya geçince firavun onları kaçırmamak için peşlerinden ordusu ile açılan yola girdi Firavun ve ordusu yolun ortasına geldiğinde deniz kapandı dağlar gibi dev dalgalar onları yuttu. Kuranda bildirildiğine göre firavun son anda yani öleceğini anlayınca ben de Musa’nın Rabbine iman ettim dedi ama Allahu azimüşşan bunu kabul etmedi çünkü artık perde kalkmış ve imtihan bitmişti. Bundan sonra iman ettim demenin bir anlamı yoktu Allah azimüşşan şimdi mi? dedi bunca zaman neredeydin. Evet aziz dostlar Allah c.c. Firavunun akıbetine uğratmasın kimseyi. En iyisi işi son nefese bırakmamak. Allah onun cesedini zayi etmeyip ibreti alem için sakladı ve kuranda belirtilen bu gerçek günümüzde ortaya çıktı. Bilindiği üzere firavunun cesedi müzede sergilenmekte.
Yunus balıklarını hepimiz biliriz. Bunlar bu ismi nerden aldılar hiç düşündük mü? Yunuslar bu ismi Yunus Aleyhisselam dan almışlar yani bu yunusların atalarından biri vaktiyle Yunus Aleyhisselama yardım etmiş ve onun duasını almış. İşte bu balık türü kıyamete kadar bu isimle anılacak ve Yunus Aleyhisselamı hatırlatacaklar insanlara.
Kurandan öğrendiğimize göre olay şöyle vuku buluyor. Vaktiyle Yunus Aleyhisselam kavmine peygamber olarak gönderiliyor. Onlara yıllarca Allah’ın varlığı ve birliğinden söz ediyor Yalnızca ona kul olunacağı ve ondan başkasın tapınmanın şirk olduğu böyle yapanların ise cehennemde ebedi yanacaklarını bildiriyor. Anlatıyor, anlatıyor. Bir kimseyi bile ikna edemiyor. Bunların yola gelmeyeceğine kanat getiren Hz. Yunus Allaha iltica ediyor Allah-u azimüşşan Yunus Aleyhisselama üç gün içinde kavminin helak edeceğim diye Cebrail vasıtası ile haber gönderiyor. Bunun üzerine Allahtan orayı terk et emrini almadan kavmini terk etmek üzere üzere yola çıkıyor. Başlarına felaket geleceğini anlayan Hz. Yunusun kavmi İmana gelip tövbe ediyorlar. La İlaha illallah Yunus Resulullah diyerek feryat figan içinde dağlara yükseklere çıkıyorlar Allah-u Azimüşşan bu kavmin yalvarmalarına dayanamıyor ve imana gelmeleri nedeni ile onları helak etmekten vazgeçiyor. Bütün bunlardan habersiz olan Yunus Aleyhisselam başka bir diyara gitmek üzere gemiye biniyor Kavminden ayrıldı ayrılalı bela, musibet başından eksik olmuyor. Gemi yola çıkıp bir hayli ilerleyince daha büyük bir felaket bekliyor onu. Hava gayet sakin iken birden fırtına çıkıyor. Gemidekiler can derdine düşüyor. Ve içimizde bir uğursuz var diyorlar tabi ki Yunus Aleyhisselam hemen hatasını anlıyor ve suçluluk hareketleri sergilemeye başlıyor. Buna rağmen ona bir şey demiyorlar ve kurra çekmeye karar veriyorlar üç kere arka arkaya kurra çekiyorlar hep Yunus aleyhisselama çıkıyor. aramızdaki uğursuz muhakkak bu diyor ve Yunus Aleyhiselaamı denize atıyorlar Denize atılırken ondaki pişmanlık hat safhaya ulaşıyor. Kuranda geçtiği üzere şöyle dua ediyor. La ilahe illa ente sübhaneke inni künküminezzalimin. (1) Bu şekilde tövbe istiğfar eden Yunus peygamberi Allah’ın izni ile büyük bir balık yutuyor. Orada uzun süre kalıyor. (Bir rivayete göre balığın karnında kaldığı süre kırk gündür ). Allah’ın affına mazhar olan Yunus Aleyhi selama Balığın karnı mescit oluyor. Sonunda balık onu baygın vaziyette bir sahile atıyor. Nice zaman baygın yatıyor. Uyandığında kendini kabak kökeninin gölgesinde yatar vaziyette buluyor.
İmana gelip helak olmaktan kurtulan Bu kavim Yunus aleyhisselamı aramaya çıkıyorlar nihayet Allah’ın elçisi kavminin arasına tekrar dönüyor.
Burada Yusuf’un hikâyesini de dinlemeni isterim Yakup Aleyhisselamın oğullarından bir olan Yusuf Aleyhi selam Güzelliği ile meşhurdur o bir peygamberdi ve böyle olacağı daha çocuk iken belliydi bundan olsa gerek Yakup aleyhisselamın Yusuf’a ilgisi biraz fazla idi yani onun iyi yetişmesi için özen gösteriyordu.
Yusuf Aleyhisselam daha çocukken rüya yoluyla müjdeyi almıştı. Rüyasında güneşin, ayın ve on iki yıldızın kendisine secde ettiğini görmüştü. Rüyasını babasına anlatınca babası durumu anladı ve bu rüyanı sakın başka kimseye anlatma yoksa sana bir zarar verirler buyurdu nitekim korkulan oldu Yusuf aleyhisselam rüyasını söylememişti ama kardeşlerinin kıskançlık duyguları ağır basmıştı Yusuf’u ortadan kaldırmaya karar verdiler babalarını ikna ederek onu da yanlarında kır gezintisine götürdüler Yusuf’u kuyuya attılar elbisesini kana bulayıp Yakup aleyhi selama Yusuf’u kurt yedi diye feryat figanla vardılar Yakup aleyhisselam inanmamıştı ama üzülmekten başka yapacağı bir şey de yoktu. Firavun ve benzerlerinin ölüm nedeni olan su Yunus ve Yusuf Aleyhisselam gibi Salih kimselere hayat kaynağı oluyordu Allah’ın izin ve keremiyle nasıl balığın karnı yunusa yaşanacak bir yer olmuşsa Yusuf ada kuyu öyle oldu cennet bahçesi oluverdi. Ve o oradan kervancılar vasıtasıyla çıkartılarak Mısıra ;kölelikten sultanlığa doğru yürüdü.
Su öyle bir nimet ki bazen bir dağ başında bazen uçsuz bucaksız bir ovada bazen de çölün ortasında çıkıveriyor karşımıza. Onu görünce yüzümüz güler seviniriz içer hayat buluruz içimizdeki yangını söndürürüz adeta.
İsmail ve Hacer validemizin daha doğrusu zemzemin hikâyesini bilirsiniz hepiniz işte evladı için çırpınan bir annenin ve bir sabinin hürmetine var olmuştur zemzem.
Hacer validemiz İbrahim atamızın As.. sevgili eşlerinden biridir Allah’ın emri ile kucağı çocuklu bir kadını çok uzaklardan getirerek çölün ortasına az bir yiyecekle bırakır gider. Giderken Hacer validemiz ardından seslenir. Bizi nereye bırakıp gidiyorsun ya İbrahim der. Allah’ın elçisi size Allaha emanet ediyorum der. Hacer validemiz bu Allah’ın emri midir diye sorar Allah’ın peygamberinden evet cevabını alır. Bunun üzerine Hacer validemiz Ya İbrahim nereye gitmen gerekiyorsa git bize Allah yeter der bir müddet sonra yiyecekleri ve içecekleri tükenir. Çocuğun ağzı yüzü susuzluktan kurumaya başlar anne yüreği bu dayanamaz. Mekke’de Beytullahın hemen bitişiğindeki sefa ve Merve tepesinin bulunduğu yerde koşturmaya başlar çocuğu yere bırakır bir o tepeye bir bu tepeye koşar, su arar. Gözünü çocuğundan biran bile ayırmaz başına bir iş gelir diye. Koşturmaca sürüp giderken Allahu azimüşşan Cebrail Aleyhisselamı gönderir Hacer validemiz Umudunu yitirmiş vaziyette çocuğunun yanına döner bir de ne görsün çocuğunun topuğunu vurduğu yerde su akmakta su dağılıp gitmesin diye Zemzem zemzem yani dur dur der ve zemzem çevreye akmadan olduğu yerde kaynamaya başlar. İşte o günden bu yana içen ve içimine doyulmayan bu mucize su hacıların memleketlerine götürdükleri en güzel hediyedir. Zemzem mucize su olması dolayısı ile ona hürmeten ayakta içilir diğer suları oturarak içmek sünnettir. Bitip tükenmek bilmeyen bu mübarek su asla bozulmaz, beklemekle içinde bakteriler oluşmaz daha da önemlisi asırlardır dünyanın dört bir yanına taşındığı halde bitip tükenmek bilmemesi, bu kaynağın kurumaması şüphesiz. mucize su olmasından kaynaklanmaktadır. Muhammed Rıza Özcan
DEVAM EDECEK
1- Enbiya Suresi 21/87 Manası:" Senden Başka ilah yoktur Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim doğrusu ben zalimlerden oldum." ( Yunusun As. balığın karnında iken devam ettiği bu zikir onun kurtuluşuna vesile olduğu gibi her halükarda darda kalan biz müminlerin sıkıntılarımızdan kurtulmamıza vesile olacaktır.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.