- 586 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜMİTSİZSENİZ ÜMİT SİZSİNİZ
ÜMİTSİZSENİZ ÜMİT SİZSİNİZ…
Baştan belirteyim; yazacaklarıma içerleyip itiraz edenleriniz de olabilir, bir mantığa büründürüp hak verenleriniz de. Anlatacaklarım kiminize “aşırı zorlama gibi” de gelebilir, “iyi bir noktaya değinilmiş” olarak da.
Zaten yazmak; öğrendiğimizi kendi zihin ve gönül süzgecimizden geçirip, sizlerle paylaşmak… Okumak ise; “yazılanların üzerinden öylesine geçmek değil” de, mevcut bilgi ve inançlarımızın da yardımıyla; onaylamak, itiraz etmek ya da yeni şeyler öğrenmek… Hatta; çok iyi bildiğimiz ya da kulaktan dolma yöntemlerle “bildiğinizi zannettiğiniz” şeyleri yeniden hatırlamak değil midir?
Soluk alabiliyor ya da aldığımız soluğu verebiliyorsak... Çevremizdekileri; sesleriyle, renkleriyle, kokularıyla veya tatlarıyla hala ayırt edebiliyorsak... Sevdiklerimizle zaman ayırıp konuşacak ve dertleşecek ortamlar bulabiliyorsak… Acıyan bir ayağımız, karışan bir zihnimiz, bunalan bir ruhumuz, kabir azabı çektiren dişlerimiz hala yerindeyse… Ne kadar şükretsek yetersiz kalır.
Maksadım asla kelime kalabalığı yapıp zihninizi yormak değil, bunu bilmenizi isterim. “Acıya, üzüntüye sıkıntıya şükredilir mi?” Diye bir itirazı edenleriniz de olabilir. Hep öyle değil miyiz? Bollukta, sıhhatli anlarımızda, vücudumuz dinç, yaşımız gençken kaç tanemizin aklına şükretmek geliyor? Bindiğimiz uçak sarsılmadan, aracımız kontrolden çıkmadan, ayağımızın biri çukura girmeden; hangimiz Yaratan’ımıza tam manasıyla yönelebiliyoruz?
Hadi ümitsiz olmayalım şu yazdıklarımı okumanız bile Allah’ın sevgili kulu olduğunuza bir işarettir. Neden demeyin, Hz. Osman(r.a) Efendimiz yetiştiriyor bize müjdeyi: “Allah, nasip etmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz.” Mevla’m size bir kez daha hatırlamayı nasip etmiş, buna ayrıca şükür edilmez mi?
Geçenlerde okuduğum bir kitapta rastladığım şu bilgi bile bana; acı ve sıkıntılarımIZA isyan etmemeyi telkin etmek için kafi geldi. Umarım, bunun size de faydası olur. “Belki; aklına düşer , zikreder, sığınır ve dua eder diye; Cenab-ı Hakk Nemrud’a ömrü boyunca bir tek baş ağrısı bile yaşatmamış.” Ne kadar dikkat çekici ve dehşete düşürecek bir “kayırma(!)” değil mi? Bu konularda okuduklarım ; “başa gelenleri fırsat bilmeyi, isyana düşmeyip, eğer istemeden düşmüşsek de isyanımızda ileriye gitmemeyi” becerebildiysek, “ bu gidişatın o kadar da kötü olmadığını”… Yalnız dünyalık keyiflerimizin uzun sürmesinin ise; “düşünenlerimiz için” silkinmek gerektiğini öğretmiş oldu.
Gerçek ve kalıcı saadeti isteyenler için, geç de kalınmış sayılmaz. Şu yazılanları okuyorsanız, “hala bir açık kapınız ve nasibiniz” var demektir. Yüzyıllar öncesinden Mevlana’nın çağrısı çınlıyor kulaklarımızda: “Gene gel, gene…Ne olursan ol…İster kafir ol, ister, ateşe tap, ister puta…İster yüz kere tövbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tövbeni…Umutsuzluk kapısı değil bu kapı, nasılsan öyle gel.”
Behçet Necatigil’in hayata bakışı ve söyledikleri de bizlere ayrı bir ışık tutuyor ötelerden… “Ya ümitsizsiniz ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz.”
Mevla’m bizleri;
Darlığı, bolluk içindeyken…
Hastalığı; sıhhatliyken…
İflası; bol bol kazanırken…
Mülteciliği; kendi vatanında yaşarken…
Dargınlığı; gül gibi geçinirken…
Düşünen, farkına varan ve kıymetini bilenlerden eylesin… Amin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.