- 613 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAĞMUR YAĞAR, GÜNEŞ AÇAR, YEŞERİR ÇİMLER
Bu gelip geçerken delip de geçen 2020 yılı, salgın nedeniyle gelecek yıllarda pek iyi anılmayacak. En az beş altı yazı yazdım bu virüs illetinin yaşamımıza kattığı olumsuzluklar konusunda. Ben doktor değilim, bu salgının bilimsel yönleriyle ilgili ahkam kesemem, sadece bizde bıraktığı izleri, izlenimleri, çıkardığı zorlukları yazarım. Bu yazıda onlardan söz etmeyeceğim.
Her yıl nisan başında Didim’e gelip ekim sonunda Ankara’ya dönüyorduk. Bu yıl pek çok emekli gibi bildiğiniz nedenden dolayı kışın Ankara’ya dönmedik. Burası virüs salgını yönünden daha güvenli bir yer. Şimdilerde daha da azaldı. Bakalım yeniden hortlatmazsak.
Ankara’ya dönmemeye karar verdik; ama kafamda bir bir türlü sorular.
Kış nasıl geçecekti?
Klima ısınmamıza yetecek miydi?
Kışlık giyecekleri getirmemiştik, getirtmemiz gerekecek miydi?
Klima dışında yeni bir ısıtma aracı almamız gerekir miydi?
Sorular... sorular...
Bu soruların yanıtlarını kışı daha önce burada geçiren tanıdıklardan, arkadaşlardan alıyorduk; ama yine de içimizde bir kuşku.
-”Hiç takmayın kafanıza!” diyordu eski öğrencilerimden Galip, “Hocam, evinizdeki iki klima size yeter, üstelik eviniz bir artı bir, neredeyse gün boyu güneş alıyor.”
-”Bakalım, deneyip göreceğiz, olmazsa bir ısıtıcı alırım.”
-”Yaşayınca bana hak vereceksiniz. Kışın burada yağmur yağar, güneş açar. Şu gördüğünüz çimenler yemyeşil olur, değişik çiçekler gösterir kendisini.”
Ege’de kış, İç Anadolu’daki gibi olmazdı elbette. Bunu hepimiz biliyorduk; ama şu anda ocak ayının ortasındayız. Yağmur, güneş ve rüzgârdan öteye üşütücü soğuk bile yok. Yazıyı yazdığım şu sırada güneş bütün parlaklığı ile gökyüzünde, oysa sabah sağanak yağmur vardı.
Bir süre ara verdiğim spora bu sabah gittim. Yağmur yağmış, henüz güneş ortalarda yok. Ortalık mis gibi. Yeşeren çimenlerin, açan çiçeklerin fotoğrafını çektim.Gerçekten hayret vericiydi. Sanki bahar aylarını yaşıyoruz. Ankara’dan, İstanbul’dan yağmur, kar haberleri gelirken, Doğu’da yollar kapanırken Didim’de çimenler yeşermiş, sarı papatyalar gülümsüyor toprakta. Sarı turunç eğmiş ağacının dallarını.
Deniz mi? Onu söylemeden olur mu? Temizlenmiş, bazen hafif dalgalı bazen durgun ve sessiz. Yaz kalabalığına hazırlanıyor sanki.
Dün Galip Türkmen ve Mükremin Dağıstan’la yürüyüşte iken dedim ki Galip’e, “Sen haklıymışsın Galip. Dört mevsimin bir mevsimde yaşandığı güzel ülkemde bu yöreler bir ayrı güzel. Bak, çimler yeşermiş, çiçekler açmış. Dediğin gibi yağmur yağıyor, güneş açıyor. Ayrıca klima da ısınmamıza rahat yetiyor."
“Bir kar yağar bir de yağmur
Geldi geçti bunca ömür
Mahzuni’nin ömrü demir
Bitmez tükenmez geceler”
Sabah saat sekizde evden çıktığımda ortalık daha tam aydınlanmamıştı bile. Yağmur belli ki iyi yağmıştı. Spor yaparken çamların arasında güneş gösterdi göz alıcı ışıklarını. O arada Âşık Mahzuni’nin “Bitmez tükenmez geceler” diye biten türküsünden yukarıdaki dizeler geldi aklıma.
Siyasi, salogancı türküleri bırakınca ne güzel türküler üretmiş bu ozanımız. “Çeşmi Siyah, Bitmez Tükenmez Geceler, Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller, Yiğit Muhtaç Olmuş Kuru Soğana....”
Onun memleketinde ve yurdumun doğusunda bir kar bir de yağmur yağarken Ege’nin bu güzel beldesinde bir yağmur yağıyor, bir güneş açıyordu. Dedim ki bu türküyü içimden mırıldanırken “Dünyanın en güzel ülkesinin; tarihiyle, doğasıyla, iklimiyle bu güzel vatanın değerini hiç bilemedik, hiç bilmiyoruz. Akşama kadar ’Şu şunu dedi, bu bunu dedi.’ kavgaları. Çıplaklaştırılan doğa, yoksullaşan insanlar, çığ gibi büyüyen işsizlik, çağdışılığa itilen eğitim, çöken ekonomi.”
Bırakın bunları, Nasrettin Hoca’nın ülkesinde mizahı unuttuk mizahı.
Biraz önce okudum. Tiyatro oyuncusu Bülent Emrah Parlak bir gazetede kendisyle yapılan röportajda şöyle diyor:
-”Sizce mizah Türkiye’de baskı altında mı?”
-”Evet, çok net, kesinlikle baskı altında. Biliyorsunuz mizah, toplumun aksaklıklarından yararlanır. O aksaklıklarla kendine çıkacak yol bulur. Siz, aksaklıkları söylemenin yasak olduğu bir yerde nasıl mizah yapabilirsiniz?Alan çok daralır, ana damarları koparırsanız bunun komik olmasını boşuna beklersiniz.Televizyonlarda mizah kalmadı. Zorlansalar da biraz mizah ’Güldür Güldür’ ve ’ Çok Güzel Hareketler Bunlar”da var. İnsanlar özledi mizahı.’Olacak O Kadar”ın herhangi bir skecini şimdi yapamazsınız. Kısacası ileri gitmemiz gerekirken çok geriye gitmişiz.”
Bülent Emrah Parlak haklı. O çok eleştirdiğimiz Demirel bile mizaha hoşgörü ile bakarken şimdi ne hale geldik. Onunla ilgili karikatürlerin biri bile bugün çizilemez.
***
Niye sorunlar ortaya çıkınca onları planlı biçimde çözmeye çalışmayız. Bu plansızlık, günübirlik ömlemler Şark kafasının bir aymazlığı mıdır, uyuşukluğu mudur, uyutulmuşluğu mudur?
Bizden çok geri kalmış ülkeler bile aşı sorununu hızla çözerken biz onu da elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.Seksen milyonluk ülkeye henüz gelen üç milyon doz aşı. O da ancak bir buçuk milyon kişiye yapılacak. Onu bile bir sonuca ulaştıramıyoruz. Ne kadar etkili? Yan etkileri var mı? Yaptırmak gerekli mi? Bu arada her olayda ortaya çıkan komplo teoricileri yeni teoriler üretmeye başlıyorlar. Tüm bilim adamları, doktorlar “Aşı yaptırılmalı!” derken teoriciler limon sıkmaya devam ediyorlar.
***
Zamanı kanepeye yan gelip yatmakla geçirmektense daldan dala atlayıp yazdım bir şeyler. Bu küçük uğraşlar; yazmak, çizmek de olmasa nasıl geçerdi zaman? Evet, hep zamanın geçmesini isteriz de o zamanın bir gün bizim için biteceği aklımıza gelmez.
Ne yaşadım ki ben akıp giden zaman içinde
Dönüp bakınca şöyle yetmişinde geriye
“Nasıl da geçip gitti yıllar” diyorum
Yaptıklarımı yapamadıklarımı düşünüyorum
Eğer dokunduysam onca öğrencimin
Ve de başka insanların yaşamlarına
Bir yararım olduysa onlara
“Boşuna harcamamışım akıp giden zamanı
Ne mutlu bana”
......................................................
Numan Kurt
14 Ocak 2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.