- 335 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ASYA'NIN UNUTULMUŞ YÜREĞİ
Afganistan bundan 20 yıl önce Amerika tarafından işgal edildi.O günden bu yana Afgan halkının yüzü gülmedi. Afganistan şimdi kocaman bir zindan gibi...Tahta bacaklarını sürükleyerek ekmek arayan çocukların, kalın burka’nın içinde soluksuz ve ışıksız kalan kadınların, neredeyse tümü işsiz olan babaların yaşadığı kocaman bir zindan.
Ve zengin Amerika, yoksul Afganistan’a savaş açmış, uçaklar el arabalarını vuruyor.
278 milyonluk Amerika, 2.5 milyonluk Afganistan’ı bombalıyor.
Kişi başına düşen ulusal geliri 32 bin dolar olan Amerika, ulusal geliri 160 dolar olan Afganistan’ saldırıyor.
Ortalama yaşam süresi 80 yıl olan süper güç, ortalama 45 yaşına kadar yaşayabilen Afgan halkına , bunu bile çok görüyor. Bir kez daha dünyanın jandarmalığına soyunan Sam Amca, kinini, nefretini, hıncını, kızgınlığını, gücünü yoksul bir halk üzerinde kanıtlıyor.
İnsanı insanlığından utandıran bu resmi biraz daha net görelim:
Amaç onlara acı çektirmek mi? Onlar zaten acıyla yıllardır iç içe yaşıyorlar. Yıllardır süren iç savaş ve işgallerle, mayın döşeli topraklarıyla, kol ve bacağını mayınlara kaptırmış insanlarıyla, acıyla iç içeler.
Evlerini yıkmak mı? Pilli bir radyonun bile servet sayıldığı, toprak damlı evleri zaten yıkık.
Yaşamlarını alt üst etmek mi? Bir çok dramı sığdırdıkları yaşamları, yıllardır zaten alt üst.
Alt yapısını çökertmek mi? Birileri bunları yıllardır yapıyor. Afgan halkı, yollara düşerken kızlarını değil, oğullarını yanlarına alıyor. Afganlı çocuklar savaşlarda büyüyor, savaşlarda yetişiyor. Annesiz ve babasız kalan çocuk sayısı 400 bini aşıyor. Mayınlar her gün ortalama bir çocuğun ölümüne neden oluyor.
Afganistan’da çocuklar nedense çok güzel. Çirkin çocuk yok.Tanrı herhalde kaderlerindeki olumsuzluğu, çocuklara verdiği güzellikle dengelemek istemiş.
15 yaşındaki Arif, ’’Bilgisayar öğrenmek istiyorum. Ama hiç görmediğim için gözümün önüne getiremiyorum’’diyor.
9 yaşındaki Mirvas. ’’Hayalimde doktorluk yatıyor’’derken, 13 yaşındaki Feyza, ’’Talibanı sevmiyorum, çünkü kızların okumasına izin vermiyor’’ diye konuşuyor.
12 yaşındaki Nazik ise,’’Ben ülkemi seviyorum. Amerka bunu niye yapıyor. Her gece korkuyorum ve ağlıyorum’’ diye konuşuyor.
O güzel Afganlı çocukların memleketinde 800 kişiye bir telefon, 180 kişiye bir televizyon düşüyor. Onların evleri, barkları yok. Yurtları yok. Dünyadan haberleri yok. Özetle hiçbir şeyleri yok. Onlar kendilerine yeni bir yaşam kurmak için kaçıyorlar. Bombalardan kaçıyorlar, vahşetten, dehşetten, açlıktan, sefaletten kaçıyorlar.
Şimdi, Afganistan’lı Muta Han Gesay’ın, 1976’da ülkesi için söylediklerine kulak verelim:
’’Bize yıllarca tahtlara miras oturan krallar için ’’Allah’IN gölgesidir’’ dedirttiler. Onlara, Allah’a bakar gibi baktık, boyunlarımızı eğerek ve beş vakit dualar ederek. Ve Allah asırlarca gölgeleri başımızdan eksik etmedi. Yaşamasına yaşadık, ama insanca değil. Hayvanca satılarak ve emeğimizle onları asırlarca yaşatarak. Sırtımıza vuran jandarmaya. ’’Neden vuruyorsun’’ diyemedik. Kamçısını öptük, korktuk, hep korktuk ölmekten. Açlığın kutsal isyan bayrağını açmadık. Korktuk, hep korktuk. Tanrıdan, jandarmadan , gölgelerimizden . Korktuk yaşamaktan. Bıktık ölenleri gömmekten. Evlerimiz ağıtlarla örülmüş gök kubbeye döndü. Aldatılarak, korkutularak, zindanlarda çürütülerek yaşadık. Yaşam dinamizminden ve sevincinden uzak, Orta çağ ötesi koşullarda, uygarlık güneşinden çok uzak yaşadık. Gölgeler yönetti bizi .Bir gün değil, bir yıl değil, asırlarca. Ne usanıyorlardı emilen kanlarımızdan, ne de usanıyorlardı insan oluşumuzdan.
Ve sen anne! Nasıl korkmuştun o akşam polisler gelip oğlunu götürecek diye. Senin bir tek çocuğun vardı, çocuğunun ise milyonlarca sömürülen anası. Sen her saat Tanrı’yı çağırmıştın, ama o bir türlü duymadı seni. Göz yaşını sil, çok döktün onu. Artık zamanı ve değeri kalmadı. Unutma, yalnız ve tek değilsin. Ezilen bir halk, bir millet, bir toplumsun. Unutma, kaçanlar memleketlerinden kaçmadılar, bireysel ragatları için halkın dertlerini satmadılar. Onlar ulusal bağımsızlık ve devrimci sınıf bilinci için vurulup, parçalandılar. Onların yası tutulmaz. Onlar ölmüş değil, doğmuşlardır...
Ne başbakan, ne bakanlar bilir Afganistan’’’ın nüfusunu. Çünkü burada henüz nüfus sayımı yapılmamıştır. Resmi kayıt defterlerindeki en önemli sütun, vatandaşın ait olduğu kavim veya kabilenin yazıldığı sütundur...
Anne,Ramazan’ın öyküsünü unutma ve unutturma.
Ramazan 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisi, ilerici bir gençti. Düşüncelerinden ötürü beyaz sarıklı ve kara cüppeli mollalarca başı kesilerek, gözü oyularak öldürüldü ve yüreği bir köpeğe verildi. Beyaz sarıklı, kapkara taassup, 20. yüzyılın gözlerini oydu, Ramazan’ın bedeninde. Mollalar, öldürdükleri gencin kanından testiye akıtıp, o testiden su içerek oruçlarını bozdular.
Ramazan’ın tek suçu anlamak, sormak ve konuşmaktı. Olaydan sonra aileler çocuklarnı, ’’Sorma; konuşma,anlama. Yoksa hükümetin adamları gelir’’ diye korkuttular: Olay, 1971’de Afganistan’da gerçekleşti.’’
O günden bugüne değişen hiçbir şey yok. Kocaman bir zindan olan Afganistan, 2016’da da Asya’nın unutulmuş yüreği olmaya devam ediyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.