- 372 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MÜTAREKE YILLARI
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Mütareke şartlarının gereği olarak ordu dağıtılmaktadır. Savaştan kolunu bacağını yitirerek dönmüş,silahları ellerinden alınarak terhis edilmiş subaylar, kentlerin, kasabaların sokaklarına bırakılmıştır. İstanbul işgal altındadır. Anadolu, Ege’den, Urfa’ya, Antalya’dan Trabzon’a, parça parça işgal edilmektedir. Ordu’nun dağıtılmasına ve işgal güçlerine en küçük bir itirazda bulunan subaylar, aydınlar, hemen tutuklanıp Bekirağa Bölüğü’ne atılmaktadır.
İşgalcilerin içerideki işbirlikçileri savaştaki yenilginin ve yıkımın faturasını subaylara çıkarmaktadır. Osmanlı’nın belli başlı bütün şehir ve kasabalarında, işbirlikçiler tarafından yoğun bir subay düşmanlığı propagandası yürütülmektedir:
Bu yoğun propagandanın hedefi, savaşın yol açtığı yıkım ve sefalet içinde bunalmış halkı ordu ve subaylara karşı kışkırtmaktır. Çünkü ordu ve onun subay gücü, işgale ve işgalcilere karşı sonuç alıcı savaşı yürütecek biricik güçtür.
Tamamen işgal güçlerinin desteğiyle yürütülen bu yoğun propagandanın , başlangıçta halk üzerinde belli bir etkisi de olur. Kemal Tahir’in yazdığı Yorgun Savaşçı’da Teğmen Faruk acı acı bu etkiden yakınır:
’’Sokakta, kahvede, tramvayda üniformalıya nasıl baktıklarına dikkat ettiniz mi? Omuzlarımızın üstünde artık apolet değil, yenilginin suçunu taşıyoruz. Daha doğrusu hala yaşamakta oluşun suçunu...Cephede yakın bir arkadaş düştüğü zaman gelir bu duygu insanın içine...(...) Her ayıplayan bakış, aşağılayan söz, dayanma gücümüzün birazını alıp götürüyor.’’
Teğmen Faruk haklıdır, bir yandan işgal güçlerinin Mütareke şartlarını öne sürerek yaptığı dayatmalar, diğer yandan işbirlikçilerin yaptığı propagandayla alaylar, taburlar, bölükler kar gibi erimektedir. Firarlar almış başını gitmiştir.
Cehennem Yüzbaşı Cemil, İstanbul’da tutuklanmaktan zor kurtulup, kendini Bandırma’ya, Kutülammare’de birlikte savaştıkları Yüzbaşı Selahattin’in yanına atar. Düşmanın işbirlikçileri eliyle yürüttüğü o uğursuz propaganda orada da yapılmaktadır. Padişah ve İstanbul hükümeti’ne bağlı din adamları ve yerel idareciler, Rum ve Ermeni tüccarların ortakları, orada da açıktan ve yoğun bir subay, ordu düşmanlığı propagandası yürütmektedir.
Küçük Ağa romanında da Tarık Buğra, Osmanlıcı yanına rağmen, Akşehirde yürütülen propagandayı anlatır:
’’Kuvayı Milliyecilerin başını farmason ve ittihatçı subaylar çekmektedir. Bunlar meşru idareyi yıkmak isteyen komitacılardır. Müslümanların padişahının ve halifesinin düşmanıdırlar. Dinsiz imansızdırlar. Bunlar, Müslüman Anadolu’yu Bolşeviklere peşkeş çekecektir. Yunan ve İngiliz belasını başımıza bunlar sarmıştır. Padişah efendimiz onları ikna edip göndermeye çalışırken bu subaylar yine macera peşindedirler...’’
Mütareke yıllarından bir kesit anlatmaya çalıştım sizlere. Bütün bunların bir daha yaşanmaması için yapacağımız tek şey Mustafa Kemal’in izinde yürümek ve onun bize bıraktığı Cumhuriyete sahip çıkmaktır. 23 devriminin ışığı yolumuzu aydınlatıp bize yol gösterecektir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.