- 479 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNLERDEN ATA CANBOLAT
GÜNLERDEN ATA CANBOLAT
1976 yılı babam 33 yaşında oldukça modern giyimli ve çok zeki bir insandı. Lafı sözü dinlenir, mahalleli yaşı küçük olmasına rağmen kişiliği ve karakterinden dolayı ona oldukça saygı duyardı. Yalnız dedesinin hoca olması (Tibilli Hanifi Hoca Efendi) hasebiyle biz kız çocuklarının ilkokuldan sonra eğitim görmesini istemiyor gibiydi. "Okuyup da ne olacak günaha sokacak ortalarda dolaşmasın" diyordu. Zaten hep bu yüzden ilkokula da benim yaşımı büyülttüp göndermişti. 10 yaşında ilkokulu bitirdiğim gün "Şimdi artık mahalle hocasına gidip Kur-an okumayı öğreneceksin" dediler. Mahallenin bütün uşakları boynumuza bez bir çanta içinde "supara" dediğimiz Kur-an alfabesi ile Cahvar’ın fırınına varmadan ara sokakta bir evin bodrum katında eğitim aldık. Ben içlerinde sivrilip bir ay içinde Kur-an okumayı öğrenmiş ve hatim indirmiştim. Bana ödül olarak gelinlik diktirip yemekli mevlut töreni yapmışlardı.
Tatil bitip de arkadaşlarım ortaokula kayıt yaptırdıklarında ben de istedim okula gideyim. ’’Hayır okuyup ne olacaksın ’’ sözüyle karşılaşmış ve yıkılmıştım. Oysa teyzem okumuş ebe hemşire olmuştu. Dayımın kızı Kadriye abla öğretmen lisesi son sınıfta idi. Babam bana neden engel koyuyordu ki.
Çok ağladım çok yalvardım nihayet okula gitmeme razı oldular ama bir şartla. Okula gidip gelirken başını örteceksin. Zaten Kur-an okumaya gönderdiklerinden beri başım örtülü idi. Sokak kapısının önünü bile süpürürken baş açık çıkamazdık. Naci amcam ters ters bakar yüreğim ağzıma gelirdi. On yaş.... Neyin ne olduğunu bilemediğim hayatı zorlamaya başladığım yıllar..
Evimiz şehrin bir ucunda okul ise şehrin diğer ucunda idi. Üç kilometreye yakın yol yürürdük. Okul oldukça kalabalık ve o kadar kalabalık içinde biz üç beş kız çocuğu kapalı gidip geliyorduk okula. Okula girmeden baş örtümüzü çıkarır diğerlerinden farkımız kalmazdı.
Orta birinci sınıfta Türkçe derslerimize bir dönem Avni Keçik, bir dönem de Abdi Miçilli öğretmenlerimiz girmişlerdi. Oldukça donanımlı öğretmenlerdi. Orta ikinci sınıfa geldiğimizde ise diğerlerine göre oldukça genç espirili yerinde duramayan bir öğretmen geldi: ATA CANBOLAT. İnanılmaz derecede aktif bizlerle ilgilenen konuları öyle bir anlatış tarzı vardı ki! Hepimiz hayran hayran onu dinlerdik. Üstüne üstlük sınıf rehber öğretmenimiz olmuştu.
Evde babam bizimle sohbet edecek vakit bulamazdı ki gündüzleri Selam Pasajı üst katta Altın Makas diye kumaş mağazamız vardı orada vakti dolu dolu geçer gece eve geç gelirdi. Ben bir erkek öğretmenin bu kadar ilgili, bu kadar bizleri evlattan öte sevmeye çalıştığını gördükçe şaşırıyordum. Ben ilkokulu nasıl bitirebilmişim pek bir şey öğrenmeden nasıl mezun olmuşum diye düşünürdüm Ata öğretmenim ders anlatırken. O bir ummandı sanki. Bizi o ummanda yüzmeye zorlar ve kulaç atmayı öğretirdi bize. Dersin konusuna göre o role bürünür bazen Köroğlu, bazen Dadaloğlu, bazen Pir Sultan Abdal olur, deyişlerle şiirlerle değişik anlatımlarla bizi mest ederdi. Sınıf bir anda tiyatro sahnesine döner her birimiz birer oyuncu olurduk.
Kimse geri plânda kalmazdı. Bırakmazdı ki bizi kendi halimize.
Iki ay geçmeden veli toplantısı yapacağım. Velileriniz mutlaka gelecek ve her veli öğrencisi nerede oturuyorsa onun sırasına geçip oturacak. Sıralarınıza velilerinizi oturtturup siz gidin dedi.Babamı zar zor ikna edip sınıfıma götürdüm, oturduğum sırayı gösterip çıktım. Babam akşam eve gelince bir şey demedi.
Normal hayat devam ediyordu evde. Pazartesi okullar açılınca yollara düştük yine . Okula giderken mahalleden dört beş kız toplanıp birlikte gidiyorduk.
Evden tembihlerlerdi: Yollarda gülmeyin! Sağa sola bakınmayın! Bakın bize haberiniz çabuk gelir diye. Öyle başım yerde gider gelirdim. Derse girdiğimizde Ata öğretmenim memnundu halinden.
- Aferin tüm veliler eksiksiz geldi katkıda bulundular. Epey güzel geçti. Velilerinize ayrı ayrı detaylı bilgi verdim. Yalnız bir tek veli, ona kızının zeki olduğunu desteklerse güzel sonuçlar alacağını söylediğimde .... dedi durdu! O an gözlerime baktı. Yüzüm kıpkırmızı olmuş nerdeyse ağlayacaktım.
- O veli ayağa kalktı. Okuyup da ne olacak. Bizi cennete mi götürecek demez mi.
Anladım babam söylemişti bunu. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Belli etmemeye çalışıyordum.
Anlamıştı Ata öğretmenim hemen konuyu değiştirdi.
Sonra ders aralarında beni bir bahaneyle dışarı çağırıp konuşmaya başladı.
Evde ders çalışabiliyor musun? Kitapların tam mı?
Yok hep eksiktim. ilkokulda bile erkek kardeşlerimin dergi paraları yatırılır bana ödenmezdi. Neden mi ? "Kızlar okumasın günaha bizi sokmasın" diye. Onun için hep eksiktim ben. Hep eksik bırakıldım.
ATA öğretmenim beni keşfetmişti. Bana okul kütüphanesini açmıştı.
Tüm sınıfa: Hepiniz romanlar okuyacaksınız. Dünyayı öğrenin. Ayda en az bir kitap okuyun özet çıkarıp bana getirin derdi.
Canla başla seve seve koşardım oraya. Öğle araları ev uzak olduğu için gitmez okulda kalır romanlar okur ders kitaplarına bakardım. Victor Hugo’nun Sefiller isimli romanını okurken yaşadığım heyecanı satırlarıma öyle bir dökmüştüm ki; "aferin demişti aferin".
Gurur duymaya başlamıştım kendimle. Ben bir hiçtim. Evde annem okuma yazma bilmeyen kendi hâlinde evi çekip çevirmeye çalışan özverili bir anne idi. Derslerime yardım edemezdi. Tam tersi ben ona ev işlerinde çocuk bakımında destek olan bir yardımcı gibiydim.
İşte ismi gibi bize ata’lık yapan Ata öğretmenim yoluma ilk feneri tutup aydınlatan ve bu ışığı bir ömür sönmeden devam eden öğretmenim. İki yıl önce eşi sevgili öğretmenim Nuran Hanım’la birlikte Dinar’a yanıma uğrayıp, beni ziyaret eden öğretmenim seni bizler çok sevdik. Sen bizim babamız, öğretmenimiz, dostumuz ve
Ata’mız oldun. Yolumuzu hep aydınlattın!
Bizleri çağdaş birer birey olarak bilinçlendirdin. Senin açtığım yolda zor da olsa ilerleyebildim. Bir öğretmen olup senin ışığınla çevremi aydınlatabildim. En önemlisi de "kız çocuğu okuyup da ne olacak" zihniyetini çökerttim. Babam 39 yaşında kalp krizi geçirip aramızdan ayrıldığında dört elle hayata tutunup anneme, kardeşlerime destek olmanın mutluluğunu yaşadım. Sadece kendimin değil, annemin de maaşa bağlanmasını ve bir ömür rahat yaşamasını sağladım. Bu dünyadayken kız çocuklarının cenneti nasıl hazırladıklarını senin sayende herkese kanıtladım öğretmenim.
Seni hep sevdik ve hep seveceğiz!
Gönlümüzde yaşayacaksın. Rabbim senin de yolunu nurlarla aydınlatsın. Mekânın cennet olsun güzel insan, Ata Öğretmenim!
KARDELEN(Ayrıkotu)
09.01.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar