- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bayağı Atmaca
Kahverengi tüylerini usul, ince ve soğuk bir şekilde okşayan yıldız rüzgarı artık kışın bittiğini ve son soğuk esintilerin içinde olduklarını uğulduyordu dişi atmacaya...
Kanat çırpmalı, atlamalı, atılmalı, yükseklerden uçarak bir kartal bulup, karnına onlardan yumurtalar yerleştirttirtirmeliydi. Gel gelelim ki bir kartal kadar yüksekten uçacak kapasitesi yoktu. Uzun ve aerodinamik kuyruğu ise, daha büyük yırtıcı kuşların entelijansiyansının dikkatini çekmeye yetecek gibi değildi.
Ne yapmalı, ne etmeli, artık bu baharda gerçek bir yırtıcı erkek kuşa kendini ibikletmeli, ibikletirken indüklenmeli, indüklenirken de soyu bundan sonra daha büyük, daha yırtıcı, üstelik de uzun kuyruklu ve daha yırtıcı ya da daha yırtıcı ve daha uzun kuyruklu olmalıydı.
Ama hepsinden ve her şeyden önce, kendine bir av bulup karnını doyurmalı ve hayatta kalmalıydı. Bir köye doğru süzüldü. Belki bir kumru, bir tavşan ya da serçe, hiç olmazsa bir leş...
Karnı açken bile, aklı bir kartal bulup ibikletmek, ibikletirken de indüklenmekteydi. Zaten sadece bunun için hayatta kalmalıydı. Oysa Kartallar... Kartallar, yalnızca kendisi gibi ihtişamlı, özgür ruhlu, korkusuz, mükemmel görüş açılarına sahip dişi kartallarla çiftleşirdi. Olsundu. Kendisinin de uzun bir kuyruğu ve göğsünde hiç de fena olmayan 3 tane beyaz çizgisi vardı. Yüksekten uçmalıydı bundan sonraki yumurtalarından çıkan yavruları.
Sonunda bir köye yaklaştı. Beyazlık aradı gözleri. Tavşanlara bayılırdı. Kümelenmiş bir beyazlık gördü ama biraz uzaktı. O tarafa doğru lıpırdattı kanatlarını. Yaklaştı yaklaştı yaklaştı... Biraz daha yaklaşınca anladı ki gördüğü, bir kümesin etrafında çöplenen dört tavuk ve bir eril tavuktu...
Erillerden nefret ederdi. Tadlarından değil. Ahlaklarından. Kendisinin ahlakı, gökyüzünde bir tür trajedi olarak süzülen ahlakçılık karşıtı ahlaktı. Hele hele böyle uçamayan, kartal gibi ibikleyemeyen, ağır kanlı ve dinozor atalı, tepesindeki tüyleri dökülmüş, boş bakışlı, ibiği ise busburuşuk ve mor olan bir eril tavuk. İndükleyemeyecekse av olmalıydı! Oysa onun trajedisi başka idi, kendine dahi itiraf edemediği. Aşağıdaki dişi tavukların bile kendisini ibikleterek, ibiğini eskittiği bir eril tavuğu vardı oysa... Yalnızlık mı, atmacaların da harcı değildi elbet, Allah’a mahsustu... Bu güdüsünün bilincinde olmadan, sadece tesiri ile, dişi tavukların mutluluğuna bir gaga atmak amacıyla kümesin bahçesine doğru süzüldü...
Süzülürken, aklında yalnızca eril tavuğun boynunu koparacağı an ve kopardığı andaki tavukların "bıııııık bıııııık bıııııık" şeklindeki feveranları vardı... Bundan zevk aldı, zevk aldıkça öfkesi de arttı, öfkesi arttıkça da hızı arttı. Öfke... Oysa öfke, hata idi doğada. Av, soğuk kanlılıkla ve genelde soğuk mevsimlerde yapılmalıydı. Hızlandı hızlandı, bulunduğu irtifa git gide alçaldı. İrtifa alçaldıkça eril tavuk büyüdü, eril tavuğun boynu kalınlaştı, kanlandı. Kanın kokusu yaklaştı, kanın sıcaklığı yaklaştı, yaklaştı ve gözlerinde kan kırmızı şimşekler çakarken çakarken, o şimşek bir anda maviye döndü;
CIZZZZZZZZZZZZTTT!
Atmacalar, t3 direklerinin ne kadar da elektrikle yüklü olduğunu bilmezdi. Bu obur dişi atmaca da öğrenemedi; belki bir sonraki olasılıkta eril bir kartal olur, kim bilir?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.