- 479 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Üstümüzde Batı'nın Tozu
ediyoruz. İnsanların birbirine tahammülünün kalmadığı çağda sanki zoraki bir şekilde aynı havayı teneffüs ediyoruz. Günümüzü doldurup her günün sonunda takvimden bir güne daha çizik atıyoruz. Gündemde yeni olaylar vuku olurken biz kulağımızı kapatıp kendi yalnızlığımızın kuytusuna çekiliyoruz. Bu yalnızlığın yanına bir starbuck kahvesi almayı ihmal etmiyoruz. Başka bir kahve içsek tadı olmayacak gibi. Önce damağımızı batıya alıştırıyor sonra sırtımızı değil de yönümüzü batıya döndürüyoruz. Farkında değiliz artık onlar gibi oturuyor, onlar gibi kalkıyoruz. Lahmacuna iğreniyor, pizzaya imreniyoruz. Kurban bayramında akan kana üzülüyorken, hindiye geldi mi parmaklarımızı yiyoruz. Hediyeleşmek sünnet bunu biliyoruz. Ama özellikle yılbaşına denk getirmeyi seviyoruz. Artık mahremiyet ne bilmiyor her yaptığımızı teşhir ediyoruz. Evde ayakkabı ile dolaşmayı bile büyük medeniyet göstergesi sanıyoruz. Şöyle bir bakıyorum da batıdan daha çok batılaşıyoruz. kendi kültürümüzden uzak bir yerlerde battıkça batıyoruz. Sanki ruhu çekilmiş bir bedenin içine kabz olmuşuz gibi, sonra Şehir ruhsuz geliyor ardından insanlar. Tabiî ki içilen bir kahvenin tadıyla olmuyor bu olanlar. İzlediğin dizler boşa mı dönüyor sanıyorsunuz sabahtan akşama kadar. Dizilerde kimin eli kimin cebinde, bir zengin oğlan, kızlar hep peşinde. Yolda yere bakan gence yobaz laftasını yapıştırıyoruz. Sonra dersin neden üniversiteler böyle. Ama şuan görüyoruz ki içerisine girmekte olduğumuz batı kültürü o kadar da görkemli bir kültürü yansıtmıyor. Bir kanser hücresi gibi bizi günden güne çürütüyor fark etmiyoruz.
Bizim elimizin tersiyle ittiğimiz medeniyetimiz asırlar boyu kuşlara önem verip Kuş evi inşa etti. Hayvan ve ağaçlar için vakıflar kurdu. Binek hayvanlarına fazla yük yüklememek gibi düzenlemeleri içeren fetvalar okuttu. Bu konuda Fransız rahip Du Loir, ünlü seyahatnamesinde Osmanlı’daki gözlemlerini aktarmış ve hayvanlara karşı bu kadar özen gösterilmesini alaycı bir şekilde eleştirmiştir. Sen hayvan hakları denildiğin de ne diye yönünü batıya çeviriyorsun. Roma İmparatoru Iustinianus’un hazırladığı kanunlarda kadının statüsü akıl hastalarıyla bir tutulurken sen vakıf kurabilme gibi yetkinlikler veriyordun. Ne diyor Nuri Pakdil “Boynumuz ağrıdı batıya bakıp durmaktan! Üstelik batının mil çektiği gözlerle bakıyoruz batıya Niye? Neye baktığımızı bilmeden”
Hadi atalım şu tozu üstümüzden Nuri Pakdil ‘in sözüne sadece kulak değil, gönlümüzü verelim. Aslında ruhumuz bizden çok ötelerde değil. Şu üzerimizden batının tozunu silkeleyebilsek kendi özümüze doğru bir adım atabilsek aslında hüznünü taşıdığımız her şeyin keşfine çıkmış olacağız. Senin kültürün; İslamın ruhu ile inşa edilmiş, müziğinden edebiyatına, mimari yaşantına kadar uzanan ince nizam bu. Kul hakkına riayetten, hayvan haklarına kadar şehre nizamı veren yitirmekte olduğumuz İslamın ahlakıdır.
Sevgili kendim,
Artık gönlünün ipini nefsinin elinden al. Batının oyuncağı olma. Nefsinin dinine değil. Allahın dinine yönel. Kendine nizamı kendin ver.
Selam ve Dua ile..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.