- 582 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLU OLMAK İÇİN SEBEP Mİ ARIYORSUNUZ
MUTLU OLMAK İÇİN SEBEP Mİ ARIYORSUNUZ?
Kara kışın ortasında, kararmış havanın içinde, kara haberlerin arasında, kara kara düşüncelere dalmışken… Karamsarlığın tepemizden tırnağımıza kadar ele geçirdiği şu ortamda…
“Gönül penceremizin temizliği nispetinde” fark edebileceğimiz ve mutlu olmamız için o kadar çok sebebimiz var ki… Üzerine ciltler dolusu yazsak, saatlerce soluksuzca konuşsak, günlerce kafa yorsak saymakla bitiremeyeceğimiz kadar da çok…
Anamızdan “insan olarak” doğmak ile başlasak. Sebebini sorgulayamadığımız bir hikmetle; “Allah’ımızın muhatap aldığı” en önemli varlık olmamıza… Varoluşu ile yok oluşu arasında pek de ilişki kuramadığımız; bir hayvan veya bir böcek olarak yaratılmadığımıza… Canlanmasıyla solup gitmesi arasında pek de uzun zaman geçmeyen; bir canlıya yem olan, rüzgarla sağa sola savrulan bir ot parçası olarak yaratılmadığımıza…
Böyle de olur mu demeyin, mümkündür… Sabah aynaya baktığımızda; “insan olarak sabahladığımıza”… Çektiği ızdırapla; her gece sabahı iple çeken birisi olmadığımıza… Verdiği sıkıntılarla; “ölümü hasretle gözleyen” bir derdimizin olmamasına… “Yarı ölüm” dediğimiz uykudan; sabah sağ salim uyanıp, sevdiklerimize kavuşmamıza…
Buzlarla kaplı kutuplarda yaşamak zorunda olmadığımıza… Güzel niyetlerle bir araya gelmiş, yuva kurmuş, “bilindik bir anne ve babanın” evladı olduğumuza… Sebebi her ne olursa olsun; sokağa bırakılmadığımıza…
Ebatı, donanımı nasıl olursa olsun, kurulu bir çatının altında; “sevgisi ile ısıtan annemiz”, “kudreti ile yüreklendiren babamız”, “ara sıra didişsek de, varlığına kurban olduğumuz kardeşlerimizle” birlikte yaşadığımıza…
Her ne kadar unutulmaya terk etsek de; iyi günde, kötü günde yanı başımızda “varlıklarını hissedeceğimiz” akrabalarımızın bulunmasına… Kim ne derse desin; nadir de olsa, etrafımızda “iyilerin hala yaşıyor olmasına”… “Satırlara, nağmelere, sözlere hapsolsa da”; sahiden seven insanların gönüllere seslenmeye devam etmelerine…
Çıkarcılığın tavan yaptığı günümüzde; bize hasbi niyetlerle yaklaşan… Karşılığını biz aciz insanlardan değil de, “hazinelerinin hudutları belli olmayan Mevla’mızdan” bekleyenlerin hala yaşıyor olmasına… Vurgunun, talanın, devlet malını hunharca tüketmeye çalışanların, “layık olup olmadığına bakılmaksızın -nereden edinmişlerse- gizli güçlerini” kullananların kol gezdiği şu alemde… Hakkına razı olanların, elindekilerle yetinenlerin, “yükseklere tırmanmak için yanı başındakilerin yüreğine basmayanların” nefes alıp veriyor olmasına…
Aşırı dünya muhabbetinin; kaşları çatıklaştırdığı, alınları karıştırdığı, yüzleri çizgi çizgi ettiği; tüm bunların bir neticesi olan stresin, “ölüm yaşını önlere çektiği”, şu buğulu havada; güzellikleri gören, bunları fark ettirmeye çalışan, yaşayarak göstermeye uğraşan… Selin hızla bilinmezler sürüklediği insanların elinden tutmaya çalışan… “Yaratılanı sırf Yaratandan ötürü sevmeye” ve bunu; gönüllere nakşetmeye çalışanların “–karın doyurmasa da-hala bu işlere kafa yormalarına…” Sevinmek… Bunlarla mutlu olmak yeterli sebepler değil midir, ne dersiniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.