- 530 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alın Teri
Haziran sonları,güneş sanki yerdekilere kızmış gibi,yaktıkça yakıyor,toprağı kavuruyordu. Bir kişi elinde orak buğday biçiyordu,tarlaya doğru hızla gelen jeepin sesini duyunca doğruldu. Elinde ki desteyi yere bıraktı. Alnında boncuk boncuk biriken terleri sildi. Jeep tarlanın kenarında durdu. İçinden orta yaşlarda iyi giyimli biri indi.
-Kolay gelsin Hüseyin. Yanına geldim. Sana ihtiyacım var.
-Hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Size nasıl yardım edebilirim? Bunları söylerken el ele tutuşmuşlardı. Bir buğday destesi üzerine oturdular.
-Hüseyin dedi,yutkundu, ayakkabının topuğu ile toprağı kazdı. Belki duymuşsundur. Orman idaresi bu bölgedeki ağaçlara kesim kararı çıkarmış. Bu işi ben aldım. Adama ihtiyacım var. Onun için sana geldim.
-Hoş geldin Nihat ne yazık ki sana yardımcı olamam görüyorsun çok isim var. Daha ekini bitiremedim.
- Yalnız burası kalmış,sen burayı bir gece de bitirirsin,yengede biçer. Sen beni kırma. İki buçuk lira yevmiye veririm. Yalnız bir şartım var kimseye söylemeyeceksin. Diğerlerine bir buçuk lira veriyorum.Dedi. Cebinden pırıl pırıl beslira çıkardı. Bak dedi. Bunlar yeni çıktı. İki günlük yevmiyen. Yarın bekliyorum.
Elinde metal bir para ile kalmış ne diyeceğini bilememişti. Nihat jeepe doğru gidiyordu.
-Bir haftadan fazla çalışamam,bilgin olsun dedi.
Tamam der gibi jeepe binmesi ile uzaklaşması bir oldu.
Hüseyin elindeki beş liraya bakarken aslında iyi para diye düşündü. On gün çalışsa yirmibeş lira. Bir sene yeterdi ihtiyaçlara. Parayı gömleğin cebindeki mendile sardıktan sonra,daha bir hızla biçmeye başladı.
On iki gün bitmişti. Akşam olunca Nihat beyin yanına gitti. Nihat bey bir ağaç kütüğünün yanına oturmuştu.
- Şöyle Hüseyin dedi. Gidiyormusun?
-He gidiyom. Daha önce de söylemiştim,yarın gelmeyecem.
- Sağ ol hüseyin. Zaten burada ki işimizde bitti.
- Ödemeyi ne zaman yaparsınız?
-Şimdi yanımda yok. Pazara geldiğinde alırsın.
- Teşekkür ederim. Hayırlı akşamlar.
Aradan bir hafta geçti. Pazarda Nihatı gördü. Bir arkadaşı ile sohbet ediyorlardı. Selam verip yaklaştı. Nihat ona doğru eğildi, daha sonra dedi.
Hüseyin geri döndü. Sık boğaz etmenin anlamı yoktu. Kimin parası kimde kalmış ki diye düşündü. Geri döndü. Alacakları bir kaç şey vardı ama önemli değil,sonra alırım dedi. Evin yolunu tuttu.
Harman zamanı işler sıkı olur. İki hafta pazara gitmedi.
Hanımı evde tuz ve gaz yağı kalmadığını söyleyince. Gitmeye karar verdi. Gidecek Nihattan yirmi beş lirasını alacak. Gaz tuz şeker, eşi ne de elbişelik basma alacaktı.
İlk işi Nihat’ın evine uğradı.Hanımı Tozanlı deresinde çalıştığını ne zaman geleceğini bilmediğini söyledi. Umutları suya düşmüştü,eli boş eve döndü. Soran gözlerle bakan eşine kasabada yoktu diye bildi.
Bir sabah çorbanın tuzsuz olduğunu söylediğinde eşi önce susmuş,sonra "tuz küpünü yıkamıştım ama yetmemismi"diye sormuştu.
Acele ile bir kaç kaşık almış,sofradan kalkmıştı.
Acele ile ceketini giyip" Ben kasabaya gidiyorum. Buzağıların suyunu vermeyi unutma"dedi.
Kasabada Nihatı sordu. Çilehane denilen bir köyde çalıştığını öğrenince yola koyuldu. Yol uzun hava sıcaktı. Öğle üzeri köye vardı. Susamış acıkmıştı. Rasladığı birine Nihatı sordu. Üç gün önce oradan gittiğini. Tomara’da çalıştığını öğrenince dünyası basına yıkıldı. Onca yol gelmişti. Adam"yorulmuş gibisin. Az dinlen. Bir ayranımızı iç".diyince peşine takıldı. Bir evin avlusuna oturdular. Yoğur, bulgur pilavı,bazlama ekmeği ve taze soğan getirdiler. Güzelce karnını doyurunca,telekkür etti. O kadar yolu geldikten sonra geri dönmek olmazdı. Tomara’ya doğru yola koyuldu.
Tomara’ya vardığında güneş batmak üzere idi. Nihat’ı sordu. Köy odasında beklemesini akşam namazından sonra mutlaka oraya geleceğini söylediler. Beklemeye başladı. Yorulmuştu. Ayaklarını lastik ayakkabılar sıkmıştı.Bir köşeye oturup ayaklarını ovuşturmaya başlamıştı ki, Nihat kapı da gözüktü.
-Oo Hüseyin hayırdır? Hangi rüzgar attı seni buraya?
-Sana geldim. Biraz borcun vardı.
-Sen onca yolu yirmi beş lira için mi geldin. Ayıp yahu kaçmıyoruz ya. Kasabaya gelince verirdim.
-Nihat bey ihtiyacım vardı. Onun için.
- Eğer yirmi beş lira için buralara gelecek kadar düştü isen,bir ip alıp boynuna taksaydın. Niye yaşıyorsun ki? Al şunu şimdi yanımda bu kadar var. Kasabada veririm. On beş lira uzatıyordu. Alıp almamakta tereddüt ediyordu. Almazsa boş dönecekti. Onca yol. Çekercesine elinden aldı. Hızla lastiklerini giyinip yola düştü. Her taraf zifiri karanlıktı. Ormanlardan geçecekti. Derin bir ah çekti. Allah’im sen bilirsin. Senden başka sığınacak kimsem yok dedi. Karanlık vadilerden uçurumlardan nasıl geçti anlamadı. Sabahın ışıklarıyla eve döndü. Hanımı kapıda karşıladı. Göz kapakları şişmişti. Geç kalınca,korkmuş gece boyunca uyumamıştı.
Konuşmadılar. Hanımı yiyecek bir şeyler hazırlarken,Hüseyin divana uzanmıştı.
Pazar günü,tuz,şeker,gaz almak için kasabaya indiğinde,Nihat’ın arabayla uçurumdan yuvarlanıp olduğunu söylediler. İçi burguldü.Allah günahlarını affetsin dedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.