- 414 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Derd-i Derun Yazı-3
Derd-i Derun Yazı-3
Tarih-toplumsalın her daim en büyüklerden olan Türkler ve ülkeleri Türkiye ise, tüm Türk Dünyası’na yansıyacağını ileriki zamanlarda daha iyi görülüp, anlayacağımız bir küçülme psikozu içine sokulmuştur diyebiliyorum.
Burada aklıma -aslında büyük olmayanın-, zorlama ile nasıl "büyük" olacağı sorusu geliyor ?
Bu tür soruları ısrarla sürdürme gereği duyuyorum. Nereye kadardır bu tarih ve toplumsal yasa tanımaksızın "büyümek" diyebiliyorum ?
Buradaki zorbalığın.. “zorlayan” ve zor kullanmak anlamındaki genel bir ‘zor hali’ oluşturuculuğun altını da, ısrarla çizmek istiyorum.
Bu tür "zor" kavramını da onun, yani emperyal kapitalizmin kendi iç çelişkisi olarak yazabiliyorum.
Devamında yaptığım, zorbanın eylemsel “zorla”yanlığı gibi bir ayrımla, sözcükteki iki harfin yerlerini değiştirerek oynamak oluyor...
Zorla sözcüğünü önce ”zor-al"a ve sonra ”zor-al-ırsın"a ilerletiyorum.
İşin ırk psikolojisi ile ilintili bölümüne de hiç girmiyorum.
Darwin’den yola çıkarak “kadavra kaderdir” diyebiliyorum !
Bunu, canlılar dünyasının hayvanlar bölümü düzenine destek veyahut köstek amaçlada yazmıyorum.
Çünkü eni-sonu canlı canlıdır, insan da objektivitede ve çelişkileri görmekle vardır.
Konuya olan yaklaşımın Kant, Newton ve Copernicus’un yaptığı devrimci/bilimsel zihniyetteki gibi olmasını öneriyorum.
Tanrı’dan insana doğru evrilen ve devredilen ruhban merkezli bir yönetsellik ve askeri temsilcilik yetkisi yoktur, diyebiliyorum.
Bu, amacı son derece feodal ve sömürgeci bir düzeni sürdürme plandır.
Çok Darwinist" bir tarihçi yaklaşım olsa da amaçladığı, gayri ahlaki beklentilerle bilimden ayrıksılaşan şoven bir kurgubilimcillik arz-ı halidir !
Sömürge politiklerini hayvanlar alemindeki doğal eleminasyon ve sadece güçlünün ayakta kalacağı şeklindeki evrimci planla, insanlar dünyasına uygulmaktır şeklinde niteleyebiliyorum !
Dilimizde bolca var olan bu tür deyim ve atasözlerini Batı edebi bir yazın çeşiti olan “fabl” türüne benzemekten kurtarmak çabasıyla yazmaya çalışıyorum.
Özgünümüze daha yakışacak şekilde.. bize “ata et ve ite/uğursuza da ot !” şeklinde dayatılanı diyorum.
Bu çok büyük yanılgıdır..çünkü “her şey aslına döner”; biyolojik olarak ”başkalaşsa”da, savlıyorum.
Derd-i derun hatırlıyorum, Osmani söylemdir. Hemde bir halk türk(ü)süne ad olmuştur. İnanılmaz güzelliktedir!...
Bugünlerde tutturulmuş olan bir “derin ve paralel” lafını, “derun” değerli olanlarımız, yani derdimizin hası sayıyorum.
Bu derd-i derun değerleri de:
Türk, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti, Türkçe ve türk(ü)lerle, istiklal-i tam ve 1923 milli demokratik devrimi kavramlarıyla kristalize ederek, yoğunlaştırıyorum.
Ki, türk(ü)lerimiz ana dilimiz Türkçe’mizin yüce dağbaşlarından kaynayıp iç serinleten berrak sularına benzerler…
Umut doluyorum...
Derd-i derunumu da, içinde "Türk" geçen tüm kavramlarla anlamlandırarak, tanımlıyorum.
Varsın “derin”, "Ergenekon" veya başka söylemlerle başlayan göndermelerle anlamını kirletmeye ve kaydırmaya çalışsınlar...
Veya içini boşaltabileceklerini sansınlar.
Ya da bizatihi kendi “derun” ya da “derin”lerine baksınlar ki, orada gizli duran nedir?
Baksınlar ki:
Derunlarındaki Ref-i birunu göreceklerdir!
Derin derdimiz günümüz söylenişi, ”derd-i derun” şeklinde.. eski yazımla Türkçelendiriyorum.
Ne de olsa Osmani, cumhuri, avami, argonal asyatik, yöre ağız Türkçelerin hepsi bizimdir.
Yazımıza ilham kaynağı olan türk(ü) hakkında bilgi vererekte bitiyorum:
Kahramanmaraş yöresi Türkmenlerine aittir.
Hüseyin Turan veya Musa Eroğlu’dan dinlemenizi özellikle önerebiliyorum.
Ki, anlama “anlam” gelsin…
Adı ve sözleri : “Bin derdim var idi, bir daha oldu" şeklindedir.
Derd-i derunumuz; Atatürk ve " bilakaydüşart istiklal-i tam Türkiye Cumhuriyeti" bağlamında, içinde “Türk” lafzı geçen tüm kavramlarımızı bozmaya-kirletmeye çalışanlara isyandır...
Görsel foto: Turhan Selçuk Kuvva-i milliciler.
Göktürkmen
Ahmet Kutlu Ayyüce
Mayıs 2007-Ocak-2021