- 654 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Anne-Abla-Kardeş ve Eş
Annemin öldüğünde 80’li yılları yaşıyorduk. Ve annemin yaşadığı doğduğum topraklardan tam 1400 km uzak bir yurt köşesindeydim. Haberi alınca hemen yollara düştüm. Yetişemedim cenazesine! Ölümün üzerinden üç koca gün gelmiş annemi toprağa vermişlerdi!
Köye vardığımda güneş çoktan batmış kapkaranlık bir gece başlamıştı. Eve girdim. Babamlar bir masanın etrafına dizilmiş yemek yiyorlardı. Masada annemin yeri boştu! Tanımsız bir gariplik sardı tüm bünyemi. Çocuklar gibi hıçkırarak ağladım. Ağladım uzun süre!.. Aradan yıllar geçti. O anı anımsadığımda kalbim sıkışır gözlerim yaşarır hala. Köy yerinde hastahane, doktor olmadığı bir yerde büyüdüm. Hasta olduğum zaman annemin başucumda bekleyişini. Gözlerinden ruhumu saran sımsıcak bakışlarını hiç unutamam!..
Anne sevgisini anlatmaya kelimeler yetmez. En usta anlatıcılar bile aciz kalır bu yolda… Klasik olacak lakin söylemeliyim. Yaşamı sürdüren en büyük değerdir anneler. Canından can, kanından kan vererek karınlarında taşır, bin bir acılarla doğurur ve büyütürler bizleri.
Sadece süt vermek mi? Temizlik ve beslenmemiz… İlk öğretmenlerimizdir anneler. Sesleri, heceleme ve konuşmayı öğretirler. Kültür değerlerimizi; eğriyi-doğruyu belletenlerdir. Onun için ki, “Anne hakkı ödenmez… Anne gibi yar…” olmaz...
Anne sevgisi, anne hakkı üzerinde kutsal kitaplar ve peygamberler, din büyükleri hep olumlu yaklaşmışlardır. Kutsal kitabımızdan annelerle ilgili bazı ayetleri görelim:
“Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılmasıda 2 sene içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana babana şükret dönüş banadır diye nasihat verdik. (Lokman Suresi Ayet,14)
Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında yaşlılık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama, onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi 23-24)
Allah’a ibadet edin ve o’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. (Nisa Suresi/ 36)”
Peygamberimizin de bu konudaki şu hadisi ilginçtir. Bir sahabe sorar peygamberimize, “en çok kimi seveyim?” “ Annenin sev.” Soru tekrarlanır, “Daha kimi seveyim?” Cevap aynıdır, “Anneni sev.” Üçüncü kez yine, “ Anneni sev.” cevabını alan sahabe aynı soruyu dördüncü kez sorduğunda Hz. Muhammed, “Babanı sev” der. Veda hutbesinde de peygamberimiz veciz sözlerle kadınlarla ilgili ne kadar hoş, takdire değer sözler söylemiştir:
“Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.”
Bu sözleri şöyle okuyorum. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır ve bu haklar eşittir. Erkekler kadınlardan üstündür diye konuya yaklaşmak peygamber görüşüne de terstir ve yanlıştır.
Kadınlarımıza Atatürk’ün verdiği değer; O’nun şu veciz sözleriyle anlam bulmuştur:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, “Ben Türk Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim diyemez.”
“Ey Türk Kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Annelerimizin yanında abla ve kırk kardeşlerimiz de yarınların anne adaylarıdır. Eşimiz ise çocuklarımızın annesi, yaşamı birlikte paylaştığımız evimizin biricik el üstünde tutulmaya layık bireyidir. Yaşamımızın neşe kaynağı bu değerlere önem vermek yadsınamaz bir insanlık görevidir.
Kutsal kitaplar, büyüklerimiz kadınlara gereken önemi vermeyi ve erkeklerin kadınlardan üstün olmadığını belirtiyor. Ya uygulama nasıl? İşte zurnanın zırt dediği yer burası! Kadınlara karşı hele de son yıllarda gösterilen vahşet niye? Ülkemizde maalesef giderek artan biçimde kadın cinayetleri işleniyor! Kangren oldu bu sorun! Acil çare bulmalıyız. Bu bağlamda tüm erkekler suçluyuz! Soruna çözüm üretmedikçe bu suçun ağırlığı altında vicdan azabından kurtulmamız olası değildir. Çözüm yolları nedir dersek:
Önce, anaokullarından başlayarak, ülkemizde zorunlu eğitim süresi olan 12 yıl, bilimsel müfredatlar uygulanarak karma eğitimle eksiksiz uygulanmalıdır. Genç kuşaklara, bilimin ışığında insan haklarına saygılı kadın-erkek eşitliğini önceleyerek yetiştirilmesinin yolları açılmalıdır. Hayatın her alanında kadınlarımız istihdam edebilerek ekonomik ve sosyal bağımsızlıkları sağlanmalıdır. Siyasilerimiz partilerinin tüm teşkilatlarında kadın erkek kotasını %50 olarak eşit tutmalıdırlar… Kısa vadede de covid-19 mücadelesinde halkın aydınlatmak için sıkça yapılan, maske-mesafe –hijyen… Benzeri yayınlarla kadın cinayetlerinin insanlık suçu olduğu gerçeği toplumun her katmanına anlatmak gerekir.
Evet, erkekler fizik olarak güçlüdür kadınlardan. Lakin kadın annedir, kadın duygudur, kadın sevgidir, sevgilidir! Kadın evi çekip çevirendir… Azıcık vicdan muhasebesi yaparsak kadınlarımıza borçlu çıkarız. Konunun böyle bir vicdanı boyutu olduğu gibi onları üzdüğümüz, yaşama haklarını yetesiye savunmadığımız için Allah’ın affetmediği kul hakkı sorumluluğumuzun olduğu da olayın bir başka boyutu. Konunun o boyutunu da hatırlamak gerek…
YORUMLAR
hocam çok şey oluyor hayat boyu ve kim ise gücü geçen olan illa ki mazluma ve kadına ve çocuğa oluyor
duyarlı yüreğinize teşekkür ederim
baskı ve bilinçsiz insanlar ve amacının ne olduğu belli olmayan kimse artık...
insan ne için yaşar?
şerefi ve haysiyeti ve onuru ve namusu için
kimliksiz gölgeler zavallı yaratıklar zulümle beslenen
sözcüklerim kırılgan ruhum bıkkın ve acılar büyüdükçe büyüyor
sonsuz saygımla
İBRAHİM YILMAZ
İyi Geceler Yılmaz Hocam!
Yine kariyerinizle doğru orantılı, ders ya da kıssadan hisse çıkartılacak bir anıyla buluşturdunuz okuyucunuz.
Hem Annenizle ilgili göz yaşartan anınız, hem de ayetlerle beslenen, kadına bakış
çok manidardı.
Daha öncede zannedersem yazmıştım. Kuran'ı 7 kez "eksiği var abartısı yok" anlayarak okudum.
Siyasi ilam ve de cemaat ve tarikat üçlüsünün kadına bakış açısı, hiç bir yerde yazmıyor.
Ne yazık ki paraya tapanlar "Anamız bacımız, eşimiz kızımız, halamız teyzemize" bir başka mahluk gözüyle bakıyor.
Ellerinden gelse, hala daha kızgın kuma gömecekler. Lafı çok uzatırsam, yorum da çığırından çıkacak.
Değerli hocam makale anlamlıydı. yazan yürek ve kalemi kutlarım. Bu arada yeni yılınızı da tebrik edeyim. Anne Babanızın Mekanı Cennet olsun.
Hani Müslüman Yılbaşı kutlamaz diyorlar ya, Onu diyen Müslümansa, gerisini siz zaten çözdünüz Hocam.
Saygılarımla.
,
İBRAHİM YILMAZ
Yazımı daha da anlamlandıran düzeyli yorumunuza teşekkür ederim.
ne diyeyim azıcık vicdan, anlayış sahibi olsa insanımızda hayvani fiziksel gücünü kullanıp kadınlarımıza kötülük yapmaz. hele öldürmek, ne kadar acı!
Ha bu işte kadını 2. sınıf, eksik gören anlayışın da kadınlarımızın uğradığı haksılıkta rölü büyük.
Necati Bey, naçizane ben de Kur'an-ı Kerim-i meal ve tefsir okudum çokça. hadisler okudum ciltlerce. İslâm tarihi okudum. Muaviye ile başladı dinimizi kişisel çıkarlara uygun yorumlamaya. Hz. Ali'nin öldürülmesi ve Kelbela'da katledildi Kur'an'daki İslâm bilirsiniz. Bu arada belirteyim tırnak arasında. Hanifi Meshebi benim meshebim.lakin İmamı Azam Ebu hanife hem Emeviler, hen de Abbasiler'den işkence görmüştür.
hani yazmıştım bir yazıda Finler liderleri Sleman önderliğinde tek vücut olup bilimin ışığında ülkelerini dünyanın en kalkınmış uygar ülkeleri yaptılar. Bizde Atatürk'ün başlattığı, K. Enstitüleri ile devam eden aydınlanmanın önü kesildi. Durum bu.
Sizin aydınlatıcı yazılarınızı görmek en büyük dileğim bu mecrada.
selam ve saygılarımla...
Necati Kavlak
Yoruma cevabınızda "Hanifi Meshebi benim meshebim" demişsiniz! Aslına bakarsanız bir zamanlar bende kendimi bir yere bağlı hissetmek istiyordum ki sorana sanki "Hanifi Mezhep var mı varmış gibi bende hanifi'yim diye cevap veriyordum. Sonra inceledim ve
17 Eylül 2018'de "Mezhep var mı?" başlığıyla "İstiyorum ki bugün içine sıkıştığım şu kozayı deleyim. Kozayla birlikte; kaynar kazana düşüp pişmekten kurtulayım.
Hatta kelebek olup uçayım, kır çiçekleri arasında kanat çırpayım.
İsterseniz sizde eşlik edin!
Edin ki, uçsuz bucaksız vadilerde, dağ eteklerinde kır çiçekleri arasında hep birlikte uçalım.
Ne dersiniz?
diye başlayan makale yazdım ve makale Edebiyat Defterinde de mevcut!. Aslında Mezhep denen oluşumun, Hz Ali ile Muaviye arasındaki Halifelikle başladığını orta okul öğrencisiyken okuduğum bir kitaptan öğrenmiştim. Araştırınca emin oldum ki mezhepler, dinin sulandırılmasıdır.
Yazıyı okuyacağınızı değerlendirdiğim için daha detaya girmedim. Hassas bir konu olduğu için değişik yorumlar ve cevaplarda içeriyor.
Saygılarımla.