- 597 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
674 – ZAMANE KIZI
Onur BİLGE
“Zamane Kızı,
Amerikan gençliği tatminsizlikten berbat bir halde… Uzak doğu felsefelerinin tesirinde… Budizm’e merak sarmışlar. Yollarını şaşırmışlar! Çiçek çocukları diyorlar kendilerine. Şehirlerden kırlara, evlerden sokaklara kaçıyorlar. Serseri bir hayatları var. Sultanahmet’te kümelenmişler. Oralarda aylak aylak dolaşıp, sokaklarda yatıp kalkıyorlar. Kimin eli kimin cebinde, belli değil!
Bizim İstanbullu gençleri de etkilemişler. Bitli Turistler deniyor onlara. Üstleri başları dökülüyor! Sabun su yüzü görmüyorlar. Esrar içmek ve sevişmekten başka bir şey bilmiyorlar.
Hippiler, Antalyalı gençleri zehirleyemediler. Ailelere isyan, okuldan kaçma ve kendi aralarında eğlenmeler biraz arttı. Hatıra ve anket defterlerine daha çok çiçek çizmeye başladılar. Sevgili edinmeye özendiler. Esrar, gençlere kadar inmedi. Sigara kullanımında değişiklik olmadı. En az bir kere denemeyen kalmamıştır.
Amerikan filmleri başta olmak üzere bütün filmlerdeki oyuncular özendire özendire içmeye, dumanını havalı havalı üflemeye devam ettikleri sürece, toplumun onlardan etkilenmeyeceğini sanmıyorum. İşin garibi, ben de pipo içiyorum. Tütüne para yetiremediğim zamanlar Birinci içiyorum. Hem bunu çocukların yanında yapmaktan zerre kadar çekinmiyorum. Çünkü anneleri babaları dahil, hemen hemen herkes içiyor. Ancak bunun kötü bir alışkanlık olduğunu, bir kere bile denememelerini tembih ediyorum.
Yine böyle doldurmuşum pipomu, çekip çekip dumanını yukarıya savuruyorum… Zaten öyle kaliteli tütün alacak kadar para ayıramıyorum. Benimkisi harcıâlem… En ucuzundan… Piponun içi, soba borusunun, bacanın içi gibi kokuyor zaten… O kokuya kötü tütünün kokusu da eklenince haliyle odanın içini ağır bir is ve kurum kokusu kaplıyor.
Yine böyle hem pipo tüttürüp hem nasihat çekerken Sıtkı dayanamadı: “Gerek yok, Sırdaş! İçmiş kadar oluyoruz zaten sayende. Kapı pencere de kapalı… Duman altı oluyoruz.” dedi. Haluk da tamamladı: “Tütüncü develeri gibi istifade ediyoruz. İyi kafa yapıyor!” Necdet hiç konuşmazdı aslında. Onun da ağzı açıldı: “İyice tütsüleniyoruz. Nazar göz isabet etmez!” diye yan yan güldü.
Haksız da değillerdi yani. Sigara içmeyenler için tahammül edilecek bir durum değil! İçmek kadar zararlı… Piponun dumanı da vapur dumanı gibi çıkar. “Tamam ulan tamam!..” dedim. “Soba mı yakıyoruz sanki! Açın kapıyı pencereyi!” Hemen kalktı Haluk, ikisini de açtı. Bundan sonra her yeri açmadan içmemeye karar verdim.
Beatles yılları… Beatles’lar, dört kişilik kâküllü Oğlan Çocukları Grubu… İngiltere’den başlayıp, dünyayı kasıp kavurmaktalar… I Want to Hold Your Hand, A Hard Day’s Night... Let It Be, Yellow Submarine gibi unutulmaz parçalarıyla dillerdeler…
Bu yıllara imza atan şarkıcıların en ünlüsü Elvis Presley… Her konseri olay oluyor! Gazete, dergi ve mecmualarda, o prenslere yakışır kıyafetleriyle boy boy resimleri çıkıyor. Çok da yakışıklı! Kızlar için ideal sevgili tipi… Erkekli kızlı bir şarkı söyleme ve gitar çalma salgınıdır başladı.
Beatlesler kâküllü saç modelleriyle genç erkekleri etkilediler, başları okul idaresiyle belada… Portakal, elinde makasla gezmeye başlamış, Antalya Lisesi’nde. Saçı uzun olanların kafalarına dalıyormuş. Oradan bir tutam, buradan bir tutam kesip, kırkık koyun gibi bırakıyormuş ortaya… O günü arkadaşlarının alaylarına, kızların kıs kıs gülmelerine katlanarak geçirdikten sonra doğru sıfır numaraya vurdurmaya…
Bir taraftan da mini etek modası çıktı. Mutaassıp kesim ayağa kalktı! Gençler düşüncelerini ifade etmek için ayaklanmaya başladılar. Mini etekli kızların bacaklarına asit atanlar dahi oldu.
Eskiden belden büzgülü veya pilili, kloş ya da daire kloş entariler vardı. Daire kloş olanlar, rüzgârlı havalarda kadınların başlarına geçebiliyordu. Çok dikkatli giyilmesi gerekiyordu. Sonra çuval elbiseler moda oldu. Bazıları bellerine kemer takarak giymeyi tercih ettiler. Antalya için kemersiz, hava alanlar daha uygundu. Bunlarda yanlarda dıştan iki cep olurdu. Sonra vücuda sımsıkı oturan, dar, klasik denen elbiseler moda oldu. Yetmezmiş gibi bir de mini etek gelince üstüne tuz biber ekilmiş oldu.
Mirella Metyu da kısa ve kâküllü saç modeliyle yeni yetişen kızlarca taklit edilmeye başlandı. Saçını kestiren doğru Foto Fenni’ye gidip bir haftalık fotoğraf çektiriyor. Vesikalıkları da arkadaşlarına dağıtıyorlar. Anket defterlerine, hatıra defterlerine yapıştırıyorlar.
Şehrin İlk bayan kuaförü Hasan Çalış… İkincisi Hasan Karasaç ve hanımı Hacer Karasaç… Yanlarında yetiştirdikleri kızlarıyla beraber çalıştıkları halde saç kesmeye yetişemez olmuşlar. Makas kullanmaktan mı yoruldular, usandılar mı nedendir, duyduğuma göre saç kesiminde jilet ve ustura kullanmaya başlamışlar.
Cina modası var. Kızların kadınların saçları neredeyse erkek saçı kadar kısa, ense tamamen açık, kulakların önünde zülüf gibi birer tutam saç bırakılıyor. Ona cina diyorlar.
Yoksulların aktörü, dram oyuncusu Yılmaz Güney… Garibanların temsilcisi Sadri Alışık… Çok seviliyor. Turist Ömer tiplemesiyle kitlelerin gönüllerini fethetmiş durumda… Turist Ömer ve Ofsayt Osman seri filmleriyle zirveye ulaştı.
Türk erkeği modeli Ayhan Işık… En yakışıklı aktör kabul ediliyor. Erkekler onun gibi saç kestiriyor, aynı şekilde bıyık bırakıyor. Belgin Doruk’la oynadığı Küçük Hanım serisi çok ilgi görüyor.
Genç kızlar, genç kadınlar film yıldızlarının hayatlarını mecmualardan takip ediyor, onlara özeniyorlar. “Filan artistin yirmi çift ayakkabısı, otuz tane elbisesi varmış.” gibi söylentiler dolaşıyordu. Bir gün radyoda Öztürk Serengil konuştu. Bütün kadınları kızları şu sözlerle ikaz etti: “Hanımlar! “Şu artistin şu kadar elbisesi, ayakkabısı, çantası varmış. Şu kadar serveti varmış!” derlerse inanmayın! Yalan bunlar! Kanmayın! Herkes çalışmasının karşılığını bile alamıyor çoğu zaman!”
Evlerini şarkıcı ya da artist olmak için terk edenler, yanlış yollara sapanlar olabiliyordu. Gazetelerde sık sık bu tür haberler okuyor, söylentiler duyuyorduk.
Teoman Alpay, Batı Müziği ile Türk Müziği arasında harika eserler veriyor. Radyoda çalınan en güzel ve en yeni şarkılar onun bestesi… Nasıl Geçti Habersiz, Kaçamazsın, Samanyolu, Buruk Acı, Kıskanırım Seni Ben, Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar, Kadın, At Kadehi Elinden, Mavi Gözlü Sarışın Kız, Tahta Masa, Laleler Her Yıl Açar, Buruk Acı, Sarmaşık Gülleri Kalbimi Kıra Kıra, Sevmekten Kim Usanır gibi eserleri dillerden düşmeyen şarkılar… Fransız Larouse Ansiklopedisi’nde Türk besteci olarak yer almış.
Samanyolu da onun bestesi... Hastalanıp hastaneye yatmasını fırsat bilen Metin Bükey onu kendi bestesiymiş gibi piyasaya sürmüş. Eserin Teoman Alpay’a ait olduğu mahkemece tespit edilmiş.
1960’lar acı başladı, çok şeyi değiştirdi ama aşk hep aynı şekilde sabit kaldı. Aşk, ezeli kederimiz... Acıya alışığız biz. Çünkü aşktan geliyoruz. Bu acıklı şarkılarda hayat buluyoruz.
Aşkın ne olduğu sorulacak olursa, ağı ile eş değerlidir aşk. Başkaları nasıl tanımlar bilemem. Benim için tam karşılığıdır zehir. Tesiri ve seyri biraz farklıdır yalnızca… Zehir öldürür, aşk süründürür. O zaman hangisi daha güçlüdür? Hemen öldüren mi, yıllarca can çekiştiren, süründüren mi?
Her şeye rağmen aşk, yeryüzünün en güzel duygusudur. O kadar kuvvetlidir ki tesiri, intihar ve cinayet sebebi bile olmuştur. Sevme yeteneğine sahip olan herkese musallat olan ağır bir illettir. Uzaktan yakından herkesi alakadar eder. Kimisi kendi içinde halleder, kimisi baş koyar yoluna, kimisi güya muradına erer. Güya diyorum. Çünkü aşkın sonudur vuslat. O andan itibaren gidişatı tersine döner. Nihayetinde mutlaka bir takım çıkar çekişmelerine kurban olmak zorundadır.
Kimse yakasına yapışacak değil ya kimsenin! Kimsenin kimseyi zorlamaya hakkı yok! Ne dünyada ne de ukbada… Hakkı yok hesap sormaya. Kimse kimseye “Gel de bana âşık ol!” demedi ya! O zaman kim kimden hesap soracak!
Aşk mı zehirden çıkmış, zehir mi aşktan? Cehennem azabı gibi bir azap, baştan sona… Aşkın etrafında dönüp duruyor dünya. Dünyanın göbeğinde aşk, cehennem halinde… Yanar dağlar bile dayanamıyor! Öyle bir an geliyor ki patlayıveriyor! Laf değil, lav püskürüyor!
Hayatımı yönlendiren de mahveden de o! Beni kendi çapımda şair eden de o! Benden daha iyi bilen var mı nasıl olduğunu, nelere mal olduğunu? Evvelini sonunu… Yüksekliğini, enini boyunu,...
Bunca yazılmış çizilmiş, tarif edilememiş. Yüreğimizi harekete geçiren bir anlam…
Bu mini etek modası da erkeklerin gözlerini harekete geçiren bir olay… Genç kadınlar kızlar, çocuklar hemen uymuşlar. Erkeklerin bakışlarından rahatsız oldukça “Baksınlar! Eşek gözden ne bahar alır!” diyorlar. Kahvelerin önünden geçemiyorlar. Bir sürü erkek… Biri laf atmazsa biri atıyor. Tartışmalar, hadiseler çıkıyor.
Pantolon modası da başlamış durumda… Tunik diye bir şey icat etmişler. Dizlere kadar bir yelek türü… İyi ki üstlerine onu giyiyorlar da aç gözlü bakışlardan kendilerini koruyorlar. İstanbul olsa kolayca kaldırır da buralar böyle şeyleri kaldıramıyor.
Sen de onlar gibisin Zamane Kızı! Sana da söz geçmiyor! Sen de bildiğini işliyorsun, ben de… Bu yönden birbirimize ne kadar da benziyoruz!
Vapur Bacası”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 674
YORUMLAR
Amerikan filmleri ile özenti yaratmak toplumu bozmak için var. özellikle TV dışında denetimsiz "netflix" üzerinden izlenen film ve diziler madde kullanımı cinsellik terör ne varsa öğretip özendiriyor.
Eşi tütün içenler empati yapıyorlar mı? Eşinin kül tablası veya soba bacası gibi kokmasına nasıl tahammül ediyorlar....
Zehir öldürür, aşk süründürür...
Aşk mı zehirden çıkmış, zehir mi aşktan? ..... Ben bilmem aşık olur geçerim. Saygılar...