- 301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AKLIN YOLU :AYDINLANMA
Howard Selsam insanların tanrıya ve dine bağlanmalarının sebeplerini şu sözlerle anlatıyor:
’’İnsan yığınları için hayat genellikle mutlu geçmemiştir. Yoksulluk , güvensizlik ve sıkıntı insanlığın çoğu için geçerli olmuştur. İnsanlar çok şey istemiş, az şeye ulaşmıştır. Doğum ve mezar arasındaki kısa süre içinde sürekli zahmet ve acı çekmenin ne değeri olabilir? İnsanlar herhalde bunun için dünyaya gelmediler! Bu nedenle bu dünyanın , daha iyi bir başka dünya, bir cennet için deneme ve hazırlık aşaması olduğunu düşlediler. Bu dünyanın şiddetli eksikliğini duyduğu şeylerin cennette bulunduğu düşü yaratıldı. Çölde yaşayan müslüman için Kuran’da, keyifli bir gölgelik ve akan dereleriyle bir cennet anlatılır.Amerikalı kızılderili için bir sürü avlanacak avı olan ve düşman bulunmayan bir mutlu avlanma alanı anlatılır.
Güç ve tutumlu bir yaşam süren yoksul kişi, kendi emeğinin meyvelerini israf eden kötü kişilerin bu dünyanın tüm iyi şeylerinden yararlandığını görmektedir. Yeryüzünde adalet yoktur! Günahkarların, sömürenlerin yeryüzündeki kısa mutluluklarından dolayı acı çekecekleri ve burada çok acı çekmiş olanların orada ödüllendirileceği başka bir yaşam kesinlikle olmalıdır.
Asıl sorun, bu inanç sistemlerinin egemen duruma gelip düşsel bir cennete girebilme adına gericileşip ezilen ve sömürülen insanların dünyayı ve toplumu algılamaları önünde set oluşturması, egemen sınıfların çıkarlarını gözetmesi, insan aklı ve bilincinin önünü tıkamasıdır. Aydınlanma kavramı ve felsefesi burada önem kazanmaktadır, çünkü çağın anlamını kavraması için insan aklı ve düşüncesinin önündeki metafizik perdelerin yırtılması buna bağlıdır. İnsanların tanrılara inanmaları ve dinlere eğilim göstermeleri bir süreçse eğer, aydınlanmaya yönelmeleri, dinsel inanışlar ve boş inançlar karşısında akılcılığı benimsemeleri veya dinsel inançları reddetmeleri de bir süreçtir. Çünkü aydınlama,’’arayan, soran ve hesaplaşan aklın ürünüdür. Aklın egemen olmadığı yerde hurafeler ve boş inaçlar egemendir. Ortaçağ’a karanlıklar çağı denilmesi bundandır. Ortaçağ kültürü dinsel bi,r kültürdür. Dinsel nitelik her şeyin belirleyicisidir.Bilim, sanat ve insanın kendisi bu kültürün ürünüdür. İnsanın insan olarak değeri diye bi,r sorun yoktur. Bu anlayışta insan, tanrının kuludur;tanrının yönettiği ve ne olacağı önceden bildiği bir yaratıktır.
İnsan iman etmek ve kayıtsız koşulsuz inanmak zorundadır. Akıl ve mantık bu inanış sistemine ve onu akıl ölçülerine vurmaya başladıkça şeytana uymakta ve değersizleşmektedir. Akıl ve mantık, bu inanış sistemine ve gökten indiği söylenen tanrı kelamına bağlanmak için vardır. Bilimsel çalışma ve tespitler dinsel inanca ters düşmemek, onu doğrulamak koşuluyla yaşam alanı bulabilir ancak.
’’16.yüzyılda, insanda kan dolaşımının nasıl olduğunu bulmak için bir kadavraya otopsi yapan Servetus, bu eyleminden dolayı diri diri yakılırken, böceklerle haşerelerin öküz pisliklerinden, farelerin ise Nil ırmağının çamurlarından oluştuğunu söyleyenler el üstünde tutuluyordu.’’
Aydınlanma, insan aklı ve bilincinin özgürce düşünce üretmesi temelinde ona değer verilmesini ifade ettiği halde, dinsel inanışlar, önceden saptandığı söylenen kurallara kayıtsız koşulsuz teslimiyet içerir. Din-bilim çatışmasının temelinde bu vardır. Bu çatışma, aklın devreye girmesinin zorunlu sonucudur. ’’İlim Çin’de de olsa gidin, bulun!’’ telkinini örnek göstererek, din ile bilimin çelişmediğini kanıtlamaya çalışmak fazlaca bir şey ifade etmiyor. Çünkü buradaki’’ilim’’sözcüğünden dinsel bilgi kastedilmektedir. Din ile hangi bilim çelişmez?İçeriğini dinsel boş inançların oluşturduğu ’’ilim’’ tabii. Tıpkı ’’Marifetname’’ adlı kitapta olduğu gibi.
’’Tanrı, evreni bir anda yaratabilecek güçte olduğu halde, altı günde yaratmıştır. Yaratmanın pazardan başlayıp cuma günü tamamlanması, kullarına, her iş ve hareketlerinde sabırlı ve temkinli olmalarını, acele etmemelerini bildirmek içindir. Tanrı, dünya gökünün altında, ona bitişik bir deniz yaratmıştır. Tanrı, güneş, ay ve yıldızları kendi nurundan yaratmıştır. Bunlar adı geçen denizin içinde balık gibi yüzerler. Bu denizin içinde, 360 ilikli, elmastan bir araba yaratılmıştır.Güneşi de onun üstüne yerleştirip her iliğini tutmak için bir melek atamıştır. Ta ki güneşi arabasıyla o denizde doğudan batıya çekip götürsünler.’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.