- 344 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İsim koyma geleneği nereden geliyor
Ad kişinin niteliğine ilişkin bir bilgi içerdiğinden, olası düşmanlarca bilinmesi sakıncalı durumlar yaratabilir. Çünkü birine büyü yapabilmenin kapılarından biri adını bilmektir.
Hamasiyat edebiyatında, filmlerde duyulan “Yiğidim, adını bağışlar mısın?” sorusu, kabaca ün salma, tanınıp tanınmama konusu değil, kendi hakkında önemli bir bilginin yabancı biri tarafından öğrenilmek istenmesinin hoş karşılanmayabileceğinden kaynaklanmaktadır.
Dursun, Durmuş, Satı, Satılmış, Hediye, Ömür, Yaşar gibi adlar çocuk ölümlerine karşı tedbir olarak konulan adlardır. Bebekleri ölen aileler, bu adları tercih ederek, ad büyüsü yapmaktadırlar. ‘Satmak’ kökünden türetilen adlarda, bebeğe musallat olan kötü ruhları, bebeğin o aileye ait olmadığına, başkasına satıldığına inandırarak kandırma hilesi yatmaktadır.
Bazı yörelerde bebek, ‘satıldığı’ yeni anasının eteklerinin altından geçirilip yakasından çıkartılarak satma işlemi, gerçekte doğurma işlemi yapılmaktadır.
Eski Türkler de aynı yöntemi uygulayarak kötü ruhları bebeklerin değersizliğine inandırıp kaçırtmak için çocuklarına İtalmas, İtboku, Çoçkabay (domuzbay) gibi adlar koymuşlardır.
Ad büyüsünün bir cephesi de istenmeyen çocukların doğmasını engellemek için konulan Yeter, Döne, Kafiye, Soner, Sonay gibi adlardır.
Erkek evlat isteyip de kızı olan aileler ise bu arzularının gerçekleşmesini kızlarına koydukları adlara bağlarlar. Yeter, Döne, Songül gibi adlar bu amaca da hizmet ettiği gibi Orta Asya ve Anadolu’da Ulbolsun, Turterim, Tamamgül, Gelsinbay ve Kıbrıs’ta kullanılan, aslı Arapça ‘inci gibi’ anlamına gelen Dürriyye olmasına rağmen Türkçe ‘dur’dan geldiği sanılan Duriye bu adlardandır.
Dünyanın en yaygın adları Tevrat’tan alınan, üç dinin de benimsediği adlardır. İbrahim, İsmail gibi...
II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük akımının kuvvetlenmesinden sonra çocuklara Cengiz, Attila gibi adlar koymanın veya Türkçüler arasında böyle adlar-mahlaslar almanın yaygınlaşması üzerine, dönemin tanınmış İslamcılarından ve sonranın felsefe hocası Babanzade Ahmet Naim, bu pagan adlara ateş püskürmüş, Yani, Hristo adlarının bizler için daha tanıdık ve makul olduğunu yazmıştı.
Avrupa’da da Hıristiyan dünyasına ait olmayan pagan adlar yaygındır. Tanınmış bazı Avrupalı adlarının anlamlan şöyledir:
Gerald: mızrak taşıyan
Bert: parlak, aydınlık, gösterişli
Albert: onurla aydınlanan
Robert (Rupert, Ruprecht): ünle aydınlanan
Herbert: orduyu aydınlatan, ordunun ışığı
Lambert: ülkeyi aydınlatan
Bertram, Bertrand: parlak karga
Bernard: ayı gibi kuvvetli
Eberhard: yabandomuzu gibi kuvvetli
Adolph: soylu kurt
Rudolph: ünlü kurt
Louis, Lewis, Ludwig, Luigi, Lagos: cesur savaşçı
Ursula: dişi ayı
Germence Theo- (halk, insanlar) örneğin Theodoric: insanlar arasında güçlü olan Yunanca Theos (Tanrı), örneğin Theodore, Dorothea: Hüdaverdi
Germence Ed- (zenginlik), örneğin Edward: zenginlikleri bekleyen
Eski Yunanlılar atı çok sevdikleri için hippo,yani at’la başlayan adlar almışlardı; en ünlüleri Hippokrates olmak üzere, Hipparkhos, Hippias, Hippodamos, Hipponaks tarihe geçen at adlılardır. Aristophanes’in Bulutlar oyununda kahramanın oğlu at merakıyla babasını borca sokmuş olduğu gibi, annesi de oğluna, zenginler gibi atlı ad takmak istemiştir.
Romalılarda ise erkek önadlarının sayısı çok azdır; hemen hemen tamamı Aulus, Gaius, Decimus, Lucius, Marcus, Numerius, Publius, Sextus, Servius, Titus, Tiberius gibi yaklaşık yirmi addan ibarettir. Bu ön adların ardına soyun adı (nomen gentile) , baba adı ve kabile (tribunus)adı eklenirdi.
Örneğin: M. Iunius L. f. ( = Ludi filius) Stellatina’nın anlamı, lunia soyundan Lucius’un oğlu Stellatina kabilesine mensup Marcus’tu.
İÖ 3. yüzyılın başından itibaren kabile adı yerine cognomen yani aile adı kullanılmaya başlandı. Örneğin G. Julius Caesar’ın anlamı Julia soyunun Caesar kolundan Gaius’tur.
Romalı kadınların ise genellikle önadları yoktur, yalnızca aile adını kullanmışlar, bazen önadlarını aile adlarının sonuna eklemişlerdir. Ailede birden fazla kız çocuğu varsa onları sırayla Birinci (Prima), ikinci (Secunda), Üçüncü (Tertia) vb. diye adlandırıyorlardı. Kadınlar çoğu zaman evlendikten sonra da kocalarının değil, babalarının aile adını taşıyorlardı.
Asya Türklerinde eski geleneğin devamı olarak, doğum gününde yaşanan olaylara göre, örneğin düşman o gün yenildiyse Yağıbasan, konuk geldiyse Konukkeldi, aş verildiyse Aşbergen gibi adlar veya obanın kurulduğu yere göre Uralbay, Idilbay gibi adlar konulmaktadır.
Anadolu’da Arif, Arife, Bayram, Cumali, Recep, Şaban, Ramazan, Bahar, Seher, Hilal, Mevlut, Miraç, Kadir, Kadriye gibi doğum gününü belirleyen adlar yaygındır.
Ad koyma hakkı aile büyüklerinden bebeğin anne babasına geçtikçe, geleneğin yerini kişisel tercihlerin alacağı düşüncesiyle ve büyü ve din döneminden sonra milliyetçilik döneminin başlamasıyla ‘milli-hamasî’ adlar hakkında bilgi vermek üzere Türk adları sözlükleri basılmıştır.
Besim Atalay’ın 1935 yılında yazdığı kitaba göre, çocuklara konulabilecek tarihi Türk büyükleri adlarından bazıları şunlardır: Yarbalak, Yabaneri, Yaramış, Yancuklu, Yavaş, Yatman, Yamuç, Yumdede, Yılancı, Yorunç, Yağmurcu, Yusunut vb.
Saatli Maarif Takvimi’nin yıllar süren “bugün doğacak çocuğa ad” köşesine bazı yörelerimizde başvurulması gerekmez. Çünkü, çoğunluğu yörenin saygın yatırlarından kaynaklanan adlarla çocuklara örneğin Sivas’ta Ahmet Turan, Elazığ’da Hıdır, Antep ve Maraş’ta (Ukkaşe ra. dan türetilen) Ökkeş, Maraş’ta Zülküf, Diyarbakır’da Zülküf ve türevleriyle ( Şeyh Musa’ dan türetilen) Şehmuz, Tunceli’de Veysel, Besni’de Vakkas adları konulmaktadır.
Trabzon’da 1990’lardan itibaren Temel adının artık konulmaz olmasına karşın, aslında bu yörenin klasik adı İlyas’tır. Çocuğu olmayan kadınların yatırlara adakta bulunmaları yaygın bir gelenek olduğundan, yerel yatırlardan alınan adlar çok fazladır.
1908 II. Meşrutiyet ilanının “Enverler, Niyaziler” marşlarına konu olmuş kahramanlarının adlarının o yıl doğan çocuklara yaygın olarak konulduğu bilinmektedir. Arnavutluk devrim önderi Enver Hoca ile Kıbrıs doğumlu bilim adamı Niyazi Berkes’in adlan ün kazanmış örneklerindendir. 1960 İhtilali’nden sonra Hürriyet ve Adalet, 70’lerden sonra Deniz, Ulaş adları yaygınlaşmış, 80 ’lerin ilk yarısında Merve, ikinci yarısında Berk, 90 ’larda Can takılı adlar moda olmuştur.
Ülkemizde çocuğa konulan adın devlet katınca milli ananeye uygun olması ve kamu düzenini bozmaması gerektiği için bazı adlar yargı konusu olmaktaysa da, büyük şehirlerdeki son moda, anne ve baba adlarının heceleriyle oluşturulan adların takılmasıdır.
Ad koyma geleneklerinde önemsenmeyen konulardan biri de -han ve -men, -man ekiyle biten adların dilbilgisi kuralı gereği erkek olması gerektiğidir. Örneğin Azeri devriminin önderlerinden Neriman Nerimanov erkektir ve adı kurala uygundur (Neriman da zaten pehlivan demektir).
Arapçada -et’le biten adların dişil olmasına karşın Türkiye’de bu kural da önemsenmemekte, erkeklere dişil sözcükler ad olarak takılmaktadır.
Türkiye’de büyüklere adlarıyla seslenilmemesi, akraba olmayanlara da adlarının peşine ağabey, amca, teyze takılarak hitap edilmesi görgü gereğidir. Küçüklerin büyüklere adlarıyla seslenememeleri adın büyüsel güç taşıdığı inanışıyla ilgili olmalıdır.
Gelinlerin, kocalarının akrabalarına adlarıyla hitap edememesi âdeti bu inanışın ne kadar güçlü olabileceğini örnekleyecektir. Örneğin Trabzon’da gelin, kayınbabası izin vermedikçe onun yanında konuşamaz. Yaşlandıkça bu izin alınabilmektedir ama adını ağzına alabilmesi mümkün değildir.
Bu tabunun ne kadar güçlü olduğu, Kazakistan’da kayınbabasının adı Mehmet olan gelinlerin kelime-i şahadet getirirken “Lâilâheillallah beybabam adlı Resullullah” demelerinden anlaşılmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.