- 430 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
MUHİDDİN NALBANTOĞLU'NUN ARDINDAN
M. NİHAT MALKOÇ
İnsanlık olarak büyük bir imtihandan geçiyoruz. "Herkes diken üstünde yaşıyor " dersek yeridir. Bu çağın son büyük illeti koronavirüs, insanları birer birer koparıyor dünyadan. Gün geçmiyor ki tanıdık bir sima ayrılmasın aramızdan. Şimdi de araştırmacı-yazar Muhiddin Nalbantoğlu’nun Covid-19’dan hayatını kaybettiğine dair haber aldık. Yeniçağ gazetesi yazarı Muhiddin Nalbantoğlu, 14 Aralık’ta koronavirüs şüphesi ile hastaneye kaldırılmış, durumunun ağırlaşmasının ardından da entübe edilmişti.
Yeni yıla bir gün kala, 30 Aralık 2020 tarihinde 85 yaşında aramızdan ayrılan araştırmacı-yazar ve gazeteci Muhiddin Nalbantoğlu, Gümüşhaneli on çocuklu kalabalık bir ailenin son ferdi olarak 1935’te Trabzon’un Akçaabat ilçesine bağlı Akçaköy’de doğmuş, İkinci Dünya Savaşı yıllarında önce Eskişehir’e, altı yaşlarındayken de ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etmiştir. Eskişehir’de başladığı ilkokul tahsilini İstanbul’da Davut Paşa İlkokulunda devam ettirmiştir. Ardından Gelenbevî Ortaokulunu ve Pertevniyal Lisesini bitirmişti. Fakat ortaokul ve liseyi dışarıdan okumuştu. Sonra da İstanbul Üniversitesi, Basın- Yayın Yüksek Okulu’na kaydolmuş, burada üç yıl okuduktan sonra Demokrat Parti İstanbul İl Teşkilatı’nın gençlik kollarında görev almıştır. Yine o yıllarda Tercüman ve Akşam gazetelerinin kültür ve sanat sayfalarının düzenlenmesinde etkin rol oynamıştır. Ardından da 1960 askerî ihtilalinde siyasî olaylardan dolayı tutuklanmıştır. Toptaşı Cezaevi’nde, merhum İhsan Sabri Çağlayangil ile aynı koğuşta uzun süre birlikte kalmıştır.
Muhiddin Nalbantoğlu, hayatını idame ettirebilmek için bir süre mücellit ve kitapçı olarak çalıştı. Ardından Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçti. Daha sonra kitap işine tekrar geri döndü. Ak Yayınları’nı (1961-1964) yönetti. Uğur Kitapevi’ni ve Muhit Yayınları’nı kurdu. Arkın Kitapevi’nde, Remzi Yayınevi’nde ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nda çalıştı.
Siyasî duruşunu hiçbir zaman değiştirmeyen ve gizlemeyen Muhittin Nalbantoğlu, 14 Ekim 1973’te yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisi’nden İstanbul adayı olduysa da seçilemedi. Fakat hayatı boyunca ısrarla hep aynı çizgide yaşadı.
Muhiddin Nalbantoğlu, edebiyat incelemeleri ve bibliyografya çalışmaları ile tanınmıştı. Öykü, şiir, eleştiri, bibliyografya, biyografi ve tarih üzerine yazıları İstanbul, Yelpaze, Düşünen Adam, Sanat Dünyası, Kalem, Hareket, Millî Hareket, Tercüman, Gençliğin Sesi, Anadolu, Ülkücü Öğretmen, Bilgi, Düşün, Millî Ziraat ve Ekonomi dergi ve gazeteleri başta olmak üzere pek çok yayın organında yer aldı. Sakarya’da yayımlanan günlük Yenidoğu gazetesinin iki yıl başyazarlığını yaptı ve kültür sanat sayfasını hazırladı. Uzun yıllar boyunca Türkiye, Tercüman ve Yeniçağ gazetelerinde, başta tarih olmak üzere, çeşitli konularda yazılar yazdı. Kitaplara aşk derecesinde bağlı olan Nalbantoğlu, çok zengin bir kişisel kütüphaneye ve arşive sahipti. Öyle ki kitaplarının sayısı 150 binin üzerindeydi.
Merhum Muhiddin Nalbantoğlu, ömrünü Babıali’de geçirmiş usta bir kalem erbabıydı. Onun Babıali’ye girişi ta çocukluğuna dayanır. O, ilkokul dördüncü sınıfın yaz tatilinde Türkiye Yayınevi’nde çalışmış, ilkokulu bitirdikten sonra da aynı yayınevinde çalışmaya devam etmişti. 1945-46’dan 1964’e kadar Türkiye Yayınevi, İnkılap Kitabevi ve Remzi Kitabevi’nde çalışmıştı. 1964 yılında ise Babıali’de Uğur Kitabevi’ni kurmuştu.
Merhum Muhiddin Nalbantoğlu; ömrü boyunca yazmış, bildiklerini geniş kitlelerle paylaşmıştı. Onun aklımızda kalan eserleri arasında şunları sayabiliriz: "İstiklâl Marşımızın Tarihi (1964), Kurtuluş Savaşının Kahraman Çocukları (öykü antolojisi, 1972), Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı (1981), İnmeyen Bayrak (1981), Vatan Şiirleri (1984), Alparslan Türkeş ile Tarihi Konuşmalar (1986), Yüz Seçme Piyes (1988), Yahudilerin Nazi Avı (2004)."
Milliyetçi ve maneviyatçı bir yazar olan Muhiddin Nalbantoğlu, unuttuğumuz değerleri bize ısrarla hatırlatandı. Çünkü o eskimez eski değerlerimiz bizi asırlarca bir arada tutmaktaydı. Nalbantoğlu dünü bugünde yaşa(t)maya çalışan velut bir kalemdi aynı zamanda. Birçok alanda kalem oynatan Nalbantoğlu, onca eser içinde bir de roman yazmıştı. Edebî kaygılarla yazılmayan bu romanında bizi Türk’ün şeref levhalarıyla dolu tarihe götürmüştü. "Akdeniz Fatihleri" onun 2004 yılında yayımladığı 544 sayfalık devasa bir romandı. Tarihî içerikli bu kıymetli romanı Hamle Yayınları, 2004 yılında okurla buluşturmuştu. Söz konusu kitabın kapağında şunlar yazmaktadır: "Türk deniz tabiyesi, Preveze’de, Cerber’de olduğu gibi hep hilâl şeklindedir. Buna akrep pençesi de denir. Avı, hilâlin üzerine doğru çektikten sonra hilâlin uçlarını kavuşturup kaçacak bir delik bırakmayarak, bir kedinin fare ile oynaması gibi hasımları ile gönül eğlendirmek levendlerimizin geleneğidir. İspanyollar akıllarını başlarına toplamaya fırsat bulamadan koca filo darmadağın oldu. Kemal Reis, Valensiya Limanı’ndan çıkarken, yedeğinde yedi tane İspanyol kadırgası vardı."
Bize tarih şuuru kazandıran Muhiddin Nalbantoğlu’na Allah’tan rahmet diliyorum.