- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
UZAĞIZ... UZAK!
Siz, radikal dinci…
Biz, demokrat solcu…
Siz, hilafet yanlısı
Biz, cumhuriyet.
Siz, sultancı.
Biz, halkçı.
Siz, şeriat dersiniz.
Biz, lâiklik.
Siz, ‘ümmet’ olmak istersiniz.
Biz, ‘millet’.
Siz, Necip Fazıl, Fethi Gemuhluoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel okursunuz.
Biz, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin, Sebahattin Ali, Bedri Rahmi, Ahmet Arif, Che Guvara.
Siz, iki dönüm tarla bırakan dedenize şükreder, koca bir ülke bırakan Atamıza küfredersiniz.
Yetmez, ölüsüne, heykeline saldırır, Osmanlı’yı yıkan dersiniz.
Biz, Osmanlıyı yıkan yobaz-cehalettir, hala bu ülkede namaz kılınıyorsa Atatürk sayesindedir der; O’na olan sevgimizi sonsuza kadar yüreğimizde taşırız.
Siz, Yunan’ı İzmir’de, İngiliz’i İstanbul’da, Fransız’ı Maraş’ta, İtalyan’ı Hatay’da törenle karşılayan, Kubilay ı Menemende asan bir neslin torunlarısınız. Bizse, işgale karşı çıkanların…
Siz, yıkılmış bir imparatorluğun… Biz yeni doğmuş bir cumhuriyetin çocuklarıyız...
Sizile uzağız… uzak!
Sizile o kadar uzağız ki, aramızdaki mesafeleri ölçmek imkânsız.
Siz, çamurdan yaratıldığınız efsanesine inanır; Kendinizde çamurlaşma hakkı bulursunuz.
Biz, Evrime inanır, evrimin günümüzde de her an süregeldiğini bilir, istesek te maymunlaşamayız.
Siz, ‘imtihan’ dersiniz
Biz, ‘kollektif bilinç’
Sizin Kâbeniz Mekke’ de.
Bizim Kâbemiz, İnsan kalbinde. İnsana giden yolun kendisinde.
Siz, yaptığınız iyilikleri; Cennet vaadiyle, sevap kazanmak adına, bir karşılık beklentisiyle yapar, kötülükten cehennem korkusuyla kaçarsınız.
Biz, sevap kazanalım da cennete girelim veya günah işlemeyelim de cehenneme gitmeyelim düşüncesi taşımadan, vicdan ve merhamet duygularıyla yaparız yapacaklarımızı…
Size göre; sevabın bedeli, ödül. Günahın bedeli ceza…
Bizim iyi ya da kötü olmamız için cennet ödülüne ve cehennem korkaklığına ihtiyacımız yok. Cennet de, cehennem de içimizde. Ölçümüz; Bilinç, mantık, vicdan ve ahlak.
(Einstaine ın şu sözünü hatırlatmak da fayda var; “Bir insanın ahlaki davranışları; anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; dini dayatmalara gerek yoktur. Ölümden sonra ceza korkusu ve ödül iştahıyla hareket eden kişi zavallıdır.")
Siz, kendi dininizden olmayanı, ibadeti benzemeyeni, ritüelleri uymayanı, kâfirlikle suçlar, kabir azabıyla, cehennem ateşiyle korkutur, fırsat bulduğunuzda Allah ü Ekber nidalarıyla kellesini kesersiniz.
Bizim kabir azabı, cehennem ateşi gibi korkularımız yok. Bir canlıyı diğerinden üstün tutan dinimiz hiç olmadı. Ahmet Arif’in dediği gibi; Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğimiz…
Sizle Yaratıcı söylemlerimiz de farklı;
Siz, Allah adına konuşur, Allah şöyle der…, Allah böyle der… diyerek, kendi kafanızda şekillendirdiğiniz, insani duyguları olan (kızan, öfkelenen, bed dua eden, ödül ve ceza sistemi olan) bir Allaha inanırsınız. O da yetmez onunla yatar, onunla kalkar, onunla aldatır, onunla sömürürsünüz.
Üstelik, cennetteki yasak meyveyi yediği için, yarattığı ilk insanları cennetinden kovan Allah’ınızın kandil gecelerinde tüm günahlarınızı affedeceğine inanır, anlamadığınız bir dil ile dualar edersiniz. Hikmetinden sual sormaz/soramazsınız.
Biz, biat etmez, insanların kafasında yarattığı Tanrı’ya değil, insanları yaratan Tanrıya inanırız. Gerisini inanılacak gibi bulmayız. Başkalarının doğrusu, bizim yanlışımız olabileceği için ve Tanrı’nın her hikmetine vereceği, bir cevabı mutlaka vardır düşüncesiyle sorgular, araştırır, öğreniriz.
Bizim düşüncemizde; Her şey enerji ve titreşimden ibaret. Tanrı kozmik, okuyabilirsen kitabı evren, doğa ve canlı…
Sizle mantığımız da, düşünce yapılarımız da, paylaşımlarımız da farklı;
Sizin namus anlayışınız; Kadın bedenine endeksli, kendinizle baş başa kaldığınızda son bulur.
Bizim namusumuz; Verdiğimiz sözler, düşünce ve ideallerimiz. Toplum içinde uluorta başlar.
Siz, kutlu doğum haftalarını, kandil ve cuma günlerini kutlar, Arapça dualar paylaşır, etliye sütlüye karışmadan, elinizi taşın altına koymadan, insan hakları ihlallerine ses çıkartmadan, kedi gibi s.çıp üstünü kapayarak yaşarsınız. Aydınlanmaktan öyle korkutulmuşsunuz ki, mum ışığından bile tedirginsiniz! Dünyada sizi ilgilendirmeyen ‘acı’ o kadar çok ki, kaç nesil sonra barışırız bilemeyiz…
Biz, farkındayız insanın, insanlığın bunalımlarının. Farkındayız haksızın, hukuksuzun, hırsızın, dönen dolapların, oynanan oyunların. Ellerimiz altında taşın. Sanatsal, siyasal, felsefe içerikli paylaşımlarımız eleştirel…
Biz karşının insanıyız. Kutsallarınız kutsalımız değil. Biz ayakkabılarınızın içindeki taşız. ‘Kelamımız size yük. Yankısızlığınız bize dert.’
Sizle farkımız ne yazsak bitmez.
Sizle farkımız yaz yaz tükenmez…
Sizle aramızdaki mesafe, ölçülebilir en uzak mesafe…
Sizle, aynı gökyüzünün altında, aynı coğrafyada her yakınlıktan uzağız, uzak…
Böyle uzayıp gider aramızdaki mesafe. Uzun lafın kısası; Sizin kırıp geçtiğinize, biz gönül deriz…
“Tapınaklara baktım, kiliseye, camilere baktım ama ilahi olanı ben gönlümün içinde buldum.” der RUMİ…
Anlayacağınız;
Biz savaşlara inat, nefrete inat, ölüme inat, pas tutmuş kalplerinize inat, harf harf-hece hece sevgiden bahsedeceğiz. Kararttığınız her güne inat güneşli şiirler yazacağız. Ağlattığınız her yüreği güldüreceğiz.
“Biz, Frida Kahlo’nun dediği gibi; “ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan, dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanız. Biz hala şiir okuyanlardanız.”
Hüseyin Çelikten
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.