BUNLAR VAR YA BUNLAR!
BUNLAR VAR YA BUNLAR!....
Koy un çay bahçesinin ortasından geçen yürüyüş yolu otopark mı oldu?
Tatilcinin otosu, gözünün önünde ve gölgede olmalı. Otonun D vitaminine gereksinimi mi var? Yolda yürüyen iki ayaklı yaratıklar yılan gibi bir öteye bir beriye kıvrılsın, eğilsin bükülsün yürüsün. Spor için;
İşte olanak.
O’nun umurunda mı?
Bir zamanlar, milletin anasını sevdiğini açık açık herkese duyurarak söyleyeni boşuna mı alkışladıydı?
Sahipli köy şimdi olmuş sahipsiz mahalle.
Muhtarın yetkileri elinden alınmış, olmuş bankamatikçi.
"Ben artık masa başı muhtarıyım. Benden; yaplı istemde bulunmayın. Sizin isteminizi ilgili yerlere iletmektir işim," diyor.
Güvenlik güçlerinin radarı olduğunu da saklıyor. Sözünü etmiyor. Ağlanıp duruyor. Kendi kendine. Anlayan kim?
Alışılmış ya!...
" Muhtarım, şurada şu yok.
Muhtarım, buraya bunu yap!
Muhtarım, şurada şunu yapıyorlar.
................."
İstemlerine karşın yılın üç ayını mahallinde geçirenlere kendini anlattığını sanıyor. Ya da anlatma çabasında, şimdilik.
Mahal, büyük ve küçük belediyelerin etki alanında. Hangi iş hangisinin görev alanında, hizmet alıcıları aldırış etmezler.
Onlar: "yapılsın da" dan yanalar. Haklı olarak... Ödediği vergilerinin karşılığını alma beklentisindeler...
Muhtar, önceliğini büyük belediyeden yana koyduğunu söz arasında sezdirme çabası içinde. Küçüğünün; "yapmak istediklerine engel olduğu" söylemi ile kendini ele veriyor. Bilerek bilmeyerek. İsteyerek istemeyerek. Duyan, dinleyen için karanlık amma kendisi için aydınlık...
Belediyelerin kolları uzun... İsteseler yetişirler. Kirletilenleri temizlemeye gözle görülenleri. Koy’un, kirliliğine "bilinçli bilinçsiz katkısı olanlar" seslerini çıkarmaz, yerli mahalle sakinleriyle beraberdirler. Muhtarın ardında olduklarının imini verirler. "Çöpler alınmıyor haykırışı ile"...
Çığlık atmasını biliyor kirleticiler de, sınırlı kapsamlı atık kabına; yer kaplayıcı atıklarının hacımını küçülterek atmada, akıl kullanımından uzaklar nedense!
Koyda, ara sıra da olsa jandarma otomobili, bazen sesli bazen sessiz gösterir kendini. Muhtarın çay içim yeri (beachs) önünde.
Büyük küçük belediye zabıtası çok az aralıklarla uğrar muhtarın çay dinlencesine. Aralarındaki "şut atma çalışmasından" yoruldukça.... Uğraş alan kavgasını aşamadılar mı acaba? Ne de olsa büyük, olaya hakim gözüküyor. Yine de...
Bahçe ortasında gölgelik ve kilit taşlı alan üzerinde park etmiş taşıtın sağından solundan, ayaklarını yukarı kaldırıp, indirip geçiyorsun akışının doğrultusunu, hızını değiştirerek.
Bisikletli kendine başka yol bulsun. Oflaya!....Puflaya!...
Memleket sahipsiz...
Vatandaş hizmetkâra muhtaç.
Ah!... Yetkili, etkili muhtarlık olsaydı da sen burada park ederek yolu işgal edebilir miydin?
A!...
O da ne!...
Yürüyüş bandının sonuna yakın. Yol kesik.
Rahatını seven, otosunun bagajında taşıdığı ve kredi kartını cırtlatıp AVM’ den aldığı kırılan masasını, sandalyesini yola yerleştirmiş. Geçmiş mangal başına!...
Sarımsağı bol sucuğu evirip çevirip masaya atıyor. Masa etrafındakilerin önüne, sırayla. Arada bir de iri bir dilimi ağzına... Yutunca da gerinerek, yüksek sesle;
"Gaaark" layıp, el, kol sallayıp kesip, atıp, tutuyor, olmalı. Başı kel, omuzları kıllı, obez mi obez görünümlü...
"İşgal ettiği alandan biri geçer mi? Burası yol. Geçiş, yaya ve bisikletlinin hakkı mı?" Düşünme yetisini kendinden savuşturmuş "insan" görünümlü.
O şimdi bayram tatilinde. Kredi kartı mahkumu. Yorgunluk giderme hakkını kullanmakta..
"Karşıdan biri geliyor. Üstüne üstüne... Tatil yapıldığını, ikindi aparatı tüketildiğini, keyif yapıldığını görmüyor mu ne? Yoksa âmâ mı?" Aklından geçirirken. Gözleri oldukça açıldı.
Gelen!... Yanlarından kumsala sapıp, geçiyor. Geçerken de;
"İtfaiye, polis, can kurtarıcı sireninden birini edinmek gerek" yarı duyulsun duyulmasın ikilemli söylemini, duyunca:
Tepesi attı!..."Bayramın ikindi keyfinde söylenecek söz mü? Üsteliye kadınların olduğu yerde," diye patladı.
"Bayram sizin!...Bizim değil sanki!..." yanıtı; eğreti sandalyesinde sallanarak, göz parlatması, gerinişi ile kendini göstermeye yöneliş devinimsel görüntü iletimi. Yoldan geçene mi, yanında kilerine mi?
Yanındakilerin, "dokunma, işine bak!... sesleri arasında" yolcu yola çıkarak uzaklaştı. Kilometreyi tamamlamaya.
Dönüşte yanlarından geçerken sözlü tahriki duymadan geçilmez. Başka geçenek yok. Kulaklık takmanın dışında.
"Bunlar yok mu bunlar? Hep böyledirler."
Yürüyenin duymasına yönelik takılış mı? Yanındakilere efeliğini gösteriş mi?
"Neymişsek?... Geri dönüp, bakmadan, tekrar kumsala saparak, yoluna kıvrım vererek, yanlarından geçerken; " İte bulaşacağına çalı dolaş " derdi ninem iç sesi ile yola çıkıp, nenesiyle geçen yıllar içinde, ardına bakmadan, atılan lafları duymadan yürüdü...
Demek ki, "her istenilenin yapılışı ile bayram yapılır"...
Özgürlük var ya!...
Modaya uyup, iyot soluma hakkını kullanıyor.
Başkalarının hakkı akılının ucundan geçmez.
Kıllı sırt, göğüs vitrinde...
Kadınlar zemheri ayazında.... Siyah gözlük altında gözler....
Küslerin, dargınların barıştığı gün olan bayram günün de kavga, gösteriş, hakkını kendine var ederek "insanlığı" ötelemek ....
"Acaba o yürüse; gaaark layan ben olsaydım...
Davranışı ne olurdu? 10.06.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.