- 367 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Abdülhamid Han'ın halli gününde aşure dağıtılır mı?
Biz ehl-i sünnet ve’l-cemaatiz. Peygamberlerden başkasının ’günahsızlığına/hatasızlığına’ iman etmeyiz. Şiadan farkımız: Âl-i Beyt için olsun bu hükmü deldirmeyiz. ’Masum imam’a inanmayız. Sahabeye tân etmeyiz. Ömer b. Abdülaziz rahmetullahi aleyhin veciz ifadesiyle: Elimizin bulaştırılmamasına şükrederek dillerimizi kanlarına bulaştırmayız. Bu yüzden "Yezit’e lanet caizdir!" desek de şia gibi âdete/ibadete dönüştürmeyiz. Kerbela’nın yıldönümlerinde toplanıp "Ah Hüseyin ah!" deyu zincirlerle dövünmeyiz. Ona iddiasında destek vermemişlere, hatta eleştirmişlere, hatta "Yanlış yapıyorsun!" demişlere, hâşâ, sövmeyiz. Bir de aşure günü tatlı dağıtırız üstelik. Biliriz çünkü: Böylesi acılar kaşındıkça çoğalır. Nefret hatırlandıkça büyür. Husumet gömülmezse gömer. Hatalarıyla-sevaplarıyla defterleri kapanmışların etlerini ısırmayız. Hz. Ali radyallahu anha ittifakla ’haklı’ desek de Hz. Muaviye radyallahu anhın düşmanlığına soyunmayız. Onların kendi şartlarında seçimlerde bulundukları söyleriz. Geçeriz. Deşmeyiz. Kazımayız. Ümmetin yaraları ancak böyle sarılır çünkü. Fayhatlarını çekiçleyenler ancak deprem toplarlar.
Tekrarlar uzaklaştıkça görünüyor. Evet, ben de, Mehmet Âkif merhumun gündem olmasıyla yeniden kopan fırtınada şiadan tevarüs edip gelen bir damarın tekrarını görüyorum: Bazılarının kanı düşmanlık çekiyor. Varoluşlarını kavga ayakta tutuyor. Hamiyetleri ancak kinlerine tutunuyor. Başka türlü açıklayamıyorum. Olanları değiştirebilecekler mi? Hayır. Fayhatlarını giderebilecekler mi? Hayır. Kopardıkları fırtınanın bugünün ittihadına bir faydası var mı? Hayır. Böylesi soruları istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Ama cevap: Hayır. Hayır. Gene hayır. Lakin yine de II. Abdülhamid Han’a yapılan muhalefetler-muhalifler her hatırlandığında, sanki bir Kerbela döngüsü gibi, münekkidlerin üzerinde giyotinler dolaşıyor. Ne Mustafa Sabri Efendi merhum kalıyor, ne Bediüzzaman merhum ıskalanıyor, ne Mehmet Âkif’in hatırı ayrılıyor, ne Namık Kemal’e eyvallah ediliyor. Satır işliyor da işliyor. En yumuşağı "Allah belalarını versin hainlerin!" kıvamında. Sertlerininse tekfirde hiç zorlanmadıklarını görüyoruz.
Günahları ne efendim? II. Abdülhamid Han merhuma muhalefet. Ne için? ’İçin’ini boşver. İster ’hak’ için, ister ’bâtıl’ için, ne için olursa! Değil mi ki Abdülhamid Han’a kem söz söylemişlerdir? O halde işleri bitiktir. Akıbetleri mahvdır. İşter haklı olsunlar ister haksız. Abdülhamid Han eleştirilmez. Eleştirilemez. Cık. Olmaz. O ’masum imam’ gibi birşeydir. Opera, tiyatro, roman vs. gibi Batıcıl merakları; dönemindeki bütün aydınların-âlimlerin neredeyse ittifakla söyledikleri istibdadı/jurnalciliği veya insan/siyasetçi olmasından kaynaklanan/kaynaklanabilir hataları sözkonusu edilemez. Ona bu noktalardan ’tenkid edilebilir olduğu’ bahsi açılamaz. Hatta kim, nereye kadar, ne üzerine tenkid etmiştir? Bu bile sorgulanamaz. Yasaktır. Günahtır. Ayıptır.
Halbuki; çıkarın Abdülhamid Han merhumu denklemden de koyun yerine Erdoğan’ı; bugün bize ayar verenlerin tamamı şöyle-böyle ’muhalif’ kapsamına girer. (Çünkü onlar da siyaset-hükümet kurumuna yanlış buldukları hususlarda eleştirilerini dilegetirmektedirler.) Hatta hep verdiğim misaldir: Allah muhafaza, 15 Temmuz başarılı olsa da Erdoğan’ın halli vuku bulsa, sonra üzerinden böyle yüz sene geçse, bizim gibi bir nesil daha vücuda gelse, onlar da şimdiki tekfirleri onlara edebilirler. "Bunlar Erdoğan’ı anlamadılar!" deyu bugünün ulemasını yerden yere vurabilirler. Lakin, yaşıyoruz, kendi zamanlarında anlaşılır tarafları vardır. Hükümetin bir kısım icraatını ya dine, ya siyasete, ya millet menfaatine aykırı gördüklerinden elbette eleştirmektedirler. Ulema bunu da yapamadıktan sonra "Din nasihattir!" hükmünü nasıl eyleme dökebilirler? Onların görevi bizzat budur zaten.
Hülasa: Arkadaşlar, bu ’adam asmaca’ oyununun bitmesi lazım, çünkü arkasında hayır yok. Bir nurcu olarak konuşayım: Siz sabah-akşam oturup Bediüzzaman’a sövseniz de kalbimdeki sevgisi eksilmez. Ancak bu yazının yazılmasına mehaz oluşturan gayreti tetikler. Bu bende bu kadarcık olur. Daha ham birinde belki aksulamel bir Abdülhamid Han husumeti yeşerir. Üstelik şu da var: Abdülhamid Han bir kişidir. Siz bir seferde belki yüz kişiye sövüyorsunuz. Hepsinin de ayrı ayrı sevenleri var. Okuyanları var. Kitlesi var. Bir söylerseniz karşıda yüz yankı yapar. Bu yaptığınızın hikmet-i hükümet açısından da tutar tarafı yok. İyi birşeye hizmet etmiyor. Eğer Abdülhamid Han’ın hal gününde Yıldız Sarayı avlusunda "Ah Abdülhamid Ah!" deyu kendinizi zincirle dövmeyecekseniz, ki inşaallah böyle yapmayacaksınız, o zaman ehl-i sünnet ve’l-cemaat irfanını takip edip aşure dağıtın. Belki çatlakları böyle kapatırsınız. Yoksa dediğim gibi: Bu mevzuyu çekiçle döven deprem toplar. Onun da kimseye faydası olmaz.
YORUMLAR
:))
Alevilik kökenimiz de var, şia'ya sayarsınız diye muhtemel.
han dediğinizden zerre hazzetmeyiz, cık, sadece burnunun büyüklüğünden diye değil elbet,
vatan denilen kutsalı hiçe sayıp,
kendi mabadı derdine düşmüşlüğünden elbet...
günaha inandığını biliriz örneğin şarap içmemişliğinden, ama
rom'a bayıldığını tarih yazıyor ve belki siz açıklarsınız şarabı bilen kutsal kitabın ,
örneğin rom'u nasıl bilemeyeceğini de elbet...
sizi bilirmisiniz, bilmesem de...
eyvallah.
belkibirharfimben
himmet aygüt
malum devrim ve malum emperyalizm kıskacındaki vatan.
ingiliz sevicisidir kendisi, din tandanslıdır ve bu yönüyle uzaktır bizden.
el hak inanmışlığımız bakidir yapılan dönemsel zulme ama,
dedik ya devrim ve çocuk ve yaşaması için göksele ihtiyaç yoktur zannımızca...
sizce bu benim yumuşak karnım olabilir mi bu arada?!
eyvallah.