- 591 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
664 – GÖLGE ÇİÇEĞİ
Onur BİLGE
“Gölge Çiçeği
Hani bir film vardı ya... Ağaçların yaprakları adedince ömrünün olduğuna inanan genç kız, sonbaharda sararan son yaprağın düşmesini bekliyordu ve onun ölmesine razı olamayan sevgilisi, o son sapsarı yaprağı iple ağaca sıkıca bağlamıştı, asla düşmesin, düşemesin diye.
Son bir ümidim kalmıştı, bahçemdeki dut ağacının yapraklarından en sonuncusu gibi… O da koptu ve düştü! Yavaş yavaş sararmıştı sonbaharda… İlk yeşeren yaprakları güneşte kavrulmuş, kararıp buruşmuştu. Önce onlar savrulmuştu rüzgârlarla avluya. Sonra da uç dallardakiler düşmüştü birer birer. Sağ taraftaki dalın ucunda yeni sararan tek yaprak kalmıştı düşmedik… O da nihayet bugün döndü özüne.
Sen de son yapraktın benim gönlümde… Son fırsatım, son ümidimdin. Gücüm yetseydi iple değil telle bağlardım seni can damarıma. Sararsan da, buruşsan da, kırışsan da orda kal, hiç düşme diye! Niye gittin sen niye?
Ben senden arkadaşlıktan başka bir şey istemedim ki! Sesini duymak da yeterdi. Görmesem de olurdu. Ne ses kaldı, ne görüntü… Film koptu!
Gözüne bakmayacaksın hiçbir şeyin! Canından çok sevmeyeceksin! Esirgemeyeceksin! Kimi sevsen elinden kayıp gidiyor. Kime güvenirsen ihanet ediyor! Her şey yaratılıyor, yaşatılıyor ve yok ediliyor. Bir şeyler başlıyor ve bitiyor. Oluyor, soluyor, yok oluyor. “İşte o zaman kul, Rabbini buluyor! O hep var ve hiç yok olmuyor!” diyor buna kısaca Kaptan. Ben ne diyeceğimi bilemiyorum!
Dilimde bir isim, beynimde bir resim, ruhumda sevim… Gidip gelip gördüğüm, dönüp dönüp baktığım, yaratarak taptığım… Toprak kadar mübarek, su gibi aziz bildiğim. Önünde eğildiğim… Gündüzlerimin kaçağı, gecelerimin masalı, tasalı ömrümün isyankâr prensesi, eli asalı… Karanlıklarımın mavi ışıltısı…
Gönül bahçemi görseydin, baharımı anlayacaktın. Çiğdem çiçek senin için açtı. Gül, menekşe, nergis, leylak senin için koku saçtı. Gelseydin, Bülbül yine şakıyacaktı. Seni avutacaktı.
Sen benim Gölge Çiçeği’mdim. Gölgemde eseldin. Sen çöl sıcağına dayanamazsın. Sam rüzgârı yalar yapraklarını. Bizim Aşkdeniz esintili ne kadar anılarımız var!
Mavi ampullü bir gece lambam var, konsolun önünde duran, görüntüsü aynaya vuran, gözlerin gibi ışıyan. Akşam olunca yakarım onu. Mavi mavi bakar gözlerime senin gibi… Loş maviyle ışıklandırır odamı. Gözlerin Gece Mavi… Mavi minelerin hızlı çekim açması gibi, kirpiklerini kaldırıp baktığında… Gözlerin bir tür şiir… Bakınca dünyadan geçilir! Bambaşka bir âleme gidilir.
Sen asma mıydın, elini uzatana el verecek, her çekilen yere gidecek? Riyakâr mıydın, kimin atına binersen onun türküsünü söyleyecek? Hercai miydin, renkten renge dönecek? Küstüm Çiçeği miydin “Elleme bana, küserim sana!” diyerek çekip gidecek? Zehirli sarmaşık mıydın, boğarak öldürecek?
Sen nasıl bir fidansın ki goncana dokunmadan dikenlerini dikerek taarruza geçtin? Nasıl bir karanfilsin ki çimlerin içini değil de çalıların arasını seçtin?
Sen benim Orkide’mdin, Gökge Çiçeği’mdin! Sen benim gözümün nuru, elimin emeğiydin. Ben sana dimdik durmayı öğretmiştim, dayanak olmuştum. En hafif sarsıntıda neden eğildin?
Sen benim Orkide’mdin. Yağmur ormanlarından gelmiştin. Gözyaşlarımla suluyordum seni, kabuğumda besliyordum. Sen sahralarda yaşayamazsın!
Baloncunun elindeki rengârenk uçan balonlara hayranlıkla bakan çocuk, farkında olmadan onun peşi sıra yürüyor, o durunca duruyor, devam edince arkasından gidiyormuş. Gözlerini balonlardan ayıramıyor, baloncunun o kadar uçan balonu nasıl zapt ettiğine şaşıyor, onun da balonlarla birlikte havalanıvereceğini sanıyormuş.
“Amca, benim hiç balonum olmadı!” demiş çekingen bir sesle.
“Paran var mı?” diye sormuş adam.
“Yok ama bayramda olur.”
“Öyleyse bayramda satın alırsın.”
Çocuk ümidini kesip, gözleri yaşararak evlerine gitmek için geri dönmüş. Hâlâ aklı balonlardaymış. Onun için arkasına bakmaktan da kendini alamamış.
Balonlar, adamın elinden kaçmış, oradaki bir ağaca takılmış kalmış. Baloncu çocuktan yardım istemiş. Ağaca çıkmasını, balonları indirmesini, karşılığında da ona bir tanesini vereceğini söylemiş. Çocuk sevinçle kabul ederek hemen ağaca çıkmış.
Balonların hepsini kurtarıp adama vermiş ama birine yetişememiş. O daha uzak bir dala sıkışıp kalmış. Zaten yetişse de çıkarırken patlayabilirmiş. Daha fazla uğraşmaya, kendisini tehlikeye atmaya gerek olmadığını düşünerek aşağıya inmiş. Kendisine vaat edilen balonu beklemeye başlamış. “Acaba bana hangi renk balonu verecek?” diye düşünürken adam ona:
“Sana vereceğim balon ağaçta kaldı. Çık al istersen.” diye yürümüş gitmiş.
Çocuk, hayal kırıklığı içinde olduğu yere oturmuş, dalların arasındaki mavi balonu seyretmeye başlamış. O kadar yüksekte, o kadar ulaşılmaz yerdeymiş ki oraya ulaşsa, uğraşsa bile kurtarılabilecek gibi değilmiş. Büyük ihtimalle patlarmış. Kendisini nasıl teselli edeceğini düşünmüş ve:
"Olsun." demiş, “Ağacın tepesinde de olsa artık bir balonum var!”
Olsun! Asla ulaşamayacağım yerde de olsan Gölge Çiçeği, oralarda bir yerlerde benim de bir çiçeğim var ya… İlle de ille elimde olacak değil ya…
Olsun da dalında kalsın!
Çocuk”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 664
YORUMLAR
Çocuk ağacın tepesinde olsa da bir balonum var diye mutlu olsa da öyküyü okuyan herkes balon satıcısına çok kızacaktır ve ben de çok kızdım. Yazıda verilen mesaj güzeldi. tebrik ediyorum.
Onur BİLGE
Bir süredir giremiyordum Deftere.
Sebebini SEBEP başlıklı yazımda anlattım.
Sorunun son bulduğu bu gün bu güzel yazıyla karşılaştım.
Yazınızda bahsettiğiniz ağaca bağlı yaprak yanılmıyorsam
O Henry'nin SON YAPRAK öyküsünden.
Bunlar ne güzel benzetmeler?
Hele balon peşinde koşan küçücük çocuğun kocaman yüreği.
Ve... Alınacak sayısız dersler.
Yüreğinize kaleminize sağlık.
Selam ve Sevgiyle USTA...