- 646 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARANLIĞIN SUÇU NE?
KARANLIĞIN SUÇU NE?
Dost acı söylermiş… İnsan, sevdiği kilimi daha çok çırparmış… Ona buna kızıp kendimizi düzelteceğimiz yerde, suçlu aramanın, bulamayınca da “homurdanmanın”; “karanlığa küfretmenin” hiçbir anlamı da yoktur yararı da. Bu kızgınlık veya kırgınlığın; orta yerdeki hastaya faydası olmadığı gibi ölmesini de engellemiyor, maalesef.
Kalemi olan yazıyor, ağzı olan konuşuyor, “kaygısı olan”, uyarmak için her yolu deniyor. Ekranlara pek yansımasa da, “inancımızdan ödün vermememiz konusunda” cılız sesleri duyar gibi oluyoruz. Ne diyelim; sosyal medyadaki kişisel hesaplarında ve duvarlarında “cesaret bulup dikkat çekenler” de olmuyor değil, şükür.
Ne yapalım? Düzen böyle… Ve; böyle gelmiş böyle gidiyor işte… Bir çiçekle bahar mı gelirmiş…? Bana dokunmayan yılan ne kadar yaşarmış? Her koyun kendi bacağından asılırmış… Vurdumduymazlığın zirve yaptığı bir çağda çırpınanlar olsa da… Haklı çoğunluğun susmaya zorlandığı zamandayız… Doğruyu söyleyenin uzak diyarlara sürgün edildiği devirdeyiz. Bir damla suyla, “Nemrudun ateşini söndürmeye giden” karınca ile “alay edenlerin” çoğunlukta olduğu dönemdeyiz. “Haram helal ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım” nakaratını bolca tekrarlayanların arasında yaşayıp gidiyoruz.
Kötü haber tez yayılır derler. Yine; davul zurnayla, bağıra çağıra, gözümüzün ve gönlümüzün içine sokarcasına; “yıl sonu, yılbaşı ve yeni yıl” haberleri yayılıp duruyor etrafımızda. “Duymak, görmek ve yaşamak istemeyenlerin dışındakiler” de; el çırpıp gülücükler atarak, gelen halaya katılmak, mendili kapıp baş çekmek için heyecandan yerlerinde duramıyorlar. Yüzde doksan sekizinin Müslüman olduğu bu mahallede; “salyangozlar yok satıyor”. “Birilerinin ateşine yanmayalım” diye çırpınan uyarıcılara da öfkeyle bakmaktan geri kalmıyorlar. Yaptığınız uyarının karşılığında ; yüzünüze “meczup” edasıyla bakarak, gülüp geçmeyi de bir maharet sayıyorlar.
Her şey bir tarafa… “Ortadaki; yakıtı sırf insan olan ateşe” odun taşımakta ısrar edecek miyiz? Kendimizi sakınmak bir yana; sevdiklerimizin ellerinden tutup, “kelebek misali ışığın ve cümbüşün rengine aldanıp” da ; ateşe doğru hücum etmeyi sürdürecek miyiz? Onların yaptıkları gibi; bugünlere özel kampanyalara, bizler de katılacak mıyız? Daha fazla kazanmak uğruna; işyerimizde ; “bir alana, yanında ateşten bir parça” hediye verecek miyiz?
Sahi… Kaç tanemiz; gelen belaya el çırpmaktan vazgeçeceğiz? Hangimiz; sağanak sağanak üzerimize yağmasına rağmen, “iman şemsiyelerimizi” açıp, kendimizi korumaya çalışacağız? Bu alışveriş çılgınlığından kurtulmak için ne kadar gayret sarf edeceğiz? “İnsanların kafileler halinde ateşe sürüklendiği” bu gecede; “duamızı yapıp, Dünya ile irtibatımızı” kesebilecek miyiz?
Cevabını bildiğiniz halde, şu birkaç soruyu da sormadan geçemeyeceğim. Gayr-i Müslimlerin; bizim bayramlarımıza hazırlanıp, bizim gibi kutladığını, kurban kesip ikramlarda bulunduklarını duyanınız var mı? Ya bizimkilere ne demeli? Ramazan ya da Kurban Bayramları yaklaşırken, “müşteri yararına” kampanya yapan bir tek esnafa rastladınız mı? Yoksa; -içinizden geçeni söyleyeyim bari- “müşteri bolluğunu fırsata çevirenler” çoğunlukta mı dersiniz?
Mevla’m; hepimize “yağan küfür sağanağından en az zararla” çıkmayı nasip etsin… Amin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.