- 567 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
663 – MAVİ GÖZLÜ GÜVERCİN
Onur BİLGE
“Mavi Gözlü Güvercin,
Kıyıda köşede kalmış, eprimiş bir beyaz perdedir tükenmekte olan hayatım. Üstüne gölgeler düşer, belirli belirsiz. Gelenin gidenin bir süreliğine yaşattığı siluetler, film misali. Değişen kişilerle değişik sahneler…
Epeydir ortalıkta sürünen, astarı çıkmış eski bir yağlıboya resim gibidir yüzüm. Her tanıştığım bir şeyler çiziktirir, boyar bu tuvale. Herkesten bir şekil, bir renk kalır hatıra. Birinin boyasını ya da boyamasını beğenmez diğeri. Biri çizer, biri siler, çıkaramazsa kazır biteviye. Astarın kiri vurur yüzüne, yüzeyi pürüzlü kalır. Her darbede farklı figür, farklı renk… Üst üste konturlar, kat kat boyalar, hep engebeli zemin… Delindi delinecek! Döküldü dökülecek! İyice eprimiş, canından bezmiş!
Dağ gibi bir burun, plato bir alın, sağda solda iki tepe misali yanaklar, derin yarlar halinde göz çukurları, karmakarışık yarıklar halinde kırışıklar buruşuklar… Aralarında gözyaşı ırmakları akacaklar. Bürümcük gibi bir cilt, yer yer büzgüler, pililer…
Her gelenin bir şeyler çiziktirdiği, hayattan usanmış, yarım asırlık bir karatahta gibiyim. Tuhaf tuhaf bakarım önüme gelenin yüzüne. Hayallerini, beklentilerini yazarlar bana. Düzine düzine… Sıkıntılarını çizerler, nedense hepsi de yamuk… Üçgen, dörtgen, çokgen ilişkiler… Eşkenarına, karesine hiç rastlamadım.
Problemlerini kurarlar üstüme, karmakarışık… Hesaplar kitaplar yaparlar, işin içinden çıkamazlar! Denklemler kurarlar x’li y’li… Bir türlü çözemezler!
Bana aktarmadan netleştiremezler sorunlarını. Apaçık göremezler içinde bulundukları açmazları. Kimi şifrelerle anlatır, kimi şekillerle, grafiklerle, resimlerle, isimlerle… Uygun formüller ararlar, doluya boşa koyarlar… Çözseler de çözmeseler de acayip rahatlarlar.
Biri yazar, biri siler yüzümü mütemadiyen. Silen kendi derdini açar döker. Ben hep kara kara bakarım, çukuruna gömülü kırpışık, kara gözlerimle… Yaşamaya dair hiç ümit kalmamış içlerinde… Yine de kendimce vakarım yerinde… Ne de olsa ben varım. Ben herkes için yerimdeyim ve hep varım. Yerim hep aynı… Derde derman aranan karayım. Derman bulsam da bulamasam da, çare olsam da olamasam da dertleşmek için hep buradayım ve hep varım!
Giritli mahallesinde yıkık dökük bir taş duvarım… Bir işe yarasam da yaramasam da hak hukuk tanır, iki arsayı birbirinden ayırırım. Sürüngenler sığınır kovuklarıma. Salyangozlar yaldızlar, yılanlar okşar sever, solucanlar, kurtlar gıdıklar… Kedi köpek tırmalar, karıca adımlar…
Her gelip geçen bir taş düşürür benden. Alıştım artık buna ben. Hiç de dert etmem.
Bu zamana kadar beni üzen çok olmuştur. Aradan zaman geçince onu ve olayları hatırladığımda tuhaftır belki ama gerçek, gülümsüyorum. Birilerine aktaracak olsam, dramatize ederek anlatıyorum, onlar da gülüyorlar.
Olay anında beni harap eden dramlar nasıl oluyor da bir süre sonra komediye dönüşüveriyor, izah edeyim. Olay aynı olay ama üstünden zaman geçmiş. Olayın üstünden zamanın geçmesiyle tuvalin üstünden fırçanın geçmesi aynıdır. Resim ilk yapıldığındaki netliğini ve parlaklığını uzun süre muhafaza edemez. Zamanla tozlanır, islenir, kirlenir, kurur, matlaşır. Bir de üstüne kat kat boya sürüldüğünü düşün! Boya şeffaf bile olsa, her seferinde bir kat, bir kat daha… Giderek flu bir hal alır. İşte zaman da yağlıboya bir tablonun üstüne çekilen kat lat şeffaf boya gibi geçer de geçer olayın üstünden ve olayı önemsizleştirir.
Yeter ki olay anındaki ruhsal durumumuzu kontrol altında tutabilelim! Öfkemizi yutabilelim. Sükûnetimizi muhafaza edebilelim. Kalp kırmayalım. Sinirlerimize hâkim olmayı bilelim ki elimizden bir kaza çıkmasın! Telafisi imkânsız hatalara düşmeyelim!
Olayları hafife almaktan da bahsetmiyorum. O kadar da vurdumduymaz olamam ve böyle bir şeyi tavsiye edemem. Sahnede oynanan oyununa dâhil olduğumuz halde, oyunu locadan seyretmeyi tavsiye edecek kadar mantıksız değilim. Fakat hayatı locadan seyretmek mümkün… Bir köşeye çekilmek ve etliye sütlüye karışmamak… işte bu kadar basit! Yapabilen için de çok kolay! Dalga geçmek için üstümüze gelen hayatı alaya almak… Bu aralar sık sık yapmayı tasarladığım şey…
Bilirsin, düşene gülen çok olur. En komik olaylardan biridir ama düşen için ıstıraptır. “Hani canımız yanarken de gülsek mi halimize? Acaba böylece hayat eğlenceli ve çekilebilir bir hal alabilir mi?” diyorum Kaptan’a. Gülüyor ve aruzla yazılmış dizeler okuyor:
“Güleriz ağlanacak halimize…” “Ağlarız hatıra geldikçe gülüştüklerimiz…” “Buldu gönlüm bir teselli, vaade aldandıkça ben…”
Gençliğinle yansıdın bana, ilkbahar ilkbahar… Heyecanla uyandım, kar altından henüz çıkan badem ağacı gibi havaya aldandım. Yüreğim gümbür gümbür, her yanım çiçek… İçim umut umut, kalbim sevinç sevinç… Yeşil yeşil yapraklanacağım. Çağlalar vereceğim kütür kütür, mayhoş… Bademlerim olacak, oh ne hoş!
Çocuklar tırmanacak dallarıma. Gençler badem çırpacak. Kuşlar soluklanacak parmaklarımda. Gölgemde insanlar serinleyecek.
Aniden hava bozdu. Yağmur, fırtına, bora bütün çiçeklerimi aldı. Dallarım çırılçıplak kaldı! Dibimde konfetiler, gözümde yaşlar… Uçuşup kaçmış kuşlar…
Bir zamanlar sen de dallarımda şakırdın. Aşkdeniz’le laci laci bakışırdın. Işıl ışıl yarışırdın. Yanaşırdın yanıma uysal güvercin gibi. Kanatların güçlenince uçup gittin.
Ben öyle ıslak ben öyle çıplak ve yoksul kalakaldım. İçin için, mavi mavi yandım! Yansıtmaya çalıştım güzelliğini şiirlerime dize dize… Sırrımı fısıl fısıl döktüm denize…
Süslenmek püslenmek isterken, bir bahar öncesinde, süklüm püklüm oturdum yerime. Seni resmetmek isterdim üzerime. Gökkuşağından renkler indirerek yere… Bu eprimiş yarım asırlık tuvale… Seni benliğime işlemek isterdim. Seni benden aksettirmek cümle âleme…
Olmadı be güzelim! Olmazdı zaten. Bu zamana kadar hiç olmamıştı ki! Benimkisi hayaldi zaten! Yok yok, suçlamıyorum kimseyi. Böyle geldi böyle gider Necmettin! Sen ona ne ettin!
Mavi Gözlü Güvercin! Sen benim son sevincimdin. Son düşüm, son düşüşümdün. Ben ağlarken sen güldün. Sen gülerken ben öldüm!
Sen bana bir şey etmedin. Ne ettiysem ben kendime ettim! Zamana kurban gittim!
Bir zamanlar ben de kanlı canlıydım! Bıçkın bir delikanlıydım! Kendi çapımda yiğittim!
Kendi kendime yittim.
Bittim!..
Eprimiş Tuval”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 663
YORUMLAR
Empati yeteneği gelişmiş biri, o kadar güzel anlatmış ki o anda bizde onunla birlikte yaşıyoruz.
Tahtaya çakılan tüm çivileri çıkarsan bile hepsinin izi kalır az veya çok...
Ne demiş atalarımız; Rakibini değil, öfkesini yenen büyük pehlivandır
Canı tez olanın, sağlam dişi olmaz, badem ağacı erken açarsa, yada insan acele ederse,...
Kendim ettim kendim buldum.... gül gibi sararıp soldum... Tanımlamalar harika...
Onur BİLGE
Teşekkürler ilginize... Sevgiler... :)
Muhteşem!..Günümün yazısı bu dedim kendime...Yaşamı ve yaşatılanları yazıyor...Hakkını savunmakla birlikte sabrı ve sükuneti ve saygıyı ve sevgiyi yazıyor.Geçen günlerin İnsana hep bir şeyler eklediğini ve bir bir şeylerini de eksilttiğini yazıyor.Bunlar benim anda tespitlerim.Ya sizler neler tespit edeceksiniz okurken kim bilir..Göz gözden üstündür..Okuyalım o zaman..Saygıyla..
neneh. tarafından 25.12.2020 15:14:19 zamanında düzenlenmiştir.