- 503 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Okulculuk çalışmaları(mız)
Devletlerin en önemli zenginlik kaynağının bilimsel eğitim-öğretim çalışmalarıyla yetiştirilmiş nitelikli insan gücü oldu olduğu gerçeği yadsınamaz. Hemen bir örnek vermek gerekirse bu konuda, İsrail Arap çatışmalarını anımsayabiliriz.
Birkaç milyonluk, daha dün kurulmuş İsrail, nüfusları 100 milyonlarla ifade edilen Arapları girdikleri her savaşta hallaç pamuğu gibi savurdular. Beğenelim beğenmeyelim bugün İsrail Devleti teknolojik üstünlüğüyle dünyanın sayılı gücü durumunda…
Çağımızda özgürlükçü demokrasiyle yönetilen ülkeler ki, kıta Avrupa’sının kuzeyde Finlandiya, Norveç, İsveç; güneyde İtalya, İspanya ve Büyük Britanya… Demokrasiyi içselleştirmiş ülkeler kategorisinde sayılıyor. Sadece bunlar mı? Kanada, Japonya, Avusturalya, Filipinler, nihayet ABD’de daha nice ülkeler özgürlükçü demokrasiyle idare edilmekteler.
Nedir bu ülkelerin durumları? Bir kere kişi başına düşen ulusal gelir yılda, 20-30 hatta 40 bin doları zorluyor bu devletlerin halkları için. Ulusal gelirden yetesiye pay alan bu ülkelerin yurttaşları en az iki senede bir tatillerinde yurt dışına çıkıp farklı kültürleri tanıma olanağı yakalıyor. Kişi başına basılan ve okunan kitap sayıları halkımızla karşılaştırılamayacak kadar çok…
Çağımızda tartışmasız en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasi; ilahı kaynaklardan verilmedi bu ülkelere. Demokrasi, yıllarca çabalar sonucu, bedeller ödenerek kazanıldı. Halklar, aydınlanarak yurttaşlık bilinci kazanıp demokrasi çınarını büyüttüler. Demokrasi; demokrasi kültürünü benimseyip içselleştiren halkların rejiminin adıdır.
Devletlerin, kalkınma, refah düzeylerini yükseltmek için yönettikleri yurttaşların nitelikli eğitim-öğretim olanakları sağlamak adına gerekli tüm olanakları sağlama çabası içinde oluyor. Hem kalkınmak, hem de özgürlükçü demokrasi için yurttaşların bilimsel yöntemlerle yetiştirilmesi gerekiyor.
Yurttaş olma bilincine erişen bireyler yurttaş olma sorumluk ve görevlerinin bilincine kavuşuyor. Yurttaş olma bilincine kavuşan birey demokrasinin olmazsa olmazı seçimlerde özgür iradesi ile oy kullanıp beğenmediği beğendiği partiyi iktidara getirip ya da yine kendi oyu ile iktidarı değiştirebiliyor. Bu bağlamda demagojiye, hayalî proje vaat edenlere kanmıyor. Sosyal devletin kendisine sağladığı güvencelerle yarınına güvenle bakabiliyor.
Evet, kalkınma için, bilinçli, üretken kuşaklar yetiştirmenin yolu nitelikli eğitimden geçiyor. Dünyanın kalkınmış, sorunlarını büyük ölçüde çözmüş ülkeler eğitim öğretime büyük bütçeler ayırıyor. Sadece bu mu, planlama, denetim… benzeri alanlarda gerekli çalışmalar sonuna kadar yerine getiriliyor. Ülkemizdeki okulculuk faaliyetleri için biraz gerilerden başlamak durumun açıklanması için daha sağlıklı olur:
1693 II. Viyana bozgununda başlayan askeri yenilgi ve çekilmeler maalesef 1920’lere Sakarya Nehri boylarına kadar sürer. Devletlerde sosyal yaşamdan çağa ayak uyduramama, eğitim de yozlaşma… Keyfi ve basiretsiz idare edilme biçimleri sonucu başarısızlıklar çorap söküğü gibi sürer gider. Bir zamanların yenilmez armadası Osmanlı İmparatorluğu zamanın ruhunu yeterince okuyup gereğini yapamadığı için tarih olmaktan kurtulamadı.
Her Türk Yurttaşının göğsünü kabartan ve Dünyada ilk kez işgalci güçlere karşı ulusumuz, Mustafa Kemal liderliğinde Ulusal Kurtuluş savaşı vererek yeni bir devlet kurdu.
En nihayet, Trablusgarp Savaşı ile başlayıp Ulusal Kurtuluş Savaşı ile biten savaşlarla ulusumuz büyük kayıplar vererek savaştan yorgun çıkmış buna karşı yeni bir devlete kavuşmanın coşkusunu yaşar hale gelmiştir. Şimdi, Cumhuriyet’in ilanından günümüze doğru okulculuk faaliyetlerini daha yakından irdeleyelim:
1923’te nüfusumuz ancak 13 milyon civarındaymış. Halkımızın 11 milyonu köylerde 2 milyonu şehir ve kasabalarda yaşıyormuş. Ülke sathında, “gökte yıldızlar kadar” 40 bin köyümüz varmış. Bu köylerimizin 38 bininde okul yokmuş. Masal gibi gelir günümüzün genç kuşaklarına bu rakamlar.
Genç Cumhuriyet, yıllarca geri kalmış, vatan evlatlarını şimdi hudutlarımız dışında olan topraklarda bırakmış halkımızı refaha ulaştırmak, ülkeyi kalkındırmak adına büyük bir uygarlık savaşına başlatır.
Halkın büyük çoğunluğunu oluşturan köylere okul yapılıp öğretmen gönderme çabası kalkınma hamlesinin en çok önem verilen alanı olur. Zorunlu eğitim köylerimiz için önce 3 yıl daha sonra da 5 yıla çıkarılır. Öğretmen yetiştirilen okullar açılır. Üzülerek belirtmeliyim! Dünyada örnek proje olan Köy Enstitüleri kısa sürede nitelikli, donanımlı öğretmen ve sağlık elemanı yetiştirdi köylerimiz için.
Akıl almaz biçimde bu okullar kapatıldı. Meslek Okulları olan ve olanaklar ölçüsünde ilkokul, ortaokul ve liselerimize öğretmen yetiştiren okulların da kapısına kilit vuruldu.
Ancak 1990’larda zorunlu eğitimi 8 yıla çıkardık. Oysa dünyada çocuklarına 5 yıl zorunlu eğitim veren ülke sayısı iki elin parmaklarından azdı o yıllarda!.. Ve 5 yıllık ilkokul ile 3 yıllık ortaokul süresi birleştirilip 8 yıllı zorunlu eğitimi-öğretim süreli İlköğretim Okulu uygulamasına başlandı. Daha bu sistem yetesiye yerleşip kökleşmeden 4+4+4 sistemine geçildi.
Düşünce olarak güzel bu uygulama. Artık ülkemizde de hani özgürlükçü demokrasiyi içselleştirmiş ülkelerde olduğu gibi bu yurdum güzel çocukları 12 yıl zorunlu eğitim-öğretime tabi tutulacaktı. Lakin kazın ayağı öyle olmuyor!
Lise öğrenimi olan son 4 yılda öğrencilerimizin okula zorunlu olması gereken devamı sağlanamıyor yetesiye. Sağlanmıyor! Oysa eğitim-öğretimin verildiği yegâne kurumlar okullardır. Liseye devam etmeyen öğrenciler için açık lise uygulaması yapılıyor. Öğrenci açık liseye devam etmeyince sınavlarda başarılı olamıyor! Sonunda okula devam yaşı dolan başarısız öğrencilerin liselerden ilişkisi kesiliyor! Yurdumuzun özellikle kırsal kesiminde açık lise uygulamasına ve liseyi bitiremeden niteliksiz olarak binlerce öğrenci hayata atılmak zorunda kalıyor!... devam edecek.
YORUMLAR
güzel çalışma öncelikle emeğinize çabanıza sağlık. Bir eğitimci olarak yıllardır bahsettiniz konuları görüyor ve üzülüyoruz. Ama yapılan hiç bir kayda değer çalışma yapılma olmadığı gibi olanlar da dejenere edilmiş durumda. ve bir milli eğitim politikamız olmadı.Her hükümete her partiye göre değişe değişe içi boş bir sistem ortaya çıktı. Öğretmen yetiştirmeden tutunda eğitici ve yönetici yetiştirme. ben yaparım olur. yani tamamen siyasi kadrolaşmalara döndü. Öğretmen vasfını öğrenci eğitimini öğretimin köstekleyen sistemlere maruz kaldı. denetlem sistemi tamamen sıfılandı.Kısacası Mustafa Kemal Atatürkün Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini Kurmak için başlattığı hamleler desteklenmeyip adeta yok edildi.Toplum ahlakı düştü. Eğitimsiz bir milletin Hayata damarlarından bir kopmuştur ilkesi berteraf edildi. Akşam televizyonda haber seyretme heyecanımız bile yok oldu. Kabalaşan, kavga eden, çalan çırpan, kadına şiddet uyguluyan bir topluma dönüştük. Değer vermediğiniz Bir kadın evde çocuğa ilk eğitimi verendir. Yani eğitim ailede başlar.Önce eğitim sonra örenme gelirse başarı gerçekleşir. Diliyoruz ve istiyoruz. Bağımsız bir eğitim politikası geliştirmek zorundayız. Yoksa bizi yıkmaya çalışan sözde dost devletlerin ekmeğine tereyağ sürmeye devam ederiz.
İBRAHİM YILMAZ
Mevcut uygulamalar sistemi değiştirmeye yönelik maalesef.
Karınca kararınca yazarak mücadeleye devam etme uğraşı içindeyiz.
Emeğe ve sanata saygımla dostluk ve sevgiyle kalın.
Muhteşem!..Eğitim orduları olmadan kurulan okullar ne denli başarı sağlayacaktır..Kadrolar yandaşlara değil hak edenlere kariyer sahibi olanlara verilmedikçe hiç bir alanda başarı sağlamak mümkün değildir..Aksi takdirde eğitim değil mevcut düzenin şakşakçılığına soyunmuş olunuyor.Saygıyla..
neneh. tarafından 25.12.2020 13:39:47 zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
Kutlarım soylu duruşunuzu.
Emeğe ve sanata saygımla dostlukla kalın.
16. ve 17. Yüzyıla kadar mirasçısı olduğumuz Osmanlı İmparatorluğunda her şey yolunda gibiydi... Daha sonra başa gelen yöneticiler, daha doğrusu basiretsiz yöneticiler demek daha doğru olacaktır, kıta Avrupa'sına ve orada ki bilimsel gelişmelere, sanayi devrimine, Rönesans'a ayak uyduramayınca gerileme ve yıkılma da kaçınılmaz olmuştur. Daha öncesinde akılcı bir din anlayışını benimsemiş ve Maturudi anlayışını ve felsefesini dayanak yapmış bir toplum 17. Yüzyıldan sonra bu yoldan sapmış ve boş işler ile uğraşır olmuş, bir de yabancı devletlerin dolduruşu büyük maliyet getiren savaşlar yıkımı da beraberinde getirmiştir. Bereket ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile kendine gelmiş milletimiz. Gelelim eğitime, eğitim bir ülkenin olmazsa olmazlarından, birincil öncelikli konudur. Köy Enstitüleri çok anlamlı bir örnektir ki çok yazık olmuştur kapatılması... İki senede bir sistem değişmemeli, meslek liseleri ki çok önemli bir konu aslında hala yaygınlaştırılamadı memlekette... Her ile üniversite mesele değil, mesele o üniversitelerde kaliteli eğitim verebilmek... Daha konuşacak çok mesele var da yaralar hele de eğitim de çok fazla... Manidar bir yazıydı kutlarım yürekten Hocam...
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla dostlukla kalın.