- 407 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Liberaller savunma sanayisinden neden hoşlanmaz?
Türkiye’de tıpkı anaokulu öğrencisi heyecanıyla liberalizmi savunanların onun ’ikiyüzlülüğünü’ ıskaladığını zannediyorum. Evet. Liberalizm ikiyüzlüdür. Aslında her ideoloji bir eşikten sonra gidip bu duvara toslar. Çünkü insanın ’hakikatini’ ıskalar. Çünkü insanı bir bütün olarak ’ahsen kıvamda’ ele almaz. Çünkü sadece bir yönüne, temayülüne, değerine vurgu yaparak beşeriyetin; parlaklığında köreldiği şeyin cerbezesine kapılır. Oranlarıyla oynar. Hatta belki gerisini inkâra kadar gider. Sözgelimi: Feminizm ’kadın’ vurgusunda öyle bir ifrata kapılır ki ’erkek üstü’leştirmenin kadına da zulüm olduğunu düşünmek istemez. Şeyleri özlerinden öteye itmek elbette onlara zulümdür. ’Eşitlik’ diyerek girdiği her kavgada kadını hem ’olabildiğince erkek’ hem de ’savunabildiğince kadın’ olmaya zorlar. Yani, asabiyetiyle kadın, yaşayışıyla erkek. Taraftarlığıyla ’kadın’ tezahüratıyla ’erkek.’ Böylece kadınlık ikiyüzlü bir hal alır. Kendisini kadın yapan her detayı, fıtratının gerekleri olmasına rağmen onlar, bastırmaya başlar. Yaralarını saklar. Hatta inkâr eder. Bunun nihayette götüreceği yerse canavarlıktır. Evet. Fıtratıyla barışamayan herşeyin ahiri canavarlıktır.
Kanserin, sahibinin rağmına, vücudda kurmaya çalıştığı düzen de böyledir. Kanser canavardır. Çünkü dengesizliğini ’yeni bir düzen’ olarak vücuddaki hiyerarşilerin üzerine çıkarmaya gayret eder. Sonucunda bedene acı çektirmiş, hastalanmış, ölmüş vs. umurunda değildir. Varlığına şiddetle kapılmıştır. Vurgusuyla baştan çıkmıştır. İnsanı ’evrenin kanserine’ benzetenler de aslında bu yönüne kastederler. Evet. Beşer, eğer benliğini varlık hiyerarşisinin ’parçası’ değil de ’üstü’ gibi görürse, dünyayı bugünkü karanlık haline getirir. Ürettikleriyle-tükettikleriyle toprağı zehirler. En derin denizlerin dibinde bile huzur bırakmaz. En korunmuş ormanlara bile ’illallah’ dedirtir. İdeolojileşen illa böyle olur. Zira aşırılığı ilacı dahi zehre kalbeder.
Peki liberalizmde bu ikiyüzlülüğü nereden teşhis ediyoruz? Ben en çok ’merkezini oluşturduğu ülkeler’ ile ’yeni yetme talebelerini saldığı üçüncü(!) dünya çayırları’nda oluşan eylem-söylem farkından bu durumu teşhis edebiliyorum. Mesela: Liberalizmin sakallı bebekleri yetiştikleri ülkelerde ’silahsızlanmayı’ bir hüner olarak savunup aşılarken ABD gibi liberalizm mektepleri en büyük ’silahlanma harcamalarını’ yapıyor. Teknolojilerini geliştirdikleri yetmiyormuş gibi ’satışını’ hatta ’savaşını’ da organize ediyorlar. Dış dünyaya karşı konuştukları barışçıl argümanlardan gram etkilenmiyorlar. Silahsızlanmayı öğütledikleri ülkeleri de yeri geldiğinde çeşitli tehditler/maslahatlar hüneriyle işgal ediyorlar. Yani liberalizmin müstakbel sömürgelerine aşıladığı aydınlar aslında ’sineğin yiyeceği şeyin üzerine kusmasına’ benziyor. Besleneceklerini yumuşatıyor. Daha kolay boğazından geçmesini sağlıyor. Tozpembe düşleriyle bu ülkelerin gardını düşürüyorlar.
Halbuki bakınız Enfal sûresinin 60. ayeti bizlere kısa bir mealiyle ne buyuruyor: "Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah’ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız." Yani Cenab-ı Hak müslümanlara ’cihada hazır kuvvetler sahibi olmayı’ emrettiği gibi bir de şunu hatırlatıyor: Buraya harcadıklarınız karşılıksız bırakılmaz. Ziyan olmaz. Zayi edilmez. Heba değildir.
Peki liberal aydınlarımız neler söylüyorlar: "Türkiye’nin savunma sanayisine harcadığı parayı başka şeylere ayırması lazım. Silah yapmak yerine şöyle-böyle şeylere teşebbüs etmesi lazım. Silahlanarak aslında kötülüğü kendimize doğru çağırıyoruz." Bakınız, ne kadar enteresan, Kur’an ne söylüyor, liberalizm ne aşılıyor? Kur’an cihadı ’küfrî kanser’in müslüman bünyeleri büsbütün işgal etmemesi için ’bir korunma yöntemi’ olarak öğretiyor. Caydırıcılığa dikkat çekiyor. Öteki tarafta liberaller itleri alabildiğine salık şu âlemde taşları da bağlamaya çalışıyorlar. Üstelik bu teknolojiye yapılan harcamaların ’boşuna’ olduğunu fikrini alışıyorlar. Halbuki bu tarz teknolojilerin gelişimi, bırakınız savunma sanayini, başka teknoloji dallarına da gelişme fırsatı sunar. Tankına motor üreten arabasına elbette üretir. Savaş helikopterini yapan elbette onunla hasta da taşır. Bu bir el alışkanlığıdır. Savunma sanayi ise bize bu el alışkanlığını kazandırır. Ha, bunu dedik ya, elbette şunu da demek istemiyoruz: Önümüze gelen her ülkeye savaş açalım! Hayır. Fakat Bediüzzaman’ın şu dediğini de hatırımızda tutuyoruz: "Havf ve zaaf, tesirat-ı hariciyeyi teşcî eder. (...) Aç olan canavara karşı tahabbüp etsen, merhametini değil, iştihasını açar. Sonra döner geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister..." Biz yeterince diş kirası ödedik arkadaşım. Daha fazlasını ödemek istemiyoruz.
YORUMLAR
seni evlatlık almadım. velin velinimetin değilim. bir makalenin bazı kıstasları var. o kıstasları yerine getirmediğini söylüyorum. bir iddian var senin, ne güzel! ben de iddialarını somutlaştır diyorum. bunu söyleyebilmem için tez danışmanın, baban, atan olmama gerek yok. yazar-okur hukukunda bu bir haktır. kendimi önemseme hususunda... senin gibi iki yüzlü bir islamcı olmadığım için şükrediyorum. bunu azim derecede önemsiyorum. başka da önemsediğim bir şey yok. köşeye sıkışınca ad hominen yapman da, ne kadar birikimsiz ve karaktersiz olduğunun ispatı.
bir islamcının kısıtlı bilgiyle münekkidliğe yeltenmesini izliyoruz. bir şeyi, kendi doğasına ayrı-aykırı bağlamında tahlil edebiliriz, kendi değer yargılarımızla değil.
john locke'u biliyor mu? adam smit'in "ulusların zenginliği"nden haberdar mı? ibn-i haldun'un mukaddimesinde liberal atıfları okudu mu? liberal ekonomi, karma ekonomi hakkında malumatı var mı?
liberalizmin modern çağa tesiri hakkında tahşidat yapmış mi?
cahil cesareti işte!