- 774 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNE KÖRLER
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” diyor. Ziya Paşa
Yani bir kişiyi en iyi anlatan onun yaptığı işidir. Rütbesinin ne olduğu aklıyla yaptığı işinden anlaşılır. İşi, o kişinin aynasıdır. Ben şöyleyim, ben böyleyim demesine bakmayın. Yani kibrit çöpü kadar ışığı olmayanlar, kendini olimpiyat meşalesi sanabilir diyor. Başka bir düşünür Paul Tillich’te “Bir kişiyi gerçektentanımak istiyorsanız lafına değil, nihai tercihlerine bakınız” der.
Gerçekten de insanların büyük çoğunluğu kendini metheder. Bu alim veya cahil olmakla ilgili bir şey değildir. Her işte üstün kendisi olmuştur. Hep başarılıdır. Alt edemeyeceği kimse yok gibidir, hatasızdır vs... Bu tip insanlar fazla havalı ve temelsiz bir özgüvenle kafayı arkaya devirerek kollarıni kabartarak gezinirler. Bunlara prim verenler etraflarında dolanırlar. Bunların yüzünden de kendilerini bir halt sanırlar.
Bu iki düşünür de bu insanların dediklerine sazan gibi atlayıp hemen inanmayın diyor. Yaptıkları işler ve nihai tercihlerine bakın. Kimi insanı uzaktan bakınca görürsün kusursuz, tanımaya başladıkça bakarsın ki lüzumsuz. Oysa okuyan, aklı başında, düşünen ve sorgulayan birisi zaten bu methiye sözlere ilk etapta itibar edip inanmaz. Onların icraatlarına ve nihai tercihlerine bakar…
İnsanlardan kendi hatasını da, kusurunu da söyleyen yani kendiyle dalga geçen pek azdır. Bu davranış olgun ve kâmil insanların karıdır. Başkalarının kusurlarını tartarken terazinin kefesini parmağıyla bastırmayan insan pek nadirdir. Maalesef, insan kendi hatalarını sandığa basar, elde bir hata görse her yana asar. Çoğu insan kendisinin büyük hatalarını örter ama başkalarının küçük hatalarını dağ gibi göstermeye çalışır. Başkalarının küçük kusurlarını, yanlışlarını görüp de kendi kusurlarını görmemek en hafifinden insafsızlıktır. İnsan, öncelikle kendi kusurlarını ve ayıplarını görmesi gerekirken, hep başkalarının kusurlarını görür. Başkalarını eleştirmemiz, onların hatalarını ortaya koymamız bizi yüceltmez, kusurlarımızı gidermez. Unutmayalım ki; Hiç kimse başkalarını eleştirerek yükselmemiştir. Hata yapmayan insan olmak imkânsızdır. Dünyada hata yapmayan iki çeşit insan vardır; biri ölmüştür, diğeri henüz doğmamıştır. Ancak hatasız Allah’tır. Hatamızı azaltmak için olanlardan ders çıkarmamız gerekir. Akıllı insanlar aynı hatayı iki defa yapmaz, çünkü ondan ders çıkarır.
Kusuru çok olan kimse hep başkalarında kusur arar, hep başkalarını eleştirir. Kendi hatasını görmeyen, kendinde olan hataları başkasında eleştiren insan sahtekardır, ikiyüzlüdür. Sürekli olarak başkalarının aleyhinde konuşan, durmadan birilerini eleştiren kişi kendisi hakkında menfi bir şey duyduğu zaman rahatsız oluyorsa, kendisi de başkalarının aleyhinde konuşmamalıdır. Çünkü aleyhinde atıp tuttuğu adam da kendisinin konuşmasından rahatsız olur diye düşünmelidir. Aksi halde; “İstediğini söyleyen istemediğini işitir.”
Her insanın noksan tarafları, yumuşak karnı ve hoş olmayan yönleri mutlaka vardır. Bir insanın birkaç hatasından dolayı veya bize göre yanlış olan bazı davranışları yüzünden, onun güzel yönlerine bakmamak, iyiliklerini hiçe saymak, meziyetlerini dikkate almamak, ona düşmanca bir tavır takınmak, ne insafa, ne vicdana sığar…
Bedbaht o kişidir ki başkasında kusur aramaktan kendi kusurlarını görmeye vakti olmaz. Bahtiyar da o kişidir ki kendi kusurlarıyla öyle meşguldür ki başkalarının kusurlarını görmeye vakti olmaz.
Bursalı Talib Muhammet bey der ki:
Çeşm-i insâf kadar kâmile mîzân olmaz,
Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz."
Günümüz Türkçesiyle:
(Kamil insan için İnsaf gözüyle bakmak kadar doğru tartan bir terazi olmaz.
İnsanın kendi eksiklerini bilmesinden daha iyi ilim irfan olmaz.)
Kendi hatalarını, suçlarını görmeyen birinin başkasını eleştirmeye hakkı olmasa gerektir. Kendinde olan hatayı eleştirtmeyip aynı hatayı başkasında eleştirmek kadar abes ve aşağılık bir şey yoktur. Hatasını bilmek de bir erdemdir. Kendini bilen insanlar hatalarını da bilirler, suçlarını da...
Mesnevide bu durum beyitlerle şöyle anlatılır:
Toplaşıp dört arkadaş bir gölgeye
Niyet edip başlamışlar öğleye
Bitmeden farzın henüz ilk rekati
Çıkmış oradan bir Muhammed ümmeti
“Merhaba yahu!” deyip vermiş selam;
İçlerinden fazla nazik bir adam
Secdedeyken “Merhaba, buyurun” demiş
Ka’deden bir başka ses gümbürdemiş;
“Hey, namazın fasid oldu arkadaş”
Der demez seccadeden bir başka baş
“Öyleydi de, ya sen neden söyledin?
Hem onun namazı fasid, hem senin.”
Derken ön taraftan dördüncüsü,
Hepsinin din işlerinde öncüsü
Ettehiyyat bitmeden Allah’ına;
“Ben ne söz ettim, ne aldım merhaba,
Çok şükür hiç bozmadım divanını
Yok suçum hep dinlerim fermanını
Şükredip Allah’a ettim ben dua
Gönlüm açtım namazdan Allah’ıma”
Sözleriyle söylemiş dünya sözü,
Herkesin pek kendini görmez gözü.
Suç o suç, divân o divân, sâf o sâf
Hepsi etmiş Tanrı divânında laf
Böyledir devrimizin densiz bilgini
Kendi suç işler de bilmez kendini!
Birçok insan kendine kördür. Sorunun kendinde olduğunu görmez, çözümü başkalarının huzurunu bozmakta bulur. İnsan, görmek istemediği kendi kusurlarına, insaf ve vicdan gözlüğü ile baksa, kendisinin eleştirdiği insanların kusurlarından daha fazla kusuru olduğunu görecektir. Kendini bilen insan bir şeyden şikayet etmeden kendisinin bundaki payını sorgulamalıdır yani önce kendine bakmalıdır. Yumurta içerden kırılırsa yaşam başlar, eğer dışardan kırılırsa yaşam sona erer. Onun için doğru ve başarılı değişimler içerden dışarıya olandır.
Bakara 44. Surede Yüce Rab’bimiz:
“Siz insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutuyor musunuz? Hâlbuki kitabı da okuyup duruyorsunuz. Siz hiç akıllanmayacak mısınız?” buyurur. İnancımız İslamiyet diyoruz ama ne yazık ki, yalakalığın, ikiyüzlülüğün, gösteriş ve çapulun para edip; karşılık bulduğu, hasta bir asırda yaşamaktayız. Zaman hasta, alim hasta, cahil hasta…
Sırf biraz menfaat koparıp ve yetkili birisinin gözüne girebilmek için; bin takla atıp renkten renge giren şahsiyet fakiri kimselerin çoğaldığı günümüzde; erdemli ve candan insanlara ne kadar da muhtaç ve hasretiz. Bilgi çöplüğü denilen sanal âlemde ve sosyal medya da, insanlardan bir kısmının; hep başkalarının hata ve kusurlarıyla uğraştıklarını, başkalarını eleştirip kendi noksanlıklarının semtine hiç uğramadıklarını görmekteyiz. Hal böyle olunca, yöneteniyle, yönetileniyle, alimiyle cahiliyle, inançlısıyla, inançsızıyla birlikte insanlar arasındaki bu tür sürtüşmeler; toplumu bir hastalık gibi sarıp sarmalar, kamplara böler, ayrıştırır. Böylece başkasına olan güven de maalesef yok olup gider. Güvenin olmadığı yerde saygı, saygının olmadığı yerde sevgi, sevginin olmadığı yerde mutluluk yoktur, düşmanlık vardır. Fertleri birbirine düşman olan toplumlar köle olmaya mahkûmdurlar…
“Böyledir bu devrin densiz bilgini, kendi suç işler de bilmez kendini ”
Selamım kendinin eleştirmeni ve kendine kör olmayanlara olsun... ESEN KALINIZ
Abdullah Haktankaçmaz
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.