- 945 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
HİKAYELİ ŞİİR
Sahildeki terkedilmiş köhne limanda;
pejmurde kılıklı,
saçları tarumar,
kaşları kırçıl,
sigara sarısı bıyıkları kıvırcık ak sakalına karışmış,
üç çeyrek asırlık bir adam tek başına oturuyordu...
Bir taraftan
sağ elindeki misinasız kamışı sıkı sıkıya tutarken,
bir taraftan da;
titrek sol eliyle havada birkaç halka çizip, hayali oltayı olanca gücüyle denize fırlatıyor, hiç beklemeden sabırsızca o hayali oltayı çekip geri sarıyordu.
Asırlık adam habire aynı şeyi tekrar tekrar yaparken;
bir taraftan da pelesenk diliyle;
"Yine denk gelmedi, zay mıydı acep" diye, kendi kendine
aheste aheste mırıldanıyordu...
Cılız bacakları arasına sıkıştırdığı şarap şişesi ha düştü, ha düşecekti sanki...
Usulca yanına sokulup;
-"Merhaba dayı" dedim...
Hafiçe başını yukarı kaldırıp,
işaret parmağının ucuyla sekiz köşe şapkasının tereğini yukarı doğru itti...
Dudakları arasına yapışmış sönük sigarasını tekrar yakıp,
derin bir nefes çektikten sonra,
şarap şişesini el yordamıyla düzeltip;
harita misali yüzünü bana çevirdi....
Şişe dibi gibi camlı gözlüğünün
lastiklerini yoklayarak yüzüme baktı ve;
-"Merhaba yeğen" dedi.
-N’aparsın, nasılsın dayı?
-Şiir yazarım be yeğen, dünden hallıcayım...
-İyi de; ne kalemin vaaar, nede kağıdın, bu nice şiir yazmak dayı? Kağıda dökmezsen kaybolur gider... hem de; bence sen oltasız hayali balık tutuyor gibisin?
-Misinalı oltayla herkes balık tutar yeğen, Aşık Veysel’in kalemi mi vardı ki, hangi şiirini kağıda yazdı?
Nutkum tutulmuştu adeta...
Dedim ki,
-Şiirini bana okur musun dayı?
Sigaralı dudaklarından şu güzelleme mısraları döküldü;
Bir şafak vaktinde, semâdan kaydı,
Seher yıldızı mı, sen miydi acep?
Şavkı gözlerimin, ferini baydı,
Şimâl yıldızı mı, ten miydi acep?
Sağ şakakta mühür, zülüf arası,
Kudret kınasına, benzer karası,
Açtı yüreğime, sevda yarası,
Hak’kın nişanı mı, ben miydi acep?
Hemen cep telefonumu çıkartıp, şiiri not almaya başladım ve dedim ki;
-Sen hangi şairsin dayı? Bu ne içli bir sevda şiiri böyle Allah aşkına? Kitabın var mı?
-Adımı boş ver be yeğen, "HİÇ" de gitsin.. Allahına gurban da;
kitapsızım ben...
-Hele şiire devam et be "HİÇ" dayı!
Cemâli mihrimâh, asumân yüzlü,
Arş-ı âlâ şems’i, güneşten közlü,
Yaktı yıktı geçti, bir ateş gözlü,
Ayın parçası mı, gün müydü acep?
Cânân cemâlini, tan vakti sandım,
Bir kutsal sevginin an vakti sandım,
Bir kara sevdaya, yan vakti sandım,
Serap mı hâyâl mi, zan mıydı acep?
Boncuk boncuk buğulu gözlerini, denizin ufkuna dikti, bir içini çekti, bir de şarabından...
Tekrar devam etti.
Gerçek mi rüya mı, tanrım gördüğüm?
Aklımı zaya mı, tanrım gördüğüm?
Senden bir ziyâ mı, tanrım gördüğüm?
Figani’ye yâr mı, can mıydı acep?
-Yar yine gelmedi gönül oltama be yeğen, boşa kürek çekerim, "vuslatsız sevdaların kaderi batsın" dedi...
Benim de gözlerim boncuk boncuk buğulandı,
-Bu nice, sevda be, dayı?
-"Kıyısız sevgi" be yeğen,"imkansız işte...
-Gitti mi dayı?
-Gitti be yeğen, gemileri yaktı da gitti!
-Eeee... sen ne yaptın o giderken?
-Ben de limanı yaktım yeğen limanı... sonra da" sandalcı" şiirini yazdım...
-Şiir ezberindedir sanırım.
-He ya, ezberimde, hiç çıkmıyor ki aklımdan...
-Birkaç mısra da" sandalcıdan" okur musun?
Deriiiin derin bir iç daha çekti, bir yudum şarap daha içti,
Asıl küreklere, asıl sandalcı,
Buralardan gayrı, çekip gidelim,
Kapandı sevdada, fasıl sandalcı,
Bu limandan gayrı, çıkıp gidelim.
Her taraf is duman, kömüre dönmüş,
Görüyorsun bütün, gemiler yanmış,
Mademki sevdama, baykuşlar konmuş,
Biz de limanları, yakıp gidelim.
Sevda kadehinden, bir zehir içir,
Usul usul beni, ecele geçir,
Aşkın şehirinden, al beni kaçır
Bu şehire son kez, bakıp gidelim.
Gürültü etmeden, sessiz sedasız,
Cânân gitti diye, ansız vedasız,
Biz de olmayalım, ahde vefasız,
Lakin kaşımızı, yıkıp gidelim.
Merhem kabul etmez, gönül yarası,
Şiir sür sandalcı, dudak arası,
Artık buralardan gitme sırası
Azı dişimizi, sıkıp gidelim.
Tükendi mecalim, kalmadı takat,
Gözüm arkamda da, gidelim fakat.
Yıkılmadım amma, bellerim sakat
Dizüstü de olsa, çöküp gidelim.
Duydun mu sandalcı, feryat figanı,
Gayrı yaşamaktan, firar Figani,
Sevdana bereket, yâr gani gani,
Ardından gözyaşı, döküp gidelim.
-Eeee... sonra noldu dayı?
-N’olsun yeğen, sandalcı beni karşıya geçirdi, ben şimdi bu köhne limandan karşıdan karşıya bakarım o şehre, bakar bakar şiir tutarım misinasız oltamla...
Boynumu büktüm, dayıyı öptüm ve;
-Rastgele dayı, yarın yine burdayım diyerek oradan ayrılırken, arkamdan bağırdı...
-"Kıyısız sev ama; bağlanma" yeğen!!!
Eyvallah.....
Ozan Figani (Erdem Gümüş)
23.12.2020
İzmir