- 561 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
660 - ESMERALDA
Onur BİLGE
“Esmeralda,
Mademki kırlarımda papatyalar açmıyor, yeşermiyor bağ bahçe, zorlamaya gerek yok. Mutsuzlukları tatsızlıkları değil, mutlu insanların hayatlarını yazmalıyım aslında. Yılan hikâyesine dönen sıkıntılı yaşantımı yazarak tekrarladığım, her okuyuşumda bir kez daha yaşayacağım acıyla daha fazla parçalanmasın artık yüreğim. Ne ben üzüleyim ne de günün birinde gün yüzüne çıkacak olursa yazdıklarım, okuyacak olanları üzeyim.
Mutlu yanını göstermeliyim hayatın, kolayca görülmeyen, gizli kalan yüzünü… O hiç görmediğimiz fakat haberini en sağlam kaynaktan aldığımız cennet hayatı benzeri yaşantıları yazmalıyım.
Huzur dolmalı yüreklere, alabildiğine. Düşleyip yaşamalıyım, kaleme alarak sabitlemeliyim, Ölümün dahi güzelliklerinden bahsetmeliyim. O kadar ki hiç ağlamasın okuyanlar, ölenlerin arkalarından.
En çok bu tarafımı beğensinler. Her şeyde bin hayır olduğunu fark etsinler. Bilsinler, görsünler, görünmeyen tarafları ve çok sevinsinler. Teselli bulsunlar, mutlu olsunlar.
Sevsinler ve söylesinler sevdiklerini, sevgilerini hak edenlere… Hiçbir kötü duygu barınamasın içlerinde, sevgi ile birlikte.
Tozpembe bir dünya çizeyim, gökkuşağı kalemle. Renk gelsin yağmur sonrası semalara. Kırkikindiler dinsin gözlerde bundan böyle. Pırıl pırıl bir gün doğsun gönüllere. Yepyeni günlere uyanalım gerinerek, aheste aheste… Kedersiz, gamsız, neşeli hem de… Direnmesin kimse güzelliklere… Teslim olsun, oluversin, dünden razı bir tarzda hem de… Gönüllü kabullensin gün boyu hareketliliği... Doyasıya yaşansın gecelerin dinginliği…
Dünya mavi mavi ışısın, aşkmavi gözlerin gibi. Dinlendirici okyanus mavisi, Aşkdeniz mavisi… Özgürlüğün rengi saçılsını evrene özgürce… Özgürce kulaç atılsın, kanat çırpılsın ikisinde de…
Gönül rahatlığıyla dalalım en büyük okyanusların en derin yerlerine… Enginliklerindeki zenginlikleri çekip çıkaralım yeryüzüne. Satır satır, dize dize, kare kare dizelim. Harikalar diyarında gezelim, efsanevi güzellikler seyredelim. Masal sonu muratlara erelim.
Karanlığa alışır gibi alışmalıyım içimin gurbetinde kendimle kalmaya… Kimseye ihtiyaç duymadan debelenmeyi öğrenmeliyim artık. Anlamalıyım herkesin, bana gelinceye kadar çok daha önemli kimseleri ve işleri olduğunu. Bana ayıracak zamanları ve hayatlarında yerim olmadığını… Kimseye gün yetmiyor, anladığım kadarıyla. Bir hayat yetmiyor. Tamamı zaman fukarası…
Alışmalıyım artık kendi yağımla kavrulmaya. Kimseden bir selam bile beklememeye… Bir arkadaşlık istemiştim, sadece. Onda da başarısız oldum, yarıda kaldı. Sürekli olmuyor ki zaten dünyada hiçbir şey. Süreklilik ve sonsuzluk, yalnız Allah’a mahsus…
Ne varsa bitimli, kim varsa fani… Böylesi daha iyi belki… Birine alışmak hiç de doğru değil ki zaten. Alışırsa umar insan, dayanır, güvenir, bekler. Beklemek en sıkıcı şey insan için. Ruh cendereye girer. Zaman süner de süner… Sevilen biriyle hoş bir paylaşım halinde ne kadar da çabuk geçer! Demek ki homojen değil, duruma göre seri ya da adam çatlatan cinsinden!
Her zaman en az ikinci oldum hayatta. Tam yakalayacağım zaman kaçırdım fırsatları. Her zaman biri benden önce davrandı. Her zaman bana hayal kırıklığı kaldı. Birinci ve biricik olamadım kimsenin hayatında. En fazla da senin ellerinde örselendim. Yerden yere vuruldum, yıprandım. Öncelikli o kadar kişin ve işin var ki hayatında!
Kaleiçi’ndeki dükkânımın duvarlarında dikkatle okuduğun şiirlerim hakkında sorular sorardın. Onları kimin için yazdığımı merak ettiğini söylerdin.
“Ne güzel şiirler! Keşke birisi benim için yazmış olsaydı bu şiirleri! Ona nasıl da imrendim! Nasıl bir kız acaba? Bir film yıldızı gibi efsanevi olmalı! İyilik Perisi’nin, Külkedisi’ni saraydaki baloya gönderirken giydirdiği gibi giyinmeli mesela. Hayal gibi yürümeli, rüya gibi dans etmeli. Konuşmaya başladığında, Siera radyoları gibi bülbülleri susturmalı! Prensi ayağına getirecek kadar etkileyici ve vakur olmalı!”
“Onlar laf… Uyduruk şeyler… Yazmak için yazıldı. Zannettiğin gibi şahane bir kız için değil… Dikkat edersen, şiirlerim şikâyetnamedir. Mutluluk mu yazmışım! Murada mı ermişim! Ben sevgili değil, her nefeste beraber olabileceğim bir arkadaş istedim, en fazla. Öyle biri olsaydı, çok sevgili olurdu, çok!” demiştim. Seni kastetmiştim. Açık açık diyememiştim.
Zaman, elde tutulamıyor. Kayıp gidiyor parmakların arasından. Saklanamıyor, inkâr edilemiyor. O kadar yaş farkı vardı ki aramızda! Kara kedi gibi duruyordu. Ejderha gibi boy gösteriyordu. Zaman çuvala girmiyordu. Mızrak gibi çıkıveriyordu ortaya.
Parasızlık da vardı ama telafi edilemez bir engel değildi. Kaybedilen, çalışılarak yerine konabilirdi. Fakat ömür, saat gibi geri alınamazdı. Alınsa da kimse inanmazdı. Zaman, kambur gibiydi sırtımda ve ben kendimi Notre Dame’nın Kamburu gibi hissediyordum. Sen her zaman Esmeralda oluyordun.
Ben hep Kuasimodo oluyordum. Koca burunlu çirkin adam… Seni kaçırmayı kuruyordum. Aptallar Festivali’nde yılın en çirkin adamı seçilebilirdim! Yaşlı ve çirkin olmama rağmen hassas ve duygusaldım.
Bir yandan da Rahip Frollo çıkmıştı karşıma rakip olarak. Muhafız bölüğünün yüzbaşısı da yoktu ki o zamanlar, alsın seni onun elinden! Ben de sessiz kalmak zorundaydım. Bir şey diyemezdim sana aşktan yana. Aramızda karlı dağlar gibi duruyordu yaş! “Bu iş yaş!” dedim, kar yağan akılsız kafama.
Frollo’ya gün doğdu! Sen alıp gitti. Beni yakaladılar. Çarmıha gerdiler! Ne işkenceler ettiler bir bilsen!.. Nasıl kırbaçladılar! Aç susuz bıraktılar! Her yerim kan revan… Bilmedin! Gelmedin! Kurtarmadın oradan beni!
Susuz kaldım her şeyden önce. Susuz, sevgisiz… Bir yudum su bekledim senden. Bir yudum sevgi… Hakkım değildi. Boynumu büktüm. Başım eğildi.
Söyleyemedim aşkımı sana. Göğsümü gere gere çıkamadım ortaya. İlan edemedim herkese. Alay ederler benimle, bana gülerler diye.
Sonra sen o yüzbaşıya âşık oldun. Sırf seni kurtardı diye… “Dilerim, Rahip Frollo yakalasın yüzbaşıyı! Onu bıçaklasın! Kör bıçakla doğrasın hem de!.. O kaçıp kurtulsun, seni yakalasınlar! İdama mahkûm etsinler! Tam asılacağın anda ipten alayım seni! Rahip Frollo’yu tuttuğum gibi falezlerden Aşkdeniz’e atayım! Gebersin!..” diyeceğim, dilim varmıyor!
Hepinizin yerine ben öleyim, Esmeralda!..
Kuasimodo”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 660
YORUMLAR
Ne güzel anlatım, yazıları fazla okuyamıyorum şiirden fırast buldukça okurum, kararım kesin bundan sonra okurum her halde böyle güzel yazılar varken, kalın sağlıcakla
Onur BİLGE
Bu bir dizi yazıdır. Tek de okununca anlamlıdır, seri halde başından itibaren de okununca... Çünkü 1 nolu GAZETE KÂĞIDI ile başlamış, kopmadan devam etmektedir. Burada belki 500 sayfalık 10 kitap vardır. Şayet gerçekten okumak niyetinde iseniz, başından başlasanız çok daha iyi olur.
Arada Türk Edebiyatının pek anlaşılamayan 100 kadar şiirine birer öykü, deneme veya anlatı yazarak bunları da bu sitede ŞİİR FISILTILARI adı altında topladım.
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ, 1001 adet olmak üzere planlandı.
ishakaras
Ne kadar güzel bu öyküler. Benimde içimi acıtıyor ama seviyorum okumayı. Sevgiler.