- 1184 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
Gözyaşı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Telefunumu bırakayim de, tükkanınıza gelip gidip durmiyim, ürün gelince siz beni arayın, en iyisi bu, di miii ama?"
Uzun, sarı saçlarını siyahın yağmalamaya giriştiği, parfüm kokusunun kesifliği sonucu neredeyse koku alma duyumu kaybedecek gibi olduğum bu afet-i devran hanımefendi doğrusu bulunduğumuz hafta içinde ikinci kez gelmiş bulunuyordu. İlkinde, sigara almak için dükkandan çıkarken Kamil’e birkaç hususu tembih ettiğim konuşmanın hemen üzerine geldiğini hatırlıyorum. Yanında babacan tavırlı, kahve çekirdeği renginde takım elbisesi, aynı renge boyadığı bıyık, saçlarıyla anımsadığım yaşlıca bir beyefendi vardı. O gün, onlara iyi günler dileyerek dışarı çıkmıştım. Şimdiyse, yapmacık serzenişini üzerime boca ederken kocaman gözlerini üzerime dikmiş olan bu kadına bir şeyler söylemek için ağzımı açamadan çalan telefonuna cevap verdi ve insanın içinde yapay bir üşüme getiren üslubunun devamını getirdi. Ardından da konuşarak öylece çıkıp gitti. Neredeyse Kamil’in duyacağı biçimde iç sesim olan , "çok şükür gitti" cümlemi dışarı aksettirecek oldum da hemen kendimi toparladım. Zira, okuldan terk olup, haytalığının tedavisi için babası tarafından dükkanıma yazdırılmış olan Kamil, sahte sarışın afetin kapıdan çıktığı anları belleğinin en ilkel kısımlarına eklemekle meşguldü.
Biraz da Kamil’i dürtüsel halinden sarsarak uyandırmak maksatlı;
"Satın alan olmasa bile şu "tereddütlü gözyaşı" kutularını getir bakalım, sonra da deponun numarasını çevir, ne zaman gelecekmiş öğrenelim," sözümü duraksamadan, bir miktar emir tonunda söyledim.
Biraz önce anlattığım mantıksız gibi görünen sahnenin örüntüsü, ilkin, o elim ve gizemli olay ile başladı. İki yıl kadar önce, aniden tüm kıtalarda, devletlerde, el değmiş, değmemiş, ayak basılmış basılmamış, her toprağı, ağacı, nebatının, yağmurunun, güneşinin altında, üstünde, içinde dört dönen, nefes alan genci, yaşlısı tüm gezegenin nesneden gayrı aklına kefil tüm canlılarının gözyaşları akmamaya başladı. Evet, evet, gözyaşı denen olgu yok oldu ve kimsecikler ağlayamaz hale geldi.. Bebeler gönlünce nazlanamadı. Cenazeler kuru ağıtlara gark oldu. Sevgililer ayrılırken şöyle acılarını göğüslerini gere gere ilan edemediler. Şairlerse işte onlar, ilginç bir biçimde bu yoksunlukla maddi dünyaya ilgi duymaya başladılar. Bunu da kendini olumsuzlayarak benliğe ulaşma olarak açıklasalar da şaka maka zengin oldu hepsi. Her neyse.
Elbette bilim insanları her zaman olduğu gibi insan neslini en konforlu koşullara koşum atı gibi sürmekle mükelleftiler. Güçlü devletlerin bütçeleri ayrıldı ve çalışmalar derhal başladı. Çok geçmeden gözlere damlatmak suretiyle en az iki dakika şarıl şarıl yanaklara süzülen yaşları sağlayan bir göz damlası icat edildi. Denek çalışmaları derken onay çıkar çıkmaz ülkelerin tamamı sıraya girmekte gecikmedi. Yalnız, göz damlasının etken maddesi mavi topaç gezegenimizde oldukça kısıtlıydı. Bu nedenle doğal maddenin replikası yapıldı yapılmasına da o da yalnızca gözleri dolu dolu yapıyordu. Bir ismi de oldu nurtopu gibi; TEREDDÜTLÜ GÖZYAŞI. Dalga mı geçiyorlar bizle ne?
Kim derdi onu bu kadar özleyeceğimi?
Ah gözyaşım, közyaşım, nereye gittin bi habersizim nicedir ve sanki acılarım kimlik kazanıp dertop olmuş da bu yoğunlaşma ruhuma açtığı sayısız yarayla gücümü yenilenmemek üzere canımın içindeki bir yere bağışlıyor. Şimdi içimdeki yangının sessiz seyircisi oldum. Oysa olsaydın, saatlerce günlerce ağlayabilirdim.
Hoşçakal demek düştü bana sonsuza dek, sonsuzdan sonra belki karşılarız.
YORUMLAR
Bu yazı beni neden bu kadar üzdü ki… Dış dünyanın ve maddenin iç dünyaya, yalınlığa ve doğallığa karşı üstünlüğünü okumak her zaman içimi acıtır. Düşünmek, gülmek, ağlamak, sıcaklık, soğukluk, yalınlık; elimizde, yüzümüzde, yüreğimizde hissettiğimiz onca duygudan azar azar uzaklaşıyor muyuz?
Biz özümüzden uzaklaştıkça, kendimiz kendi göz önümüzden çekilince; ağlamak gibi bize bağışlanmış bir güzelliğin de tereddüdüne mi düşüyoruz böyle.
Doğru hayat koşullarımız, konforumuz günden güne daha da daha da daha da iyileşip duruyor. Yakında evlerimizden çıkmadan her şeyi siparişler ederek nefes almamızı dahi istemeyen bir dünyaya dönüşüvereceğiz. Nerde kaldı o doğallığımız, ruhun en derin dünyası nerde kaldı, yakındır en yalın hayvânî, ilkel hislerimizde yok olur gider... Biz nelerden uzaklaştırılıyoruz böyle.
Gözümüzü sahte bir sarışınlıkla boyayıp duruyorlar. Evriliyoruz en ilkel hâlimizden en yapay hâle doğru…
Gözümüzün nuru gözyaşımızı da yakındır kaybedeceğiz. Hissizlik hâkim olacak; en his insani şairler ve dahi.
Güne gelen yazınızın haklı başarısını tebrik ederim.
Saygı ve sevgi ve selamlarımla.
Parlain m
Hüzünlemeyin sakın, bu güzel satırlarınızı okuduğumdan dünya için umutluyum ben.
Teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla.
Enûma Eliš
Tekraren tebrik ederim.
Parlain m
Teşekkür ederim. Sevgiler.
kaleme sağlık güzel bir üslup hayatın içinden espiriler tereyağından kıl çeker gibi alıp yazıya nakş etmişsiniz. hayatta nelere tanık olmuyoruz ki.
Parlain m
Teşekkür ederim. Saygımla.
Edebi cümlelerle yazılmış kusursuz bir metin... insan betimlemeleri; akıcı bir dil ve usandırmayan bir üslupla gergefin üzerine işlenen dantel misali nakşedilmiş bir eser okudum. Ayrıca bilgi birikimi olan usta bir kalem tanımış oldum.
"...........yapmacık serzenişini üzerime boca ederken kocaman gözlerini üzerime dikmiş ...."
İnsan vardır bildiğim;
Durduğu kişi karşısında konuşurken ağzını gevreten, esnetenlerden, kaşını gözünü oynatan ve yüzünü halden hale sokanların davranışlarından asla hoşlanmam. Sözde; bu konuşma tarzıyla kendilerini farklı gösterme gayretine girerler.
Onlardan uzak durmak en iyisidir deyip oradan uzaklaşıyorum. Kimi kalemler de bu tip insanlara tıpa tıp benzerler. Edebi tarzdan uzaktır yazıları.
Kaleminizi tebrik ederim, Saygılarımla Efendim.
Parlain m
Saygı ve selamlarımla.
Parlain m
Saygı ve selamlarımla.
Doğal olanı yaşamak hiç te kolay değil. an be an imtihan gerektirir.
Acıma, merhamet gibi duyguların sınırını tayin edip ona göre davranmak müşkil...
Ve pek çok hissiyatımızın da öyle...
Zorluk şeklen değil...
Dahilen...
O yüzden İslami bir kaide: Ameller niyyetlere göre...
Okunası yazardan okunası dört başı mamur bir yazıydı...
Çok saygımla.
Parlain m
Değerli yorumunuz için ben teşekkür ederim Deniz Tayanç,
Saygı ve selamlarımla.
deniz_tayanç1
Mazhariyet ayrı bir lütuftur...
lutf ise bizatihi, nedensiz, sonuçsuz güzeldir...
Güzelliklerle kalınız...
Parlain m
Esenlikler dilerim.
insanlar arasında doğrudan iletişimin azalması ve içsel değil maddi zenginleşmenin revaçta olması sonucu bir çeşit aleksitimik (duygu sağırlığı ya da körlüğü) oluşması durumunda ihtiyaç hasıl olabilir tereddütsüz gözyaşı damlalarına...
duygusal hayatları kısır, insan ilişkileri zayıflamış, toplum içinde yükselen bir dumanı gördüğünde bananecilikler,aile içinde eşinden her akşam dayak yiyen bir kadının önce bağırıp çağırıp karşı koyarak tepki vermesi daha çok baskı altında kaldığında öğrendiği çaresizlikle olağan bir durummuş gibi kabullenmesi artık dayak saatine alışması örnekler o kadar çoğaltılabilir ki...
bir gün ders saatimizin boş olduğu bir vakitte okulun kütüphanesinden kitap seçip bir metin okudum gözlerim dolu dolu oldu..öğretmen arkadaşım sordu "hayırdır ebru ne bu hüzün".. o metni ona da okudum.. aynen şöyle yazıyordu
."şimdi benim sevmeye kıyamadığım bebeğimin etini toprak altında kurtlar böcekler yiyecek öyle mi?.
arkadaşımın hiçbir şey hissetmeyip "ee nolmuş ki" demesi...
sonuç olarak duygularımızı vicdanımızı kaybediyoruz. her şeye kör ve sağırız duyarsızız. bunları yazarken bile üzülüyorum.
güne gelen yazınızdan herkes farklı çıkarımlar yapabilir.. benim ilk izlenimim ise bu yönde...
tebrik ediyorum kaleminizi...
selamlarımla. ..
Parlain m
Geçenlerde ülkemizin değerli düşünürlerindem İoanna Kuçuradi hanımın bir söyleşisinde vermiş olduğu bir örnek bahsettiğiniz duygu körlüğünün dehşet vercici bir örneği olabilir, zira Malezya'da bir genç kız sosyal bir platform üzerinden kullanıcılara intihar edeceğini ve bunu onaylamaları durumunda yapacağı üzerine bir soru yöneltiyor. Maalesef oylamaya katılanların yüzde altmışı evet oyu vermeleri üzerine genç kız yaşamına son veriyor. Burada meselenin ne olduğu üzerine uzun konuşmalar yapılabilir elbette ama bu uç örneğin uzağında daha zararsız gibi görülen duyarsızlaşma halinin dünyanın geldiği son durumun sorumlusu olmadığını da söyleyemeyiz. Ön yargılar dayanağı ile toplumsal bir faciaya dönüşmüş sosyal medya üzerinden gerçekleşen kollektif linç hareketlerini, samimi gelmeyen yorumları, başkasının acısından keyif alanları ya da bahsettiğiniz hissizleşmeyi ve daha nicesini ben de sizin gibi üzülerek takip ediyorum.
Yazımdan çıkarımlarınız beni hem mutlu etti bir yandan hüzünlenmenizi de dilemezdim. Yalnız, okuduğu birkaç satırla gözleri dolan duyarlı ve kıymetli öğretmenlerimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu düşündüğümü yazmasam olmazdı.
Teşekkür ederim. Selam ve saygımla.
Zira, okuldan terk olup, haytalığının tedavisi için babası tarafından dükkanıma yazdırılmış olan Kamil, sahte sarışın afetin kapıdan çıktığı anları belleğinin en ilkel kısımlarına eklemekle meşguldü.
Uzun, sarı saçlarını siyahın yağmalamaya giriştiği, parfüm kokusunun kesifliği sonucu neredeyse koku alma duyumu kaybedecek gibi olduğum bu afet-i devran hanımefendi
BENCE BU KAMİL SİZ OLMAYASINIZ;))))))))))
NİCE SAYGILARIMLA
muslumbayram tarafından 22.12.2020 11:43:21 zamanında düzenlenmiştir.
Parlain m
Kâmil olmadığımı sanıyorum, umarım değilimdir.
Sevgi ve saygımla.
MÜSLÜM BAYRAM
yazınızdan öyle yorum çıkarmadım aslında
ancak hayat çok sıkıcı
biraz gülümsemek adına yorumu böyle yazdım
insanlar farklı algılasa da fark yaratmak güzeldir
nice sevgiler saygılarımla
Şuan algılayamadım yazıyı, sorunun bende olduğunu düşünüp yarın yeniden okumaya karar verdim.
Parlain m
Öykünün yazarı olarak değil aynı zamanda sizin gibi bir okur olduğumdan söyleyeceğim; ortada bir sorun olmadığıdır. Ünlü düşünür Gilles Deleuze, yazdığı oldukça karmaşık felsefi dili olan eserini yayınlamasının ardından aldığı mektuplar arasında onu en mutlu edenin kağıt katlama derneği"nden geleni olduğunu söyler. Çünkü eser, kıvrım kavramı ile ilgilidir. Deleuze'e şöyle derler; "Bizi anlatmışsınız." Okur, eserde kendini bulmaz ise karşılaşma yaşanmamış demektir. Algı konusu ise kendimden bildiğim üzere geliştirilebilir olduğudur, bunun içinse başta zor gelen metinleri okumak, hazır sunulan fikirleri onaylamadan önce uzun uzun düşünmek faydalıdır.
Yine de ikinci okumanızın olumlu bir havada geçmesini dilerim.
Selam ve saygımla.
İsabella
Şimdi oldu :)
Tereddütlü dökülemeyen gözyaşlarımızın anısına birgün oturup hüngür hüngür ağlamalı.
Şimdilerde gözyaşısız cenazelere ben çok şahit olmaya başladım. Merhametini kaybeden insanların gözyaşları buhar olup uçuyor, havaya karışıyor, sonra da başımıza taş olarak düşüveriyor. Yo yo başımıza değil kalbimize...
👏