ZAMAN GEMİSİ (Efsane)
Geçtiğimiz yollara ölümü koymuş Bir’ i
-Şimdi git ama bil ki döneceksin sen geri-
Varılacak yer O’ nun, burda öl, orda diri...
Ülkü Kara
Kitaptaki gidip gelmelerin büyüsüne kapılıp yazdım yine bir kaç satır.... Kimi şiir oldu kimi de ...
"Tanrı her dilde güzel şeyler söyler" diyor Hristiyan ama İspanya’da gizli müslüman bir rahip eğittiği müdeccene.
"Kalpler Allah’a aittir kızım, içindeki İslâm sesini gömleğin bile duymasın artık".
Engizisyon mahkemeleri ile hakkaniyetini kaybetmiş İspanya, Ve onun elinde hürriyetini kaybetmiş Endülüs. Ve ikisi arasında şekillenen bir aşk hikayesi. Bu aşk kahramanlarını Barbaros Hayrettin Paşa ile kesiştiren bir deniz tutkusu. Sevgiliyi kaybettiren, bulduğunda diz çöktüren, kılıktan kılığa sokup dilenci ettiren aşk... "Yüce Tanrım! Ya ona azıcık merhamet ver, ya bana çokça dayanma gücü.Ya bendeki sevginin birazını ona ver ya ondaki vurdumduymazlığın birazını bana.Tanrım! Ya onu bana ver ya da beni ona.! diye dua ederken satır aralarına sıkıştırıyorum bir beyit.
Kaderin Sahibi’nin çektiği ipteyiz biz,
Bir toprakla bir nutfe başkaca neyiz ki biz.(Ülkü Kara)
Sonra mutkak gerçek bahsi (sy57)
İnsandaki dört gemi (sy58)
1-Mide gemisi
2- Akıl gemisi
3- Gönül gemisi
4- Zaman gemisi
"Çevrene bir bak, insanları buna göre ayır bakalım, kim hangi gemide yolculuk yapıyor" (sy58)
"Zaman denizinde gönül gemisini rehber edinenler bahtiyar ömür sürerler" "akıl gemisini rehber edinenler bilge ömür sürerler, gönül gemisini rehber edinenler hem bu dünyada hem ahirette mutlu olur ama mide gemisini rehber edinenirsen diğer üçü de bodoslama kayalara çarparak paramparça olur" sözleri sanki bir diyetisyenin, doktorun ağzından çıkmış gibi....şifa reçeteleri gibi satırlar.
Sonra bitip tükenmez yolculuklarda kâh gemi sintinesinde lağım çukuruna sarkıtılanlarla esir oluyor, kürek çeken ayağı zincirlilerle birlikte çıplak sırtınıza yağlı kamçı yiyor, gemideki klaliyet ailesi ile dost olup, kılıktan kılığa giriyorsunuz.
"Çaresizlik insanları çabucak dost yapar" (sy137)
Bir esir, bir kıymetli misafir. Anlıyorsunuz ki o çağlarda gizlenmenin tek çaresi bu kılık değiştirmek ve tabiki çokça dil bilmek. O ağız kapısını kilitli tutunca mücevherat mı sakliyorsun yoksa hakikat mı kimse bilmiyor. (Bu hususlara ait enfes alıntılar paylaştım kitabı etiketketleyerek tabiki 1000kitapta)
Barba Rossa ile Akdeniz’de kâr getirici bir meslek olan korsanlığın çehresi, çerçevesi evriliyor.
Sayfa 141’de gemideki esir kadınlara tavırlarını müslüman olanlar ile rum neferleri karşılaştıran satırlar demek korsanlığında bir ahlakı var dedirtiyor. Hem de batı dünyası engizisyon mahkemeleri ile çalkalanırken. Muhteşem Süleyman’ın tüm Avrupa’da kabul gördüğü örnek tutumlara da yer veriliyor.
Korsanlığın o vahşi tabiatına uygun olan her şeyi yapabilecekken onları durduran inançları mı? Yoksa esirlerin itibarları mı? Ya da kültür ve inançları ile bütünleşerek dört kıtada sözü geçen cihanşumul olma ülküsü İspanya krallığının kaptanı Doria ile meşhur Hızır Reis’ in çocukluğundan ta Preveze Deniz Savaşlarına dayanan adı gibi efsanevi bir kitap ve tabiki aşk.
"Uğraşacak meşgalesi olanlar için yaş ilerledikçe yıllar daha da hızlı geçiyormuş gibi gelir.Ama yüreğinde dert taşıyanlar gün gelir asra bedel olur."(sy222)
Aşkı uğruna yaptıkları ile ülküsünü aşkından öne koymalar
"O güne kadar beni barındıran denizler şimdi prangaya vuruyor"(sy261)
Yine bir aşk hikayesi satır aralarından baş köşeye taşınan. Kaç kez sevgilinin kapısından kovulup tekrar o kapıdan medet dilenen.Bu uğurda kâh dilenci kâh tacir olunan.
"Kavuşamayan daha bahtiyar kavuşandan" derken kadere de sevgiliye de ettiği sitemi yüreğiniz daglanircasina okuyorsunuz.
"Sevgilinin nerede olduğunu bilmeden özlemek meğer ne kadar kolaymış."(sy262)
"Vuslat hem yakın hem uzak. Ümit yokken düş kolay kurulurdu. Ama şimdi kavuşma umudu çok iken nasıl prangalı dururdu?
Bu sistemler hep Barbaros Hayrettin Paşa’ya bağlılıktan kaynaklanıyordu görünürde. Onun haritacısı idi.... Ama Diyar-ı kalbinin haritası sevgilide, gönül pusulası o yönde duruyordu. Bir gönülde iki sevgili olur mu dedirtiyor insana. Ruh içten içe kuşatılmışken, beden kaftanına emirlik değil aşk işlenmişken ayaklar durur mu?
Tam otuz küsur kış, aynı mevsim aynı zamanda Diyar- kalp’ e ( sevgiliyi en son gördüğü, kalp haritasını çizdiği yer) sadece bir günlük ziyaretler hem özlemin hem vefanın doruklarda yansıtıldığı satırlarla dolu.
Hele syf 273 de sevgi hasretle güzelleşir, aşkın gizliyse ulvileşir dedirtiyor.
"Ey Sevgili, neden sabrın tutuklu da gözyaşların özgür"(sy275) bu özgürce akan gözyaşlarının artık "yağmur gibi yağıyor" demenin bambaşka edebî ve ulvi versiyonu.Bu satırları okurken aldığım tat yazara olan hayranlığımı artırdı fakat günümüz aşklarını kavuştuğu anda kavuşmayı henüz istememenin kefesine bir türlü oturtamadim.
Aradım aradım da bir ulvîlik bulamadım.Hangisi gerçekten bir aşk hikayesi, hangisi meşk çok iyi anlatıyor. Zira yazarın tarihimizi çok iyi bilmesi ve onu eğitimini aldığı edebiyatımızın incelikleri ile ustaca kurgulanması bu hayranlığın haklı gerekçesi.
Hiç şüphesiz istidatlar gayretle şekilleniyor. Bir kitabı oluştururken yaptığı ön araştırmalar dilinin zenginliği ile çoğalıyor, çoğaltıyor okuyucuyu. Sıradan romancı olmaktan çıkarıyor yazarı da. Elbette çabasının azminin ekmeğini yiyip eminim ki buna şükreden biri. Ne güzel ki İskender Pala’ nın nasibi muhteşem kültürümüz ve tarihimizle mesguliyetten. Bu ikisini öyle güzel yoğurup bizlere aktarıyor ki bimem gelecek nesiller böyle bir yazar çıkarır mı?
Her bir kitabı en az kırk kaynaktan, kelime hazinesi leb-i derya. Zenginleşiyoruz adeta.
Kitaba tekrar dönecek olursak;
"Özlemek usanmaktan iyi değil mi? Hasret de vuslattan? (276)
Sevgili ve vatanı uğruna kılıktan kılığa girerken dostun, düşmanın sabrını zorlayan, sorgulayan satırlar var.
Sayfa 283’ de "Kimsin sen....? " Diye başlayan satırlar mesela."Kimsin sen? Gerçekten yıllar yılı alıp veremediğimiz, koyup dolduramadığımız, çekip de getiremediğimiz, uçurup da konduramadığımız kimsin? "
Barbaros Hayrettin Paşa Akdeniz’in hâkimi olmak isteyen Osmanlı’nın emrindeki bir Cezayirli. Katibi, Hıristiyanlar arasında Saint Alcala,sevgilide Şehzade Akala, santanc masasındaki Hızır Reis dilinde Sidi Can, ama Seyyid soyundan Muradî... Endülüs Müslümanlarının son veliahtı olabilecek iken gizli müslüman rahiplerce kiliselerde eğitilip,muhafaza edilmiş, çok kültürlü yetişrilmiş, bir çok dil bilen usta haritacı, rotacı. İspanya gemisinde esir iken, Barbaros elinde efendi. İspanya krallığının Endülüs müslümanlarını barbarca yok etmesinden kurtulmuş bir çocuk.
Barbaros ile birlikte denizlerde yoğrulmuş, kılıktan kılığa dolaşmaktan asıl adını unutmuş kâtip Seyyid Muradî’ ile Kaptan-Deryamız Barbaros Hayrettin Paşa’nın hikayesi.
Hızır Reis’ in asıl icraatları ile Sidi Can’ ın Diyar-ı Kalbi (sy318)
Gönül ülkesinde Süveyda dediği hazinesi(sy323)
O Süveyda ki aşkın tecelli ettiği yer.
Ve üç altın heykelin sırrı.
Her iki sevgilinin sırları nelerdir?Kim bilir? Çöz de gel dediği, sırtındaki yüklerden kurtul
da gel dediği...Adı gibi Efsanevî bir kitap.
Ülkü Kara
21.12.2020